Bizler yoksulların ne istediğini ne kadar biliyoruz, yaşadıkları bütün bu sorunlara yönelik müdahaleler bizim ne kadar önceliğimiz.

Yoksulluğu azaltmanın tek yolu insani bir sosyal kalkınma

Hacer Foggo

Türk-İş’in, ‘Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması’nın Nisan sonuçları açıklandığı hafta, dört aile ile görüştüm biri emekli, bir engelli, bir diğeri işçi, bir de gündelikçi olarak çalışan yalnız bir anne.

Sonra bir holdingde çalışan bir arkadaşım aradı, iyi durumda çalışır vaziyette buzdolabını bulunduğu ilçeye yakın bir aileye verebileceğini söyledi.

Türk-İş geçen hafta yaptığı açıklamada 4 kişilik bir ailenin açlık sınırının 5 bin 323 lira, yoksulluk sınırının ise 17 bin 340 liraya yükseldiğini belirtti. Yukarıda bahsettiğim yani işçi, gündelikçi kadın, emekli ve engelli olan her bir birey ve dolayısıyla birlikte yaşadıkları ailelerle birlikte Türk’İş’in bu hesabına göre açlık sınırının altında yaşıyorlar.

Kredi kartı ile kendisine yeni buzdolabı alan “plaza çalışanı” dediğimiz kişi de yoksulluk sınırında ücretle çalışıyor dolayısıyla bu kişilerin hepsi hayat standartları farklı olsa da “yoksulluk” kategorisinde.

Hatta biraz daha ileri gideyim Türk-İş’in dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmeleri için yaptığı açlık sınırı, minimum kalori ve minimum maliyet hesaplamasına göre yapılıyor. Açlık sınırı hesabına göre süt, peynir, yoğurt, tavuk, et, balık, meyve, sebze ve bakliyat, un, ekmek, makarna ve pirinç gibi besin gruplarının aylık değeri hesaplanıyor. Yani aylık gıda harcama tutarı, açlık sınırı 5 bin 323 TL, bu hesabın içinde kira, faturalar, okul masrafı, benzin ve sağlık gideri de yok. Ama gündelikçi olarak çalışan Şengül bu yiyeceklerden et, balık ve süt ürünlerini neredeyse hiç alamıyor artık. Engelli olan Saniye ise engelli maaşı ve evde bakım ücreti alan eşinin aldığı ücret ile sadece kirasını ödeyebiliyor. Son bir yıldır üzerine bir tek giysi dahi alamadığını söyledi. Emekli olan kişi ise artık mahalle pazarından istedikleri gibi sebze ve meyve alamadığını, bazı meyveleri tane ile aldığını bazen de sebze, meyve almadan kuru bakliyatla tek tip beslenmeyle günlerini geçirdiğini belirtiyor. Bu durumda bu aileler, açlık sınırının da altında “dip sınırda” yaşıyorlar demek daha doğru. Son zamanlarda görüştüğüm her aile özellikle gıda fiyatlarının artması ile birlikte sağlıklı gıdaya erişemediklerinden yakınıyor.

Yine Türk-İş’in yoksulluk sınırı hesaplamasına göre yani giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı olan 17 bin 340 TL. Yoksulluk sınırında bir maaş alan plaza çalışanı tanıdığım ise ev eşyasını, yeni buzdolabını ve çocuğun okul taksitini hatta gıdayı kredi kartı ile aldığını söylüyor.

Türkiye Bankalar Birliği (TBB) verilerine göre, bireysel kredi ve kart borcundan takibe düşenlerin sayısı Şubat 2021’de 68 bin kişi iken, 2022’nin şubat ayında yüzde 154 artışla 173 bine yükseldi. Ayrıca, TBB Risk Merkezi verilerine göre, şubat itibarıyla bireysel kredi kullanan kişi sayısı ise son bir yılda yaklaşık 1,3 milyon kişi artarak 35,7 milyon kişi olurken, ortalama kredi bakiyesi ise 29,8 bin TL düzeyinde gerçekleşti.

Bu durum gelir eşitsizliğinin gittikçe yükseldiğinin, sağlıklı beslenmeye erişimin artık neredeyse olanaksız -yetersiz olduğunu ve acil bir müdahale programına ihtiyaç olduğunun alarmını veriyor.

Bu nedenle, yoksulluk ve açlık sınırının belirlenmesinin gıda dışı harcamaları dışında yoksulluğu anlayabilmemiz ve azaltabilmemiz için çok boyutlu yoksulluk göstergelerine ihtiyacımız var.

Birleşmiş Milletler, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma kapsamında belirlenen 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacının ikincisi olan “Açlığa Son” 2030 yılına kadar dünyadaki açlığın tamamının bitirilmesini hedeflemekteydi. Fakat yetersiz beslenme dünyada şu anda 2008-2009’daki seviyelere geri dönmüş durumda. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü tarafından hazırlanan Dünya Gıda Güvenliği ve Beslenme Raporu’na göre 2020 yılında 2 milyar 300 milyondan fazla insan günlük hayatını sürdürebilecek asgari besin miktarını karşılayamadı. Türk Aile Hekimleri Dergisi’nde yayımlanan çalışmaya göre, her dört çocuktan birinin kilosu çok düşük. Çocuklarda gözlenen bir diğer tehlike ise potansiyel kalp hastalığı. Kız çocuklarının yüzde 85'inin, oğlan çocuklarının ise yüzde 68'inin kansızlıkla mücadele ettiğine dikkat çekilen çalışmada, Avrupa'da bu oranın yalnızca yüzde 18 olduğu belirtiliyor.

Çocuklarda rastlanan kötü, yetersiz beslenme sorununa ilişkin tek çözüm çocuklara ilişkin açlığı ve yoksulluğu azaltmaya yönelik acil sosyal koruma ve gıda programlarına ihtiyaç var. Çünkü sağlıklı beslenme aynı zamanda kronik hastalıkları önlemenin önündeki tek yol.

İşte bütün bu nedenlerle sağlıksız bir neslin önüne geçmek, devreden yoksulluğu azaltabilmek için de çok boyutlu yoksulluk kavramı ve göstergeleri önemli. Yoksulluğun gıda harcamasının da içinde olduğu, temel eğitim, sağlık hizmetlerine erişim, giyim ve barınma gibi ihtiyaçların yanı sıra eksik/gizli boyutlar olarak da sosyal dışlanmayı da kapsayan etiketlenme “utanmadan gezebilme” gibi boyutlarını anlamamız gerekiyor. 2007 yılında Oxford Yoksulluk ve İnsani Gelişme Girişimi'nin (OPHI) direktörü Prof. James Foster ve Sabina Alkire, çok boyutlu yoksulluğun ölçümü üzerinde çalışmaya başladılar ve bugün 109 ülke ile çalışıyorlar. Ünlü iktisatçı filozof Amartya Sen'in yoksulluğun gelir ve tüketim harcamalarını da içeren parasal göstergelerden bağımsız olarak da ele alınması gerektiği fikrinden yola çıkarak, bir bireyin “yoksul sayılması için birden fazla boyutun olmaması gerektiğini” vurguladılar. Temiz su, hijyen ve sağlık hizmetleri ile tüm fizyolojik ihtiyaçların karşılandığı sağlıklı beslenme durumu. Bu ailelerin dördü de özellikle temiz suya erişime ve hijyen konusunda istedikleri malzemeleri alamamaktan duydukları kaygıyı vurguluyorlar. Artık, klasik yoksulluk bakışından kurtulup yoksulluğu azaltmak için hanedeki herhangi birinin yoksunluğunu ele alan çok boyutlu bakışa ihtiyaç var, sağlık, eğitim ve varlıklar olarak üç boyut ve gösterge ile yoksulluğu ölçebiliriz. Örneğin yoksul bir hanede son beş yıl içinde bir çocuk ölümü veya yetersiz beslenmeden kaynaklı gelişim bozukluğu (obez, bodur vb.) varsa, hanedeki herhangi bir kimse 4 yıllık eğitimi tamamlamadıysa, bir çocuk 8. sınıfı tamamlamamışsa bu eğitim ve sağlık durumundaki yoksulluk göstergesi. Yani çocukluklarının nasıl gittiğine, yetişkin ve yaşlı olduklarında hayatlarının geri kalanında onları bu yoksulluğun nasıl etkileyeceğine dair durumu da ortaya çıkartıyor. Bebeğin ilk 1000 günündeki yetersiz beslenmenin bir çocuğun uzun vadeli yaşam sonuçlarını nasıl etkileyebileceği de biliniyor. Yine elektrik yoksa, sıcak su kullanamıyorsa, kanalizasyonla ilgili bir problem varsa, ev malzemesi sağlıksızsa, çatısı akıyorsa ve temiz suya erişemiyorsa yoksul ve yoksun yaşıyor demektir. Yine varlıklar boyutunda buzdolabı, çamaşır makinesi, interneti yoksa bu aynı zamanda hem yoksulluk hem de dijital eşitsizliğin bir göstergesidir. Dolayısıyla, eşitsizlikleri ortadan kaldırmak isteniyorsak hane içi ve cinsiyete dayalı, bölgesel eşitsizlikleri de analiz etmemiz gerekiyor. Çok boyutlu yoksulluğun yoğunluğu, savunmasız ve kırılgan toplulukların nerelerde yaşadığı, sosyal dışlanma nedeniyle yoksulluk düzeyinin ne olduğunu görmek aynı zamanda devletin yoksullukla ilgili acil, gıda, sağlık, barınma ve eğitim gibi eylem planlarının geliştirilmesinde de önemli rol oynayacaktır. Çünkü yoksulluğa çok boyutlu baktığımızda sağlıktan, yetersiz beslenmeye, engelliliğe, yaşlılığa, cinsiyet eşitliğine, kayıt dışı işlerden, kalitesiz eğitime ve sosyal dışlanmaya kadar birbirini besleyen sorunları da anlayabiliriz.

Yukarıda sözünü ettiğim ailelerin çok boyutlu yoksulluğuna bakalım. Gündelikçi olarak ara ara iş buldukça çalışan Şengül’ün liseye giden 17 yaşında bir oğlu var, bana geçenlerde kendisinden “sütlaç” ve bayram için pantolon ve gömlek istediğini söyledi. Şengül bana tüp alamadığını büyük tüpün 350 TL olduğunu, küçük tüpe de 64 TL ödeyemediğini söyledi. Yine ziyaret ettiğim bazı kadınlar tüp alamadıkları için sobada yemek pişirdiklerini söylemişti bana. Oysa çok boyutlu yoksulluk göstergelerinden biri de hanedeki pişirme aygıtlarını sorgulaması, sobada yada dışarıda ateş üzerinde pişirilen bir yemeğin, sağlıksız olma durumunu da ölçmek için.

Okul terklerinin artması, Aile Bakanlığı’nın 2021 faaliyet raporunda olduğu gibi yoksulluğun 2.5 kat artması ailesinin yanında bakıma muhtaç olan çocukların 141 bine yükselmesi, dijital eşitsizlik uçurumu, kadın işgücünün azalması, kayıt dışı çalışma gibi sorunlar yoksulluğun derinleştiğini ve özellikle gıdaya erişim konusunda kıtlığa doğru gidişin bir göstergesi. Acil bir stratejiye, eylem planına ihtiyaç varken sadece Türk-İş ve TÜİK’in göstergeleri yoksulluğu azaltmak için yeterli değil.

Peki, bizler yoksulların ne istediğini ne kadar biliyoruz, yaşadıkları bütün bu sorunlara yönelik müdahaleler bizim ne kadar önceliğimiz. Yapılan sosyal yardımlar ne kadar kapsayıcı, yoksullukla ilgili hükümetin hazırladığı ve ilgili bakanlıkların hazırladığı stratejik eylem planlarının ne kadarı uygulanabilir. Örneğin hekimlerin çalışmasında, beslenmede yaşanan sorunlar ortaya çıkıyor ama Sağlık Bakanlığı’nın 2019-2023 Stratejik Planı’ndaki 2020 yılında başlaması gereken ücretsiz yemek programları henüz devlet okullarında uygulanmadı. Bu planlar yoksulları dışarıda bırakıyor, bu planlar hazırlarken politika oluştururken onları ne kadar dahil ediyoruz. Oysa sürdürülebilir, yoksulluğun azaltılması ve hedefe ulaşmak için daha açık şeffaf ve uygulanabilir bir sosyal politikaya ihtiyaç var. Bu nedenle çok boyutlu yoksulluk ölçüsü, yoksulların yoksunlukları hakkında daha fazla bilgiye ve uygulamaya yönelik olduğu için önemli. Çünkü hiç kimse yoksulluk içinde yaşamayı ve aç kalmayı hak etmez.

Sonuç olarak ancak böyle iyi ölçütler toplumsal refah için gerekli ve yeterli koşulları sağlar. Refah sadece ekonomik büyüme ile bir avuç insanın zenginleşmesi değil yaşam kalitesindeki iyileşmedir. Çocukların yoksulluk içinde yaşama olasılığının yetişkinlere göre iki kat daha fazla olmasını bilmektir. Aynı zamanda sosyal koruma ve güvenliği artırma aynı zamanda yoksulluk içindeki işgücünü yeteneklerine göre istihdamda olmalarını sağlayan insani ve sosyal bir kalkınma yoksulluğu azaltabilir. Bu nedenle yoksulluğu azaltma politikaları, insanların yeniden yoksulluğa düşmesini yoksulların da söz sahibi olacağı etkin bir şekilde yoksulluğu önleyecek bir mekanizmayı devreye sokmaktan geçer.