Edebiyatta yolun ne getireceği bilinmese de yolda olma fikrine karşı beslenen umut hep diri kalacak gibi. Bu yüzden gelecekte binlerce kahraman yine yollara düşecek, umduklarını bulsalar da bulmasalar da.

Yolda olmanın umudu

İlke KAMAR

Edebiyatta yol ve yolculuk teması çoğunlukla karakterlerin arayış, kaçış ve çıkmazlarını ortaya koyarken bir kurtuluşu imler. İnsanın kabuğunun dışına çıkarak özüne ve kendi gerçeğine ulaşmaya çalışmasında yol, değişim ve dönüşümün habercisi olarak da karşımıza çıkar. Öykü ve roman kişilerinin kesintiye uğrayan hayatları, savrulmaları, çelişkileri ve sarsıntıları yol olgusuyla birleşerek yaşamlarını anlamlandırma çabasına dönüşür. Bununla birlikte romanlar, öyküler ve denemelerdeki yol hikâyeleri tesirli, zihin açıcı bir o kadar da heyecan vericidir. Hayatın anlamsızlığına, acımasızlığına boyun eğmeyen karakterlerin gitme ve kaçış arzusu yola dair eylemler üzerinden aktarılır. Hareket alanı zaman/uzam (mekân) karakterin eylemlerini biçimlendirirken çoğu kez dış dünyada yapılan yolculukların, iç dünyalarda başlayan bir yolculuğa evrildiğini de söylemek mümkün. Bununla birlikte, günlük yaşam kargaşasından kopup yaşamın ve varoluşun kaynağına götüren özgürlük arayışı kadar yeni yerleri keşfetme düşüncesi yolculuk isteğiyle dışa vurulur.

Aynı zamanda yol, modern dünyanın aidiyet duygusundan uzaklaşma alanı da yaratır. Tesadüf ve karşılaşmalar yol imgesiyle kaçış hatları yaratır. Mihail Bahtin’in Karnavaldan Romana kitabında, ‘yol’ kronotopunun işlevine değinirken anlatılarda karşılaşmaların genellikle yolda gerçekleştiğini belirtir. Bahtin’e göre yol hem yeni başlangıçların hareket noktası hem de olayların sonuçlandığı yerdir. Zaman adeta uzamla kaynaşarak uzamın içine akar (ve yolu şekillendirir); bu seyir, bir akış olarak yol imgesindeki zengin eğretileme genişlemesinin kaynağıdır. Egemen söylemin, ‘kesinlikle sabitlenen’ yaşama karşı yeni bir alana aracılık eder yol. Bu yüzden edebiyatta yeniden üretilen yol/ yolculuk birçok önemli eserde karşımıza çıkar.

Yola çıkmak her zaman çare olmaz

Örneğin Robert M. Pirsig’in Zen Ve Motosiklet Bakım Sanatı, Zen’in kendiliğindenlik fikrine yoğunlaşarak hedef yerine sürece odaklanır. Aslında otobiyografik bir yol hikâyesi gibi görünse de felsefe, psikoloji ve sosyoloji gibi alanları birleştiren bir yolculuk deneyimi karşımıza çıkar. Kitapta oğlu Chris ve iki arkadaşıyla birlikte Amerika’da yaptığı uzun bir motosiklet yolculuğunu anlatır Pirsig. Ancak motosikletle yolculuk sırasında motosiklet bakımı ve tamiri üzerinden ‘niteliğe’ dair sorgulama da yapar. Pirsig yolda motosiklet sürerken, dış dünyanın sınırlarını, statik biçimlerini gözlemler. Ona göre bir motosiklete binmek çevrenizden tam bir soyutlanma gerektirir. Romandaki kişiler, Amerikan kentlerinden, bozuk dağ yollarından, platolarından, ucu bucağı gözükmeyen ovalarından, taşlık patikalarından geçip nihayetinde okyanusa varırlar.

Yol onlara sadece coğrafyayı göstermez, bireye dayatılan kalıplaşmış yaşam biçimine tanıklık edilmesini de sağlar. Yeni yollar yeni coğrafyalara çıksa da ‘plastik hayatlar’ çok değişmez.

Yola çıkmak ve bir yerlere varmak bazen yeni bir hayatın ya da bakış açısının kapılarını aralasa da bazen de hiçliği, manasızlığı, çözümsüzlüğü derinleştirir. Paul Bowles’un kült eseri Esirgeyen Gökyüzü kitabı böyle bir hikâyeye odaklanır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra modern dünyadan kaçmak isteyen ve Amerika’dan göç eden evli bir çifti anlatır. Port ve Kit hem dünyaya hem de kendilerine karşı yabancılaşmalarını kırmak için Kuzey Afrika’ya rotayı çevirirler. Varoluşsal krizlerini aşma, hayatlarına anlam katmak peşindedirler. Ama öyle olmaz. Orada anlamsızlık daha da derinleşir. New York’tan onları kaçıran her şey daha güçlenip Afrika’nın ortasında karşılarında durur. İflah olmaz bir huzursuzluk peşlerini bırakmaz. Yola çıkmaları ve vardıkları yer onların kaybolmuş benliklerine çare olmazken Bowles, Batı medeniyetini kurduğu hikâye üzerinden sert tonda eleştirir. Hayatın kendisi, modern dünya denilen yer değişmedikçe hiçbir yolculuğun ve mekânın insanı kurtaramayacağını vurgular.

Bir mucize için yola düşmek

Werner Herzog’un Buzda Yürüyüş kitabı da başka bir yol deneyimini anlatır bize. Onun yola çıkması kendi ile baş başa kalma isteğinin dışında ‘bir mucizenin’ gerçekleşmesi için de müdahaledir. Günlere yayılan uzun bir gezinti arkadaşı Alman sinemacı Lotte Eisner’in çok hasta olduğunu ve muhtemelen öleceğini öğrenmesiyle başlar. Bir ceket, bir pusula ve gerekli malzemelerle dolu bir kamp çantası alarak yollara düşer Herzog. Münih’ten Paris’e yaya olarak ulaşırsa Eister’in hayatta kalacağına dair sağlam bir inanç içindedir. 23 Kasım1974’te Münih’te başlayıp 14 Aralık 1974’te Paris’te sonlanan bu uzun yürüyüş sırasında tutulan notlarını kitaplaştırılmasıyla ortaya çıkar Buzda Yürüyüş. Dehşetli fırtınalar, kar ve yağmurla mücadele ederken, Almanya ve Fransa dağ köylerini ve insanlarını da sayfalarına taşır Herzog. Karanlık fırtına bulutları altında, kar tarlaları üzerinde her şey ıssızdır. Çoğu zaman bir barınak bile bulamaz ama yine de ağır basan tek bir düşüncesi vardır Herzog’un: Eisner’in ölmesine yürüyerek izin vermemek. Bu zorlu yürüyüş onu yaşam ve ölüm hakkında düşündürür. Adeta ‘buzda yürüyerek’ Herzog’un sessiz canlı deneyimine eşlik eder okuyucu.

Bir başka yol hikâyesi de edebiyat tarihinde önemli bir yere sahip Jack Kerouac’ın, “Yolda” romanıdır. Kerouac, bu kitapta yolda olma felsefesini anlatırken; Beat Kuşağı’nın kendilerine yönelik her türlü tehdide ve tüketim düzenine karşı sürdürdükleri mücadeleyi de ortaya koyar. Beat Kuşağı’nın Amerikan Rüyası’nın vaat edilmiş özgürlüklerinin sunulmasını beklemek yerine buna tavır alarak eyleme geçtiğini okuruz bu kitapta. 1948 ile 1950 arasında yapılan geziler otostopla, arabayla ya da otobüsle New York, Denver ve San Francisco ana noktalarında geçse de New Orleans, San Joaquin Vadisi ve Meksika’ya kadar iner. Bu serüveni okuyucuyla sohbet edercesine anlatır. Özgürlükle ilgili sonsuz olasılık arayışını anlatırken mizah ve coşkusu hep vardır. Kitap daha güzel bir dünyayı umut edenlerin deneyimleri üzerinden daha özgür bir hayatın nasıl yaşanacağının peşine düşer

Edebiyatta yolun ne getireceği bilinmese de yolda olma fikrine karşı beslenen umut hep diri kalacak gibi… Bu yüzden gelecekte binlerce kahraman yine yollara düşecek, umduklarını bulsalar da bulmasalar da…