Futbol federasyonu seçimlerimiz hayırlısıyla tamamlandı.

Futbol federasyonu seçimlerimiz hayırlısıyla tamamlandı. Fakat bu defa seçim öncekilerden biraz farklı oldu sanki. Eskiden “hükümetin desteklediği aday” diye bir isim ortaya atılırdı, hükümet dört koldan bu isim seçilsin diye çalışırdı, buna karşılık bir de bu ismin karşısında birileri olurdu. Senin adayın, benim adayım derken dengeler bir tarafa doğru devrilir ve birisi kazanırdı.

Pek tabii ki bu sürecin içinden mafyası, racon keseni eksik olmazdı.

Hele Haluk Ulusoy’un ilk kez başkan seçildiği süreci bir gün uzun uzun yazmak lazım. Sedat Peker karşısında Alaattin Çakıcı... Ölüm tehditleri... Ulusoy’un kelle koltukta, sevdalısı olduğu koltuğun uğruna tüm tehditlere göğüs gerişi... Sonrasında kendisinden yaşça küçük “abilerinin” yüzü suyu hürmetine kurbanlar kestirişi...

Eskiden de normal bir seçim sürecimiz yoktu anlayacağınız. Lakin bu defa farklı bir şey yaşandı. İlk kez hükümetin kimi desteklediğinin değil, hükümetin adamları arasında hangisinin ağırlık kazanacağını merak ettiğimiz bir seçim süreci yaşadık. Yani artık maçın galibi zaten çoktan belli, biz kaç fark olacağını tartışıyoruz. Durumumuz budur.

Bu seçimlerde ilk defa birden fazla hükümet destekli aday, arkasına AKP’nin değişik fraksiyonlarının desteğini alarak diğerlerinden rol çalmaya çalıştı. Levent Bıçakçı döneminden bu yana futbol federasyonu yönetim kurulunu hükümet atıyordu, bu sefer farklı bir şey oldu, AKP’ler kapıştı, kazanan AKP oldu.

Mehmet Atalay’ın durumu biraz Nasreddin Hoca’nın Timur’u ziyareti gibiydi. Hükümetin adamı diye çıktığı yolda bir süre sonra baktı ki arkasında ne Bakanlar, milletvekilleri kalmış, ne de kulüp başkanları.

Göksel Gümüşdağ da Aziz Yıldırım soslu bir hükümet desteğiyle ilerlediyse de bir yerden sonra kendisine “Tamam sen bizim çocuğumuzsun ama bu işin çapı bir tık daha büyük, sen şimdi başaltında kemerini tak, arkası ileriki seçimlerde nasıl olsa gelir” dendi.

Eğer AKP bu hızla büyümeye devam ederse muhtemelen Gümüşdağ da yüzde 85’le iktidara geldikleri bir seçimin ardından federasyon başkanı olur.

Mehmet Ali Aydınlar da aslında federasyon başkanlığı göreviyle kendi liginin başaltında güreşiyor. Gönlündeki aslanın aslında bir kanarya olduğunu, bir gün Fenerbahçe’nin başkanı olma hülyalarıyla bu yola çıktığını sağır sultan biliyor.

Aziz Yıldırım’ın 28 Şubat generali kafasıyla bin yıl sürmesini istediği başkanlık oburluğu tamamlandığında sıra ona gelecek.

Siz asıl federasyon kurullarına, özellikle de Tahkim Kurulu başkanlığına bakın. Eski Yargıtay Başkanımız Hasan Gerçeker başkan oldu.

Daha önce duymadıysanız şaşırmışsınızdır. Şahsen ben epey şaşırdım. Federasyonun en kudretli kurulunun başına Hasan Gerçeker geçti. Hani şu hükümete sert çıkan, sık sık ekranlardan yargıya müdahaleleri eleştiren, “yargı elden gidiyor” diye sık sık vaveyla eden Hasan Gerçeker...

E ne oldu, ne değişti de AKP’nin artık kendi içinde yarıştığı, kazananı bırak farka bak diye izlediğimiz bir seçimden sonra yargı bağımsızlığının peşinde hükümetle yaka yakaya gelen bir bürokrat, en tepedeki kurullardan birinin başına getirildi?

Yoksa birileri bizi yiyor mu?

Yoksa aslında tepede kavga filan yok mu?

Yoksa filler tepişirken olan çimenlere mi oluyor?

Yoksa salak mıyız biz?