Son on dokuz yılda eğitimde atılan her adım ideolojik bir tercihin sonucuydu ve yeni bir rejimin ayak sesleriydi.

17 Mayıs’ta yüz yüze eğitimle ilgili yapılan açıklama da bu “tercih”in ısrarla devam ettiğinin temel göstergesiydi. Okul öncesi eğitimde, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde, 8. ve 12. sınıflarda destekleme ve yetiştirme kurslarında yüz yüze eğitimin başlayacağı açıklandı.

Neden okulöncesi, neden 8. ve 12. sınıflar? Çocuğun “üstün yararı”nın gereği olduğu için mi? Okulöncesinde, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde, 8. ve 12. sınıflarda tüm eğitim emekçileri aşılandığı, okullarda yüz yüze eğitim için yeterli ve gerekli tüm koşullar sağlandığı için mi?

Salgının başından bugüne alınmayan önlemler ve 17 Mayıs tarihinde yapılan açıklama ile birlikte tercihin tüm salgın süresince olduğu gibi öğrencilerimizin kamusal eğitim hakkından, eğitim emekçilerinin, öğrencilerimizin, velilerimizin, halkın sağlık hakkından yana değil sermayenin gereksinimlerinden yana olduğunu bir kez daha yaşadık. MEB’ in yaptığı açıklamalarda da “Anne-babaların çalışması için okulöncesi eğitim kurumlarını açtık” ifadesi ile yer alan tercihin sonucu olarak salgında dahi emekçiler çalışsın diye okul öncesi eğitim kurumlarının, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinin açılması ve seçmeye, elemeye, rekabete dayalı eğitimin piyasalaştırılmasının temel aracı sınav merkezli eğitim sisteminin devam etmesi için 8. ve 12. sınıflarda destekleme ve yetiştirme kurslarının açılması ile ilgili karar açıklandı.

Tüm öğrencilerimizin evrensel bir hakkı olan kamusal eğitim hakkından sorumlu olan MEB ise uzaktan eğitimde internet erişim ve cihaz sorununun ücretsiz karşılanması ve yüz yüze eğitimin gerçekleştirilmesi için gerekli tedbirlerin alınması noktasında gerekli adımları atmadı ve atmıyor.

Yüz yüze eğitimin gerçekleşebilmesinin temel koşulu; aşı, düzenli test ve gerekli tedbirler noktasında adımların atılması… Geçtiğimiz hafta içerisinde Amerikan Öğretmenler Federasyonu (AFT) sendika üyelerinin yüzde 89’unun aşılandığını açıkladı. Biz ise aşılanmadığı, düzenli test yapılmadığı, gerekli önlemler alınmadığı için 162 eğitim emekçisi arkadaşımızı önlenebilir ölümler sonucu kaybettik. ( İSİG verileri)

MEB’in “Sayılarla Uzaktan Eğitim” açıklamasına göre dört öğrenciden biri hâlaâ uzaktan eğitime ulaşamıyor ve ulaşabilenlerin de yüzde 60’ı cep telefonu ile ulaşıyor. Uzaktan eğitime erişebilen öğrenciler için de düzenli ve nitelikli bir erişim imkânı yok.

Sanal sınıf uygulamaları dünya çapında temel bir tartışma. Eğitimde bireyselleşme ve eğitim teknolojilerinin gelişmesi, öğretmen ve öğrenci rollerindeki değişim ve öğrencilerin kişisel verilerinin piyasalaşması eğitim örgütlerinin dünya genelinde en yoğun olarak tartıştığı konu başlığı...

Eğitimde sermayenin, siyasi iktidarın gereksinimlerini esas alan politik hat salgınla birlikte yoksul halkın çocuklarının; dezavantajlı tüm kesimlerin aleyhine yaşama geçirilen tüm politikalar salgın bir “fırsat”a dönüştürülerek daha da hızlanarak yaşama geçiriliyor.

Yüz yüze eğitim de, uzaktan eğitim de yoksula uzak...

Bu kuşatmaya karşı da eğitim emekçileri her yerde yüz yüze eğitimin mümkün ve sürdürülebilir olması için tüm eğitim emekçilerinin aşılanması, düzenli test yapılması, gerekli tüm önlemlerin alınması, sınavların iptal edilmesi, gerçekleşen sınavların sonuçlarının, bu yılın notlarının okul başarı puanına dahil edilmemesi, öğrencilerimize yaşatılan eşitsizliğin daha da derinleşmemesi için mücadeleyi sürdürüyor. Neoliberal politikaların, siyasi iktidarın sözcüleri, salgında gerekli önlemleri almayan siyasi iktidarı, ideolojik tercih sonucu eleştirmeyenler ise, gerçek “mağduru”, eğitim emekçilerini suçlu ilan etmeye, hedef göstermeye devam ediyor. Onlar; onlara verilen, biçilen rolün gereğini yapıyor. Eğitim emekçilerinin, öğrencilerimizin hakları için ise bizim hattımız nettir; demokratik eğitim mücadelesidir. Haklarımız, geleceğimiz için muktedir olana meydan okumadır.