Zıtlık mı, irade uyuşumu mu?

Zıtlık mı, irade uyuşumu mu?
Bir rastlantı mı, yoksa bilerek ve hesaplanarak yürütülen yeniden inşa çalışması mı? AKP hükümeti, 1982 Anayasasının 30. yılında Cumhuriyet kurumlarını, Anayasa-altı kurallarla yeniden inşa çalışmalarına çok yönlü olarak ivme kazandırdı. Tam bu sırada, AB İlerleme Raporu yayımlandı. İlgili Bakan ve muhataplar, Rapor’da hangi kayıtların gerçekleri yansıtmadığını ortaya koymak yerine, öfke kustu. Aynı günlerde AP Bütçe Komisyonu Başkanı, “AB sayfası her iki taraf için kapandı” dedi.  Karşıtların irade uyuşumu bu kadar olur, üstelik eşzamanlı.
Hukuk düzleminde temel zıtlık, AB’nin “yap” dedikleri ile AKP’nin yapageldikleri arasında. Buna karşılık, Rapor’u yazanlar, hükümeti hayli kollamış, ya da kayırmak için çaba göstermiş: mesela, insan hakları alanında olumsuzlar hanesindeki kalemleri tüketmemiş, bazılarını eksik bırakmış veya kimi  çatışmacı düzenlemeleri ilerleme hanesine yazmış ya da öyle algılamış…
Özetle; Rapor’da gelişme ve eksiklikler çizelgesine bakıldığında, yapılması gerektiği halde yapılmayanlar, ikisi arasında kıyas kabul etmeyecek derecede ağırlıkta. Aslında, saptanan eksiklikler, ülke gündemdeki konu ve sorunlar üzerinde yoğunlaşmakta. Özellikle, yeni anayasa yolunda elden geçirilmesi önerilen mevzuat ile Rapor’da öne çıkarılan sorunlar arasındaki örtüşme açık.
Vaat edilen ve yapılan arasındaki zıtlık
2010 Anayasa değişikliğinde kullanılan başlıca gerekçe, “yeni anayasa yolunu açmak”tı. Nitekim anayasa vaadi, 2011 seçimleri için hayli tutan slogan oldu. Anayasa seçim malzemesi olarak kullanıldığı sırada, bir dizi KHK yoluyla siyasal ve idari yapı, merkez-çevre ilişkisi dahil, yeniden biçimlendirildi. Söylenen ve yapılan zıtlığın yanı sıra, eşzamanlılık dikkat çekici.
Seçimler bitti: Anayasa çalışması için, bir tür gölge Komisyon’la yetinildi…
Ama buna karşılık, yasama çalışmalarına tam gaz verildi. İçeride talep edilen veya anayasa değişikliği gereği olan ya da AB raporlarında sık sık değinilen  sorun ve konuların dışında kalan alanlar: 4+4+4; grev yasağı, Büyükşehir Belediyeleri; Seçim Kanunu ve diğerleri.
Anayasa neye göre yazılacak?
Bunların ilk ikisi AYM önünde… Son ikisi, TBMM ve/ya Parti gündeminde.
Bunlardan, Hükümet’in 8 Ekim’de TBMM Başkanlığına sunduğu “Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”, ciddi sorunları beraberinde getirecek. Neden? Büyükşehir Belediyelerini tüm-il belediyelerine dönüştüren yasa, iddia edildiği gibi Türkiye’yi federal yapıya götüreceği için mi? Hayır!  Doğru, siyasal hesaplar var; ancak bunlar, merkezi sınırlayıcı yerel veya bölgesel birimler oluşturmaktan çok, Parti hesapları yoluyla merkeziyeti güçlendirici öğeleri öne çıkarmakta. Mevcut yerel yönetim sistemini alt-üst edecek ve Türkiye’de üç ayrı statüde yerel yönetim birimine yol açacak bir düzenleme. Mevcut yerel yönetim birimleri (İl Özel İdareleri, Belediye ve Köyler) yarı yarıya kaldırılmakta…
Gerekçede “saydam” bir yerel yönetimden söz edilmekle birlikte; yasada izlenen usul, saydamlıktan tamamen uzak olduğu gibi,  8 ayrı Kanun’da değişiklik yapan Tasarı, yasal teknik ve nitelik yönünden ciddi zaaflar içeriyor…
Şu soruya bile yanıt bulmak  zor: bu şekilde bir Büyükşehir yapılanması gerekli ise veyararlı olacaksa, 17-18 milyon yurttaşın yaşadığı coğrafya kesimi, neden böyle bir olanağın dışında?
Kabulü durumunda birçok Anayasa maddesine aykırı bir yasa karşısında, yeni anayasa neye göre yazılacak? Yasaya göre mi, yoksa 1982 metnine göre mi? Daha ilerisi düşünülmediğine göre…
Ya Seçim Kanunu?
Ardışık olarak gündeme taşınan taslak ve tasarı sırasında Seçim Kanunu değişikliği de var. İHAM kararı doğrultusunda yüzde 10  ulusal barajın makul bir eşiğe düşürülmesi beklentisi, “acaba bu yönde bir düzenlemeye mi  kapı aralanıyor?” şeklinde  safça bir beklenti yaratabilir. Ne gezer! Tam tersine, büyük partilerin gücünü daha da pekiştirecek bir düzenleme. Geniş seçim bölgelerinin daraltılmasının ilk sonucu, bu olacak. İkinci ve daha tehlikeli sonucu ise, seçim çevrelerini kotarmada muhtemel “partizan ayarlamalar”… Böyle bir düzenleme, yine yürürlükteki Anayasa karşısında bile savunulabilir olmaktan uzak.
“Yeniden inşa”dan kim kazanır?
AKP hükümeti ve TBMM’deki çoğunluğunun yeniden inşa harekâtı, Avrupaî yasama tarzına tamamen yabancı. İçerik olarak da, Türkiye’yi Avrupa’dan hızla uzaklaştırıyor. Aslında bunlar, ülkeyi de kendisine yabancılaştırıyor. Bu sürecin kazananı kim olacak? Bu, şimdilik belli değil. Ama kaybedeni belli: ülkesi ve insanı ile, Türkiye Cumhuriyeti.