‘Adalet Yürüyüşü’ için yola düşülmesiyle birlikte ‘Hayır’ diyenlerin ne kadar çok ve ne kadar hazır oldukları gün yüzüne çıkıverdi. İktidarın ise ne kadar köşeye sıkışmış ve ne kadar korku içinde olduğu da faş oldu.
CHP’nin gerilmiş bir yay gibi bekleyen toplumsal muhalefeti, bu kadar kolayca harekete geçirebilmesinden kendisine çıkarması gereken çok ders var. Ama şimdi dersleri bırakıp yürümek gerekiyor.

Azın kendisini çok diye yutturduğu zamanlar, 16 Nisan halkoylamasıyla sona erdi. ‘Evet’ diyenler bile oylamadan ‘Hayır’ çıktığına inanıyor. Böylece Türkiye’nin yasalara dayanmayan bir yönetim tarafından yönetilmeye çalışıldığı da saklanamaz oldu. İktidar artık sadece kaba güçle yönetmeye çabalayacak. Ortada tutarlı bir yönetim yasası ‘bile’ yok. Bu haliyle de iktidar örneğin gözaltı, tutuklama ya da salıvermeleri uydurabileceği hukuk kılıfı bile bulamıyor.

Az, her geçen gün az olduğunu saklayamaz hale geliyor. Adalet Yürüyüşü ise gerçekte çok olanın kendi çokluğunun farkına varmasını sağlama gücü taşıyor.

‘Hayır’ diyenlerin bir çoklukta birleşmeyi bilmeleri gerekiyor. Bir örnek, farklılıkları olmayan bir kitle değil, ortak paydası ‘Hayır’ olan bir çokluk.

Elbet, suçlarını unutturmaya çalışmak için, pozisyon kapmak için Kılıçdaroğlu ile aynı karede görüntülenebilmek için birbirlerini iteleyenler oluyor, olacak da. Şimdi onlara kızmanın, yürüyüş kolundan kovalamaya çalışmanın gereği yok. Katılmaları suçlarının bağışlanması demek değil.

İktidar ve avanesinin öfkelerinin ardındaki korku saklanamaz durumda, üstelik daha birkaç gün bile olmadı. Yazılısından sosyaline, görüntülüsünden bilmen nesine kadar iktidar yancılarının ve AKtrollerin küfürleri ne kadar korktuklarını gösteriyor.

Korkudan, olmayan akıllarını da kullanamaz durumdalar. Kılıçdaroğlu’nun ayakkabılarıyla pahalı ve Amerikan malı diye dalga geçmeye kalkan Burhan Kuzu, bunu Twitter’dan ve iPhone’uyla yaptığının ayırdında bile değil!

Ama zaten baştan beri bu kadardılar. AKP’lilerin eğitim, bilim, kültür düşmanlıklarının, eğitimli insanlara hissettikleri hasedin nedeni tam da bu halleriydi. Kedinin ulaşamadığı ciğere pis demesi. Buradan modernizm eleştirisi çıkaran liberal dallamalar düşünsün değil mi? Sağ olsun Barış Atay, sayesinde dallama sözcüğünün masumluğu tescillendi nasılsa.

AKP muhalifi olmayan ama AKtrol de olmayanların yürüyüşe gösterdikleri ilk tepkiler yürüyenlerin yol haritası için çok önemli işaretler taşıyor. Şaşkınlık, inanmazlık ve karamsarlık bu kesimdeki baskın duygular. Onlar şimdilik seyrediyorlar; inanmaz gözlerle ve tamamlayamaz, sürdüremezler endişesiyle.

İşte yola revan olanların büyük sorumluluğu da tam da bu insanlara karşı. Kolay değil, son on beş yıldır iktidar makinasının dişlileri en çok onların inançlarını öğüttü. AKP’yi karşı konulamaz bir güç gibi gösterenler en çok onların üzerine çalıştılar. O insanlar varolan siyasi yapıların, başta CHP, AKP makinasını alaşağı edebileceğine bir türlü inanamıyorlardı. Haksız olduklarını da söylemek çok zor. Gezi, biraz da böyle okunabilecek bir hareket değil mi? Gezi, AKP’nin tekerine çomak sokulabileceğini kanıtlamış olmadı mı? Yola çıkanlar, yola çıkmaya hazır olanların gözlerinin ve (umutlarının) üzerlerinde olduğunu bir an bile unutmamalılar.

Adalet Yürüyüşü’nü başlatanın ne düşünerek bu karara vardığı ve neyi amaçladığının bu bahiste çok önemi yok. Yolu seçmelerinin ardında yatan asıl saikin Gezi ve Gezi’yi sürdüren muhalefet olduğunu fark edip etmemeleri de önemli değil.

Çünkü bir kere yola çıkıldı. Bir kere yürüyüş başlarsa, artık ne yürüyen yola çıkmadan önceki kişi olarak kalabilir; ne döneceği ne de ulaşacağı yerler yola çıkmadan önceki yerler olarak kalabilir. CHP’nin yolun özgürleştirici çağrısına karşı duramamasını desteklemek, yanına yoldaş olmak, onu yanına yoldaşlığa çağırmak, ‘Hayır’ diyen çoklukların yolda çoğalmalarına katkı vermek ve geri dönülmesine karşı çıkmak gerekli.