15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından bir suç ortaklığının ülkeye nelere mal olduğunun bilançosunu çıkartıyoruz hep birlikte. Devlet bir bütün olarak gölge bir organizasyona teslim edilmiş. Şimdi bu gölge organizasyona yol verenler, bu organizasyona karşı bir kurtuluş mücadelesi başlatmış görünüyorlar. Ama suç ortaklığı öylesine somut ki, et ile tırnak gibi iç içe geçmiş bir bütünden bahsetmek mümkün. FETÖ’ye mal edilen tüm eylemler için “ulan hepiniz ordaydınız be!” diyesi geliyor insanın. Nitekim pek çok kişi de bunu böyle dile getiriyor.

Kamu kurumları özelleştirme adı altıda yok pahasına, arsa fiyatına haraç mezat satılırken,

Sınav soruları ile birlikte yüzbinlerce gencin geleceği çalınırken,

Roboski’de çocukların üzerine bombalar yağarken,

Teröristleri saklıyor denilerek kentler dümdüz edilirken,

Ülkenin dört bir yanında bombalar patlarken,

Eğitim, kredi ve yurt olanakları piyasaya, yani cemaatlere terk edilirken,

Derelerimiz, kıyılarımız, ormanlarımız, madenlerimiz yağmalanırken,

Kamu kaynakları yandaş firmalara akıtılırken,

Kamuda istihdam, sorumlu bakanımızın “kölelilik gibi bir şey” dediği taşeron ağlarına terk edilirken,

Tarihi kentlerimiz dinmek bilmeyen bir rant sevdasının sonucunda gökdelenlerin, çirkin TOKİ konutlarının, köprülerin, otoyolların gölgesinde yok olurken,

Kölelik kurumsallaşırken,

Üniversiteler ‘paralel yapının’ oyuncağı haline getirilirken,

Uydurulmuş suçlarla evleri basılan insanlar cezaevlerinde sebepsiz yere yatırılırken,

Din istismarı ile her türlü yolsuzluk aklanırken,

İş cinayetlerinde işçiler her gün 3’er 5’er ölürken,

İşçilerin ekmek mücadelesinin önüne grev yasakları ile yürünürken,

Esnek, güvencesiz, her an işini kaybetme korkusu ile yaşayanlara müjde adı altında daha fazla sömürü yutturulurken,

Doğusundan batısına koca bir Anadolu coğrafyası kanarken,

“Hepiniz ordaydınız be!” demek yersiz olmasa gerek.

15 Temmuz 2016, Cumhuriyet tarihi için önemli bir dönemeç. Bu somut bir gerçek! Ama şunu sorabilmemiz lazım: Şimdi Gezi Direnişi’nde gözlerini hedef alan fişeklerin, TOMA’ların, gaz bombalarının üzerine yürüyen milyonların cesareti ile, 15 Temmuz’da darbeye karşı tankların, kurşunların önüne duranların cesaretini halk olarak, haksızlığa, sömürüye ve adaletsizliğe karşı tek bir mücadelenin parçası olarak örgütlememiz mümkün müdür? Yoksa “bizi sömürü, yolsuzluklar, adaletsizlik ilgilendirmiyor, bizi demokrasi ilgilendirmiyor, biz din için ordaydık” diyenlerin inisiyatifi ile bu ülke, mezhepçi, gerici bir iç savaşa doğru mu sürüklenecek! Temel meselelerden biri budur.

“İdam isteriz” deyip cihat talep edenlerin, kendinden farklı olan her şeyden nefret edenlerin beklentileri değil, 12 Eylül faşizminin bu ülke halkına yaptığı zulmün hafızası darbeye karşı sokağa çıkışın nedeni ise o zaman umut vardır!

Türkiye, emperyalizmin ve onun işbirlikçilerinin sürüklediği bir karanlığın içinde çırpınıyor. Umudu örgütlemek; sömürüye, emperyalizme ve ona hizmet eden gerici kuşatmaya karşı eşitlik, özgürlük, demokrasi, laiklik, barış ve sosyalizm şiarını yükseltmekten, bu şiarı tüm halkın mücadelesi kılmaktan geçiyor.