Yoksulluk pandemisi

Gamze TAŞCIER/CHP Milletvekili

COVID-19 pandemisi olanca hızıyla sürerken, tüm dünya büyük bir umutla aşı uygulamalarının başlamasını bekliyor. Dünyayı bu hastalığın pençesinden aşılar kurtaracak, ancak bu krizin büyüttüğü ve göz kaçırmanın mümkün olmadığı kadar dev bir sorun daha var; gelir adaletsizliği. Peki dünyayı bu adaletsizliğin pençesinden ne kurtaracak?

Kapitalizmin bizzat kendi varlığıyla yarattığı ve giderek daha da kötü hale gelmesini doğal olarak engelleyemediği küresel gelir adaletsizliği, pandemi ile birlikte çok daha hızlanmış durumda. Zenginler ile yoksullar arasındaki uçurum giderek büyürken, arada kalanlar yoksulluğa doğru itiliyor.

Bir ülkenin gelir yüksekliği, bireyler bazında insanının refahının yüksek olacağı anlamına gelmiyor. Hatta tam tersi olduğu dahi söylenebilir. ABD gibi dünyanın en yüksek gelirine sahip ülkesi, gelir adaletsizliğinin de en yüksek olduğu ülkelerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Kapitalizmin kalesi, en büyük etkiyi kendi iç çeperinde gösteriyor. Türkiye’ye baktığımızda ise adaletsizlikten nasibimizi fazlasıyla aldığımızı görüyoruz. Bu noktada fikir vermesi amacıyla TÜİK verisine bakılabilir. Bu kurumun pembe gözlüklerle veri hazırlanmasına rağmen en iyi ihtimal olarak bakıp durumun ne kadar kötü olduğu gerçeğini bilmekte fayda var. TÜİK’e göre en zengin yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay %46,3, en düşük gelire sahip yüzde 20'lik grubun aldığı pay ise %6,2. Yani Türkiye’de zaten devasa bir gelir adaletsizliği var. Bu oranların geçen senenin olduğunun altını çiziyorum keza 2020’de karşı karşıya kaldığımız pandemi, geçen yılı mumla aratacak bir noktaya götürüyor bizi.

Pandemi gelir adaletsizliğini büyüttüğü gibi toplumsal eşitsizlikleri de iyice gün yüzüne çıkardı. Kimileri evden çalışma olanağına sahip olurken, işçiler ise çalışmayı sürdürmek zorunda kaldı. Toplu taşıma kullanıp işe gitmek, orada kalabalık ortamlarda çalışmak zorunda bırakıldılar. Yoksullar içinde bir kesim “yeterince değerli görülmeyenler” olarak sistemin çarklarının dönmesi için vahşice bir umarsızlıkla öne sürülürken, bir kesimi de ya tümüyle işsiz bırakılarak ya “ücretsiz izin” adı altında ya da yine kendi tercihi olmamakla birlikte kısmi çalışma ödeneği ile aylık 1.168 lira reva görülerek eve gönderildi. Daha doğrusu açlığa mahkûm edildi.

TÜİK’e göre bu ülkenin yarısı ücretli çalışıyor, dörtte biri kirada oturuyor ve dörtte üçünün borcu var. Borcu olanların da yüzde 62’si öderken zorlanıyor. Pandemi süresince mağdur edilenlerin geliri düşük yurttaşlarımız olduğu düşünüldüğünde, milyonların kirasını ve faturalarını ödeyemediği, adeta yaşam mücadelesi verdiği anlaşılıyor. Küçük esnafı da dahil ettiğinizde, halkın memleket sathında bir “Survivor” mücadelesi içinde kaldığı görülüyor.
1961-2017 dönemini ve 175 ülkeyi esas alan bir akademik çalışmaya göre, küresel salgınlardan 5 yıl sonrası incelendiğinde, ülkelerdeki gelir dağılımının pandemi atlatıldıktan sonra büyük ölçüde bozulduğu ortaya çıkarılmış. Yani aşı bizi kurtaracak belki ama, pandeminin gelir adaletsizliği üzerinde yarattığı tahribatı hangi aşı onaracak? Başka bir aşıya ihtiyaç var.

Sağlık yönetimi gibi ekonomi yönetiminin de berbat olması, krizi derinleştiriyor, ama bu kriz tüm sınıfları eşit derecede etkilemiyor. Neoliberal politikaların Türkiye hamisi olan AKP, yüzde 1’e çalışırken, toplumun yüzde 99’u gittikçe derinleşen bir krizin içinde boğuluyor. İşte memleketi ve aslında tüm dünyayı bu krizden çıkaracak olan aşı da bu noktada beliriyor. Bu aşı kamucu, halkçı politikalardır.

İçinde bulunduğumuz çağ, gelir adaletsizliği uçurumunu ortadan kaldıracak, eğitimden sağlığa toplumsal eşitliği sağlayacak, piyasa insafına terk edilmiş bir sistemden halkçı, kamucu politikalarla refahı halka adaletli dağıtacak bir sisteme geçişi zorunlu kılıyor. Dünyanın ve Türkiye’nin bu politikaları hayata geçirecek halkçı bir yönetime ihtiyacı hiç olmadığı kadar büyük. Üretime dayalı olarak büyüttüğü gelirini adil paylaşacak sistem için alternatiflerimizi ısrarla söylemeye devam edeceğiz.

Halkçı bir politika için pandeminin beslediği otoriterlik ve buna rıza gösterilmesine karşı daha fazla demokrasi, hukuk ve toplumsal barış ‘karma aşısını’ sosyal devlet eliyle vurmak gerekir. Aile Destekleri Sigortası bundan dolayı çok önemli ve somut bir öneridir. Bu sigorta her ailenin asgari bir gelire sahip olmasını sağlayarak sadece ekonomik değil, toplumsal da bir dengeye neden olacaktır. Üstelik bu sigortayla sağlanacak denge, ailedeki çocuk sayısı, engelli olup olmama durumuna göre değişiklik gösterecektir. Şüphesiz çok daha fazla örnek verilebilir. Ama bir zihniyet değişikliği için pandeminin olumsuzluklarını kamu yararına dönüştürmek zorundayız. Aksi takdirde Covid-19 pandemisi, küresel ve ulusal bir yoksulluk pandemisine dönüşebilir.