TÜİK Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması bölgesel sonuçlarını (2014) kamuoyu ile paylaştı. Veriler 2013 yılındaki durumu ortaya koyuyor. Dolayısıyla 2014 yılı verisinin ne olduğunu seneye açıklanacak verilerden öğreneceğiz. Haber bülteninde İstatistiki Bölge Birimleri’ne göre eşdeğer ortalama hanehalkı kullanılabilir fert gelirinin dağıltıldığı bir harita var. Türkiye’de yoksulluğun coğrafyaya göre nasıl kanadığını gösteren bir harita. Türkiye haritada yoksulluğa göre üçe bölünmüş. Konya, Antalya, Ankara, Bartın bir sınır. Bu iller dahil batıya doğru ülkenin görece geliri yüksek bölgeleri. Sınırın doğusu da ikiye bölünmüş. Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan, Van, Muş, Bitlis, Hakkâri, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Şırnak, Siirt illerini kapsayan istatistiki bölgeler en yoksullar. Bu bölgenin kuzeyi ve batısı görece orta kuşak gelire sahip bölgeler.

Söz konusu gelirin en düşük olduğu bölge Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt’in olduğu bölge. En yüksek gelir ise Ankara’da. İki bölge arasında gelir farkı yaklaşık 3 kat.

Yoksulların sayısı son bir yılda 195 bin kişi artmış (medyan gelirin yüzde 50’sine göre). Akdeniz ve Ege Bölgesi ile İstanbul yoksul sayısının en çok arttığı iller. Bunda elbette nüfus hareketlerinin önemli bir etkisi var. Eşdeğer ortalama hanehalkı kullanılabilir fert geliri reel olarak bir yıl içinde İstanbul’da yüzde 3, Ege Bölgesi’nde yüzde 5 gerilemiş durumda.

Buna karşın yoksulların yaklaşık 3’te biri Türkiye’nin en yoksul coğrafyasında. Ancak bu bölgede bir önceki yıla göre yoksul sayısı azalmış. Yani yoksulluk nüfusla birlikte batıya doğru göç ediyor.

Bu durum sağlıklı bir durum değil elbette. Bölgesel eşitsizlikleri giderebilmenin yolu yoksul nüfusu yer değiştirmeye zorlamak değildir.

TÜİK bir başka harita daha koymuş haber bültenine. Bölgelerin kendi içlerindeki yoksulluk oranlarını gösteriyor. Bu harita bölgelerin kendi içindeki gelir eşitsizliğini gösteriyor. Yani bölgeler arasındaki yoksulluğu karşılaştırabilmeye olanak tanıyan bir veri değil. O anlamda öne çıkartılması sanki biraz kafa karıştırıcı olmuş.

Gelir dağılımı açısından önemli göstergelerden biri olan Gini katsayısına göre Türkiye OECD ülkeleri arasında gelir dağılımı en bozuk üçüncü ülke. Diğerleri Şili ve Meksika.

Türkiye göreli yoksulluk oranı ve en zengin yüzde 10 ile en yoksul yüzde 10 arasındaki farkta da OECD ortalamasının çok üstünde bir orana sahip. Rakiplerin arasında Şili ve Meksika haricinde ABD ve İsrail de var.
Yoksullukla mücadele ve gelir ve bölgesel eşitsizliklerin giderilmesi önemli bir mücadele alanı olarak karşımızda duruyor.

Sorunlarımız çok: Yoksulluğun yaygın olduğu bölgelerde kamu harcamalarının halk için değil halka karşı kullanılması, doğal kaynakların Türkiye’nin dört bir yanında sermaye birikiminin çarkları dönsün diye halkla savaşarak yağmalanması, daha fazla rekabet gücü, daha fazla büyüme diye yoğun emek sömürüsü üzerinden birilerinin zenginleşmenin umut diye sunulması, ücretleri baskı altına almayı hedeflemiş bir istihdam politikasının varlığı, bölgesel eşitsizlikler değil, sermayenin yatırım iştahının ön plana alındığı bir yatırım perspektifi.
Sermayenin egemenliğini biricik amaç edinmiş, bu amaç uğruna her türlü baskı ve zulmü ihtiyaç duyduğu her alanda dayatan bir sistemin bölgesel eşitsizlikleri derinleştirmesi elbette kaçınılmazdır.

Yoksulluğumuzun elde ettiğiniz gelir ya da yaptığınız harcama ile ölçüldüğü bir dünyada asıl yoksulluğun kaybettiğimiz (doğal, insani) değerler olduğunu düşünmek gerekmiyor mu? Kapitalizm karakterlerimizi aşındırırken, onun bedenimiz ve ruhumuz üzerinde ağır yararlar açan, doğal kaynakları tüketen, eko sistemi tahrip eden doğasını sorgulamamız, bu sisteme karşı başka mümkünlükleri araştırmamız gerekmiyor mu?