Her şey ‘Herkes için CHP’ sloganı ile başladı. Gerçi, Baykal dönenimde de sağa açılma sinyalleri vardı. Ama Kılıçdaroğlu iş başına gelir gelmez bu çizgi sistemleştirildi. Bizzat Kılıçdaroğlu’nun kendisi ‘kim bize 1 oy fazla getirirse, biz onunla seçime gireriz’ dedi. ‘Kim’in kim olduğunun bir önemi kalmadı.

AKP, iktidar olduktan sonra “Türkiye’nin sorunu muhalefettir“ diyerek CHP ve solu dizayn etme hedefini ortaya koymuştu. Bunun için, sahte devrimci sosyalist işçi partisi bile kurdurdu. ‘Kılık kıyafet özgürlüğü’ söylemi ile çağdaşlığa, ‘vesayet’ ile laik orduya, ‘ümmet’ sloganıyla bağımsız ve milli dış politikaya savaş açıldı. Böylece türban anaokuluna girdi, milli ordu tasfiye edildi, Suriye’de her tür macera denendi.

CHP’nin sağa açılan kapısından Faik Tunay, İhsan Özkez gibiler daldılar, bir dönemi parlamantoda tamamlamadan CHP’nin değerlerine ateş açarak ayrıldılar. Sonra İslam Konferansı yöneticiliği de yapan ve ebeveynlerini cumhuriyet devrimcilerinin kovduğu Ekmeleddin zuhur etti. Erdoğan övgüsüyle ve Cumhuriyet eleştirisi ile yarıştığı seçimi kaybedince bir daha ortada görülmedi. Şimdilerde Saray’ın bekçisi Bahçeli’nin partisinde milletvekili olarak keyfini sürüyor.

Sağa açılma sadece sağ ve dinci kadroların transferi ile sınırlı değildi. CHP çizgisi de sağa uyumlaştırıldı. Ne selefi barbarların cihatçılığının Milli Eğitim müfredatına girmesi, ne de daha geçen hafta Bakanlığın “öğrencilerin yüzde otuz beşini imam hatibe gönderin” talimatı CHP’nin tepkisini çekmedi.

Sağa açılmak AKP’nin namlı detekleyicilerini, sağ köşe yazarlarını Genel Başkan’ın hadsiz danışmaları haline getirdi. Köşelerinden, yüz yüze ve hatta cep telefonuyla CHP liderine direktifler verdiler. Kendi evlerinde hiçbir itibarı kalmayan söz konusu kişiler Adalet Kurultayı’nda birkez daha görüldüğü gibi CHP yönetimince el üstünde tutuluyorlar.

‘Laikliği biraz yumuşatalım’, ‘cumhuriyeti güncelleyelim’, ‘inanç özgürlüğünü savunalım, ‘dindarlardan oy alalım’ söylemi ile varılan nokta Adalet Kurultayı’nda herkesin göreceği şekilde ortaya çıktı. Siyasal İslamcıların sembolü Saidi Nursi, risaleleriyle kendine yer bulurken, ne tutarlıdır ki bizzat Erdoğan’ın “parlementer demokrasi artık yoktur” veciz sözü ile ölüm ilanını verdiği Cumhuriyet ve Laiklik programa giremedi. İş, dincilere hoş görünmek için bira içenlere sopa gösterilmesine kadar vardı. Gericiliğe kapı açanlar aydınlanma ve ilericiliğe kapıyı gösterirler.

Bu son kriz, İhsanoğlu vakasına benzemiyor. Tabanda birkaç yıldır izlenen ve AKP hegemonyasına yardımcı olan politikaya büyük tepki var. AKP’ye taşınan bu harca CHP’ye gönül verenlerin bundan böyle dayanması pek mümkün gözükmüyor.

Evet, Adalet lazım, ondan daha acil laiklik ve aydınlanma lazım. Adaleti, laiklik ve yıkıldığı ilan edilen cumhuriyetçilikle birleştirmeliyiz. Bir yol ayrımındayız.