Türkiye’nin siyasi gündemi çoğu zaman magazin haberleri kıvamında seyrediyor. Bu sadece Türkiye’ye özgü bir durum da değil. Bu neoliberal ekonominin dikte ettiği bir durum. Gündem ne kadar sanal ve parçalı olursa o kadar iyi. Bu gürültü patırtı içinde asıl meseleler de unutuluyor.

Yoksulluk ve eşitsizlik tam da bu esaslı meselelerden ama önümüze mutluluk indeksi konuluyor; enflasyon oranı bile değil. Geçen günlerde enflasyon ve büyüme rakamlarının nasıl açıklandığını gördük. Büyüme kavram ve hedef olarak çok problemli bir gösterge ama diyelim ki onu esas aldık. Fiyatların yüzde 11 arttığı yerde büyüme yüzde kaç olmalı sizce? Eğer büyüme gerçek ise kişi başına gelir neden düşer? İstihdamın ve refahın artmadığı ama ekonominin sürekli büyüyor olmasının anlamı nedir? Ya da hayal ile gerçek arasındaki fark nedir?

Dünya Bankası 140 dolayında ülkede yoksulluğu azaltmak amacıyla yapılan programları değerlendirdiği raporda hala istenilen hedeften çok uzakta olunduğuna işaret ediyor. Yoksulluğu azaltma programları genelde devlet yardımları, gıda yardımları, burslar, yaşlılık ve yoksulluk maaşları ve benzeri katkıları kapsıyor.

Dünya genelinde yürütülen bu programlar palyatif çözümler üretmede dahi yeterli değiller. Bu yardımların ulaştığı gruplara bakıldığında ihtiyacı olanların çok küçük bir kesiminin fayda gördüğü görülüyor: sadece yüzde 23.4! Bu oran Türkiye’de yüzde 20’nin altında. Başka bir ifadeyle bu yardımlar Türkiye nüfusunun en yoksul yüzde 20lik kısmının beşte birinden azına ulaşıyor.

Türkiye yoksulluğu azaltma hedefi kapsamında verdiği yardımlarda Filipinler, Nepal, Uganda gibi ülkelerle yanyana duruyor. Çünkü destek ihtiyacı olanların yaklaşık yarısına ulaşıyor ve kişi başına harcama 5 doların altında. Rapora göre Türkiye’de bu programlardan faydalanan insan sayısı 2 buçuk ila 5 milyon arasında görünüyor.

Yukarıda dediğim gibi ne Türkiye ne Uganda bu tabloda yalnız değil. Bu programlardan yararlanan dünya genelinde insan sayısı 2 buçuk milyar! Yani dünya nüfusunun yaklaşık 3’te 1’i ve en yoksul olan yüzde 20 içinden de 600 milyon kadarı bu yardımları görüyor. Programların çarpıklığına en iyi örnek yoksul ülkelerdeki yoksullar arasında her beş kişiden sadece biri yardımlardan faydalanıyor! Yani kaynakların çoğu başka yere gidiyor.

Asıl çarpıcı olan Avrupa’nın ve Orta Asya’nın gelişmekte olan 26 ülkesinde ortalama gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 2.2’si bu türden sosyal destek programlarına harcanırken bu grubun en az harcayan beş ülkesinden biri olan Türkiye’nin harcaması yüzde 1 civarında. Bu Afrika ülkelerinin ortalamasının bile altında.

Meseleye bir de şöyle bakalım bu ülkelerde, Türkiye dahil, tipik olarak devlet harcamaları yurtiçi milli hasılanın yaklaşık yüzde 50’sine denktir. Yüzde 1 harcama yapan bir ülkede bile yoksulluğu azaltma çabasına ayrılan bütçe devlet bütçesinin yüzde 2’sine denk düşüyor! Yani nüfusunun yüzde 5 ila 10’u bir kısmı etkileyen esaslı bir mesele sadece kozmetik işler yapılabilecek bir bütçeyi dahi hak edemiyor. O ayrılan kuş kadar bütçenin de çoğunluğu pek de ihtiyacı olmayanlara harcanıyor. Dostlar alışverişte görsün!

Ülkenin ve dünyanın yoksulluk gibi, açlık gibi en temel meseleleri ne zaman siyasetin merkezine gelirse, bunları konuşmaya başlarsak çözüm de o zaman başlayacak.

İyi haftalar ve bol şanslar.