Yerleşik toplumlar eşmerkezli çemberlere yenisini ekleyerek kendi kozmoslarını, mükemmel çember şeklindeki hakikati...

Hakikat arayışı bizi hep bir yol ayrımına getirip bırakıyor. İki yol uzanıyor önümüzde: Hiç değişmeyen, yaratılmamış ve yok olmayacak, zaman dışı bir hakikatin yolu ve sürekli oluşların yaşandığı, aldanmanın, yanılsamanın, çokluğun yolu.  Matrix filminde de Morpheus Neo’yu bu yol ayrımına getiriyor, gerçeğe görüren kırmızı hapı ya da yanılsama dünyasında yaşamasına izin verecek mavi hapı Neo’nun seçimine sunuyordu. Birlik ve çokluk arasındaki bu çatışmayı hem mitolojik düşüncede hem de dini-felsefi düşüncede görebiliyoruz. Tabii bu düşüncelerin siyasal uzantıları çok canımızı yakıyor. Yeryüzü bir çokluk olarak uzanırken, ‘kozmokrator’lar, yani evren yaratıcıları, fethettikleri toprakların çokluğunu hiçe sayarak mutlak hakikatin, ‘bir’in etrafında inşa ediyorlar toplumu. Devinmeyen bir merkezin sınırları dışında bir yanılsama, aldanma olarak çokluk uzanıyor.  Kendi üzerine kapanmış ve kendi etrafında dönen bu mutlak hakikat merkezi, çokluğu bir merkezkaç kuvvetiyle sürekli dışarı püskürtüyor. Birci anlayışların nasıl ısrarla çokluğu bire indirgemeye çalıştıklarını, çoklukta ısrar edenleri tecrit ettiklerini ya da surların dışına sürgüne gönderdiklerini biliyoruz.


YERLEŞİKLER, EŞMERKEZLİ, İÇ İÇE GEÇMİŞ ÇEMBERLER
İ.Ö. 5. yüzyılda yaşamış Parmenides’in “Hakikat (Aletheia) ve Sanı (doksa) Üzerine” başlıklı yapıtında felsefi düşüncenin içine giren bu yol ayrımı hâlâ mitolojik unsurları bünyesinde taşıyordu. Güneş kızları, filozofu herşeyi bilen Tanrıçaya götürürler. Tanrıça filozofa bilgeliği, yaşamın biricik yolunu öğretecektir. İki şey öğrenir filozof: Mutlak hakikat ve yanılsamalardan, sanılardan oluşan çokluk dünyası. Zaten Parmenides de manzum yapıtını iki bölüme ayırmıştır: “Hakikate giden yol” ile “Sanılara giden yol.” Meydana gelmemiş, değişemez, bölünmez, kendi içine kapalı bu hakikati küre biçimde ya da mükemmel bir çember olduğunu düşünür filozofumuz.  Öğrencisi Elealı Zenon hareketin, oluşun, çokluğun bir yanılsama, varlığın aslında devinimsiz olduğunu göstermek için Zenon paradoksları olarak bilinen kanıtlar geliştirir.
Değişmez, bölünmez, devinmez varlığın mükemmel bir çember olduğunu iddia eden Parmenides’in düşüncesiyle paleontolog André Leroi-Gourhan’ın (1911-1986) yerleşiklerin mekânını tanımlaması örtüşüyor. Yerleşikler, eşmerkezli, iç içe geçmiş çemberler, adeta bir dart tahtası şeklinde yayılıyorlar uzamda. En bilinen, en denetlenen merkezin etrafına çizilen çemberlerle, bilinemez olana, belirsizlik mıntıkasına doğru yayılıyor yerleşik toplum. En dıştaki çember belirsizlik mıntıkasıyla temas ediyor. Çemberlerin içi, kozmosun, mutlak hakikatin farklı derecelerini gösteren aşamalı geçişler sergilerken, en dışta uzanan muğlaklık mıntıkası ya da ‘terra incognita’ çokluğun hüküm sürdüğü bir kaos olarak duruyor. Bu topraklara yönelik fetihçi hareketler kaosu kozmos, ya da düzensizliği düzen haline sokma hareketleri aslında.  Ya da çokluğu bire indirgeme hamleleri. Yerleşik toplumlar eşmerkezli çemberlere yenisini ekleyerek kendi kozmoslarını, mükemmel çember şeklindeki hakikati durmadan genişletiyor, belirsizlik mıntıkasını, çokluğun hüküm sürdüğü uzamı birci anlayış doğrultusunda sömürgeleştiriyorlar.


TERSTEN BAKMAK LAZIM
Parmenides’in çemberi çokluğu hep dışarıda bırakıyor, çöle sürüyor. Geçen haftaki yazımda kutsal metinlerde geçen günah keçisi ritüelinden,  bölünmez, devinmez varlığı tehdit eden her türlü müsibeti bir keçinin başına yükleyerek çöle salma ritüelinden söz etmiştim. Kendi üzerine kapanmış, çember şeklindeki hakikat merkezkaç kuvvetiyle ‘bir’i tehdit eden çokluğu durmadan dışarı, çöle püskürtüyor. O halde tersten bakma gerekiyor şeylere. Bir tarafta mutlak hakikati temsil eden devletçi, hiyerarşik yapılanmaların kendi üzerine kapanmış çemberi, öte yanda çokluğun sürgün edildiği çöl.  Çöl  göçebelerin uzamı, oluşların yaşandığı, içimizde barındırdığımız çokluğun yüzeye çıktığı uzam. Paleontolog Leroi-Gourhan göçebelerin, yerleşiklerin aksine ışınsal olarak, bir ok gibi hareket ettiklerinden söz ediyor çölde. Yerleşiklerin çöle sürdükleri çokluk kentin duvarlarını, mutlak hakikat çemberini yıkacaklardır sonunda. İşte o zaman hakikati birlikte inşa edeceğiz.