Geçen 30-40 yılda Çin’den ithalat yapan işletmeler bu işten çok karlı çıktılar. Fakat bu arada “Çin firmalarının sadece ucuz ve düşük-orta kalite mal ürettiği”ne dair bir kanaat oluşmasına da yol açtılar. Oysa gerçek tam olarak bu değil. Bir Çin işletmesi, her müşterinin talebini karşılamak için aynı ürünün onlarca çeşidini üretebilecek esnekliğe sahiptir. Siz yeter ki o ürünün kaç dolarlık olanını istediğinizden haber verin. Ürünün kalitesi ödemeyi düşündüğünüz fiyata göre değişir. Özel bir ürün ürettirmek istiyorsanız, numunesini göndermeniz yeterlidir. İşlerini o kadar iyi yaparlar ki, şaşarsınız. Örneğin, tişört işi yapan bir firma Çinli üreticiye üstüne kazayla ketçap dökülmüş ve belirgin bir leke kalmış bir numune göndermiş olsun. Bu firma ürünlerini teslim aldığında her bir tişörtte o lekenin birebir aynısını görecektir. Yani Çinli üreticiler şahane iş çıkarırlar.

Bu ithalatçı bir Türkiye firmasıysa, muhtemelen Çinli üreticiye “Bunun kazayla oluşmuş bir leke olduğunu akıl edemediniz mi?” diye celallenip kusursuz yeni ürün isteyecektir. Çinli üretici ise “Kusursuz numune göndermeyi akıl edemediniz mi veya bunu neden hatırlatmadınız?” diyecektir. Bu örnek biraz eğlenceli hale getirmek için kısmen benim hayal gücümle süslenmiş olsa bile, burada bazılarını hatırladıkça güldüğüm buna benzer çok sayıda anlaşmazlık durumuna tanık oldum. Zaman içinde, iki taraf da yanlış anlaşılmaların nedenlerini kavradıkları için bu türden sorunlar artık pek yaşanmıyor.

ÇİN TERCİHİNİN NEDENLERİ

Çin firmalarıyla çalışmayı çok seven bir başka kesim daha var ki, bu işbirliğini kimse onlar kadar sevemez: Ülkelerinin kaynaklarını yağmalayan yolsuzluk rejimleri ve pespaye diktatörlerden söz ediyorum. Daha önce de birkaç kez yazdığım gibi, Çin devlet aklı (ekonomik) işbirliği yaptığı ülkelerin kim tarafından veya nasıl yönetildiğiyle vs ilgilenmez. Bunu “iç işlerine saygı” ilkesine dayandırır. Amaç, “giderek gelişen, ilerleyen ekonomik ilişkiler aracılığıyla ülkeler arasında istikrarlı-kalıcı iyi ilişkiler kurabilmektir”. Çin firmaları da bunun araçlarından biridir. Bu firmaların uluslararası ilişkileri, yaptığı işler, yatırımları vs Çin dış politikasının bir tür uzantısı gibidir. Yani ekonomik çıkarlar üzerinden ilerleyen ilişkiler bir tür ilan edilmemiş siyasi ilişkilerdir, işbirliğidir.

Peki, yolsuzluk rejimleri Çin firmalarıyla çalışmayı neden sever? Çünkü devasa alt yapı işleri, madencilik veya kamu ihaleleriyle Çin’den mal-hizmet satın almak yoluyla kamu kaynaklarını yağmalamaya bayılırlar; varlık nedenleri budur. Yolsuzluk rejiminin ülkeyi nasıl yağmaladığı, soyduğu “tabii ki ülkenin iç işi” olduğu için Çin (firmaları) bu konuyla da ilgilenmez. Bu yüzden, bu rejimler işlerin neredeyse tamamını Çin firmalarıyla yaparlar. (Her durumda tek neden tabii ki bu değil. Çin’in sağladığı krediler, makine-ekipman ve proje desteği vs de unutulmamalı.) Çin firmalarının, Batılı firmaların yaptığı gibi yolsuzluk rejimine doğrudan rüşvet vermek yerine, kendilerini yolsuzluğun odağından uzak tutan sofistike yöntemler geliştirdiklerini görüyoruz: Yolsuzluk rejiminin talepleri (bir üçüncü tarafı da oyuna katan) çeşitli alt sözleşmeler yapmak veya sözleşmeyi karartmak vb gibi yöntemlerle karşılanır.

BATILI ŞİRKETLERİN KARANLIK SİCİLİ

Çin (firmaları) hakkında bu kadar atıp tuttuktan sonra bazı Avrupa ve ABD (Batı kapitalizmi) firmalarının karanlık sicilini hatırlatmama da izin verin.

1- Alman devi Siemens’in pazarını kaptırmamak için Türkiye’de dağıttığı milyonlarca Euro’luk rüşveti (başka ülkelerde de rüşvet verdiği ortaya çıktı) ve bu yüzden Almanya’da uğradığı soruşturmayı hatırlayalım. Olayın Siemens’in rakiplerinin rüşvet ilişkilerini ifşa etmesinden kaynaklandığını; yani Alman devletinin (olmayan) “dürüst dış ticaret” düsturu ile bir ilişkisi olmadığını da not edelim.

2- ABD’li savaş uçakları ve hava savunma sistemleri vs üreticisi Lockheed firmasının dünyanın dört bir tarafında dağıttığı çeşitli kılıktaki rüşvetlere bir ucundan NATO bile dâhil olur.

3- Alman otomotiv devi Volkswagen’in standartlara uymayan egzoz gazı çıkışlarını bir yazılım hilesiyle yıllarca gizlediği çok yakında ortaya çıktı.

4- Batılı ilaç firmalarının ruhsat almak için çeşitli ülkelerde çevirdikleri dolapları, önce piyasaya sürdükleri ama bir süre sonra toplatılmasına karar verilen ilaçları, Pfizer firmasının geliştirdiği menenjit aşısı için Nijerya’da yaptığı klinik denemeler sırasında 15 çocuğun ölümüne neden olduğunu (1996) ve sorumluluktan kaçmak için her yola başvurduğunu hatırlamak bile yeter. Batı’nın ilaç-eczacılık sektörünün silah sanayi ile birlikte en kirli sektör olarak anılması herhalde boşuna değildir.

Evet, Çin firmaları hakkında ne söyleyeceksek bu yazdıklarımı da aklımızda bulundurarak söylememiz gerekiyor. Kapitalizm hangi renkte olursa olsun, temiz değildir…


Not: BirGün, memleket basınında on kaplan gücündedir. Böyle bir gücü olmasa “bitik adam rejimi”nin ve onun “Milleti Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı”nın ayarını bu kadar bozmaz, öfkesine hedef olmazdı. BirGün’ün halka gerçekleri duyurmasından rahatsız olan “Ortaçağ karanlığı artıkları”nın, bu ezik ve kibirli kasaba cahil-cühelasının baskısına ve tehditlerine siz de bir “hadi len!” deyin, BirGün’e abone olun. İslamcı faşizme batan dikene su verin.