Ne yazık! Ufuk çizgimiz yok, ufkun ötesi de. Sadece burnumuzun ucu. Oysa ufuk çizgisi, görünür olan ile görünmez olanı ayıran sınırdır

Yoksa siz idiot musunuz?

Maya inanışına göre insanların, henüz yaratıldıklarında ufkun ötesini görebilme yetenekleri varmış ama tanrılar, bu kadar güçlü olmasınlar diye gözlerine kum atmışlar (Galeano, Kucaklaşmanın Kitabı, Can). Şimdi sadece burunlarının ucunu görebiliyorlar. Burnumuzun ucunda cep telefonları, ekranlar ve vitrin camları.

Bırakın ufkun ötesini, yeryüzüyle gökyüzünü ayıran o çizginin, ufuk çizgisinin bile farkında değiliz. Ufuk çizgisi diye vitrinleri ve ekranları bellettiler bize. Vitrin camlarının ardında metalar; metalara kavuşabilmenin hayalini kuruyoruz.

Ne yazık! Ufuk çizgimiz yok, ufkun ötesi de. Sadece burnumuzun ucu. Oysa ufuk çizgisi, görünür olan ile görünmez olanı ayıran sınırdır. Ufkun ötesinde ‘terra incognita’ uzanıyor, bilinmez topraklar. ‘Terra incognita’, keşifler çağında sömürgecileri kışkırtmakla kalmadı sadece, düşünceyi de yerinden etmiş, göç etmeye zorlamıştır. Düşünmek; sağduyunun, durmadan geri gelen aynının alanı olan çemberi terk etmek ve çizginin ötesindeki bilinmez topraklara doğru göç etmek. Göçebe düşünce yurduna her dönüşünde sırtında başka dünyalardan kasırgalar getirmiştir.

yoksa-siz-idiot-musunuz-512410-1.

Malamud’un ‘Fixer’ romanındaki kahramanı Yakov’un sırtında da Spinoza’nın Etika’sını okurken kopan kasırga vardır:
“Birkaç sayfa okudum ve sırtımda bir kasırga varmışçasına okumaya devam ettim. Her sözcüğünü anlamasam da bu tür fikirlerle uğraştığınızda uçan süpürgeyle yolculuğa çıkmış gibi hissediyorsunuz, nefesiniz kesiliyor. Artık aynı insan değildim.” Yakov, çıktığı yolculuktan geri döndüğünde değişmiştir, Homeros’un Odysseus’u da: “Odysseus sonunda İthaka’ya ayak bastığında İthaka’yı tanıyamaz ve onu da ilk anda köpeğinden başka hiç kimse tanımaz” (Cassin, Nostalji, Kolektif). Ufkun ötesine yolculuğa çıkan, her geri döndüğünde çemberin içindeki yabancıdır. Düşünce geri dönmüş ve çemberde fark yaratmış ve bir gedik açmıştır.

Ufuk çizgisi mevcut olan ile henüz mevcut olmayanı, reel olan ile sürreal olanı, aktüel olan ile virtüel olanı, varlık ile oluşu ayırıyor. Ufuk çizgisi hayal gücünü kışkırtıyor. Hayal gücü, dünyamızın başka türlü olabileceğini şimdi ve burada deneyimleyebilmektir. Varlık âleminden oluş âlemine geçebilmek. Tanrılar, kendi hükümranlık alanlarına, mevcut olana gömülü yaşamımızı istiyor. Hükümranlık alanları kölelik düzenidir çünkü, toplumun ve doğanın alabildiğine sömürüldüğü. Ve özgürlüğü görmeyelim diye, durmadan kum atıyorlar gözlerimize. Çemberin içinde körler körlere yol gösteriyor. Çemberin içinde “idiotes” yaşıyor.

Yunan kent devletlerinde kentin demokratik yönetimine katılmayanlara “idiotes” denirdi (C. Ruby, Siyaset Felsefesine Giriş, İletişim). Bu sözcük günümüzde alık, budala, aptal anlamına gelen idiot sözcüğüne dönüşmüş. “Yunanlılar şehrin işlerine karışmayan yalnız yurttaşa, başka bir deyişle başkalarına bir şey sunamayan ve iz bırakamayan, varoluşu yersiz, doğuştan sıfatı olmayan “yalıtık”, önemsiz bireye idiotes derler”. İnternet’teki New Testament (Yeni Ahit) sözlüğüne baktığınızda da idiot olduğunuzu göreceksiniz, sakın şaşırmayın: “Hükümdarın, kralın karşısında yer alan sıradan kişi.”

Hükümdarın hükümranlık alanındaki sıradan kişilere “idiotes” denmesi gücendirmesin sizi. Ama öylesiniz. Ve tüm eğitim sistemi “idiotes” üretimine dayanıyor. Ufuk çizgisi olmayanların üretimi. Ufkun ötesini göremesek de keşke görebilmek için yolculuklara çıkabilseydik, döndüğümüzde kasırgalar taşırdık sırtımızda ve kısır döngünün çemberinde gedikler açardık. Ufuk çizgisinin ötesi henüz görünürlük âlemine çıkmamış gizil güçleri barındırıyor, fakat duyumsayamıyoruz. Gözlerimize kum atmakla kalmadılar, tüm duyumsama gücümüzü de körelttiler. Burnumuzun ucundakileri gerçek sanıyoruz. Gerçek! Nasıl da aldatıcı bir sözcük. Robert Musil, “Bir günlüğüne dünyayı yönetmeniz istenseydi ne yapardınız?”sorusunu, “Gerçekliğe son vermekten başka seçeneğim olmazdı” diye yanıtlıyor (Niteliksiz Adam).