Milli Eğitim Bakanlığı geçtiğimiz hafta bir sermaye grubu ile daha yeni bir işbirliği protokolü imzaladı. Büyük başarı olarak ilan edilen bu protokolün töreni bir organize sanayi bölgesinde günümüzün “çağdaş” köle kampında gerçekleştirildi.

Milli Eğitim Bakanı’nın göreve gelmesinden kısa süre sonra yıldırım hızıyla gerçekleştirilen 20. Milli Eğitim Şurası’nda öne çıkan başlıklardan biri mesleki eğitim başlığıydı.

MEB’in Şura öncesi yaptığı açıklamalar ve Şura sonuçları eğitim ile piyasa arasında kurulan ilişkinin artarak sürdürüleceğini, organize sanayi bölgelerine yeni okulların açılacağını, öğrencilerin eğitim hakkının nasıl ihlal edildiğini ve edileceğini bize gösteriyordu. Şura ile meslek liselerinin okul özelliğinin tamamen kaldırılması, okulların çıraklık eğitim merkezlerine dönüştürülmesi, sınıfsal olarak en yoksul ailelerin çocuklarının okuduğu meslek liselerindeki ve mesleki eğitim merkezlerindeki öğrencilerin ucuz iş gücü olarak görülmesi ve çocuk işçiliğinin yaygınlaştırılması amaçlanıyordu.

2000’li yılların başlarında mesleki eğitim merkezlerinde kayıtlı öğrenci sayısı 74 binlere düşmüşken MEB’ in, sermayenin ihtiyaçlarını esas alan yoğun gayretleri ve salgında eğitimde yaşanılan eşitsizliğin sonucunda bu sayı 160 bine ulaşmıştı. Salgının dahi başaramadığını, siyasi iktidar ve yeni Milli Eğitim Bakanı başardı. Yoksulluğun derinleşerek arttığı son 10 ayda 400 bin öğrenci mesleki eğitim merkezlerine geçiş yaptı. Yeni hedefleri ise 2022 yılının sonunda bu sayıyı 1 milyona ulaştırmak.

İstatistiklerde bu öğrenciler örgün eğitim içinde görünüyor. Bu istatistiksel veri kocaman bir yalan. MESEM’lerde öğrenciler yalnızca haftada bir gün okula gidiyor. Diğer günlerde çalıştırılıyorlar. Öğrencilerin kamusal eğitim hakkından sorumlu bir bakanlık eliyle işçileştiriyorlar.

Öğrencilerin, çocukların emek sömürüsü MESEM’ler eliyle aynı zamanda patronlar için bedava işgücü. 3308 Sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’na göre öğrencilerin her ay asgari ücretin %30’u oranında aldığı ücreti patronlar karşılıyor, cüzi bir bölümü genel bütçeden karşılanıyordu. AKP döneminde ise çırak olan öğrenciler için asgari ücretin %30’u,üçüncü sınıfın sonunda, kalfa olanlar için ise %50’si tamamen genel bütçeden karşılanmaya başlandı. Bizim bütçemizi, halkın bütçesini bizim çocuklarımızın işçileştirilmesi için kullanıyorlar.

Özer “Aslında sorun iş gücü piyasasının talebiyle bizim sunduğumuz arzın uyumsuzluğundan kaynaklanıyor… İşgücü piyasasındaki “Aradığım elemanı bulamıyorum…”söylemlerinin tam gerçek bir karşılığı var…” cümlelerinde kullandığı ifadeler ise çocukların üstün yararını esas alması gereken bir eğitim bakanının değil de bir patronun kuracağı cümleler… Arz ettikleri yüz binlerce öğrencinin yaşamı… Eleman dedikleri öğrencilerin her biri ise bir hayat.

MESEM’lerdeki öğrenci artışı ve eğitim anlattıkları kadar önemli ve nitelikliyse neden hiçbir bakanın, hiçbir milletvekilinin, hiçbir patronun çocuğu mesleki eğitim merkezlerine geçiş yapmıyor?

Tüm organize sanayi bölgelerinde 255 mesleki eğitim merkezi kurduklarını söyleyen bakan Özer bir “müjdeyi” daha açıklıyor. “Mesleki eğitim merkezini kurmak için illa bir bina yapılmasına gerek yok çünkü haftada bir gün eğitim verildiği için burada imzaladığımız protokol kapsamında bu kadar büyük bir tesiste öğrenci bir günlük eğitimi burada olabilir.” Öğrencilerin bir günlük eğitim hakkını dahi ellerinden alıyorlar.

Yalnızca son on ayda dört yüz bin çocuğun örgün eğitim dışına çıkarıldığı haberiyle kıyametin kopması gerekirdi. Bu kadar kısa bir süre içerisinde yüz binlerce çocuğun işçileştirilmesi şu an memleketin en büyük gündemlerinden biri olmalıydı. Yoksulluğun çocuklar, öğrenciler üzerinde yarattığı ve yaratacağı sonuçları görmek açısından daha somut ne yaşanabilir? Bu sağır edici sessizlik geleceğimizi tehdit ediyor.

Bize ait, halka ait bütçe neden öğrencilerin okullarından, örgün eğitimden kopmaması için değil de sermayenin ihtiyaçları için kullanılıyor? Genel bütçeden ayrılan bu pay neden yoksulluk, açlık sınırının altında yaşayan ailelerin çocuklarına burs vb. isimler adı altında aktarılmıyor?

MESEM’lerdeki sayının yarım milyonu aşması da, bütçenin öğrencilerin eğitim hakkı için kullanılmaması da sınıfsal. Öğrencileri okul dışına iten, okula gitmelerini engelleyen somut durumların, gerçeklerin üstünü şatafatlı protokol törenleri ve yoksulluğun tellallığını yapan süslü cümlelerle örtmeye çalışıyorlar.

İşçileştirdiğiniz, KYK “borçları” ile yaşamlarını çaldığınız tüm gençlerin size, bu sisteme borçları yok,sizden geri alacakları bir gelecek var.