Memleketçe sürekli zordayız. Sürekli dardayız, hep sıkıntı, hep huzursuzluk var. Ülkenin bünyesinde sürekli virüsler, bakteriler, asalaklar cirit atıyor. Memleketin kanını doymak bilmez bir biçimde emen bin bir türlü yaratık var. Haliyle dış güçler dediğimiz aslında dış parazitler, aynı bir kedideki gibi. İç güçler ise iç parazitler belli oldu. Kim ne imkânı varsa etimize saplıyor kıskacını, kancasını, kanımızı canımızı emiyor. Bunu bir de düzenli olarak ve artarak yapıyorlar. Bir asalağın yaşama amacı zaten üzerinde bulunduğu konak metabolizmayı emizleyip sonra daha da fazla emmek. Ülkece iç ve dış parazitler için önlemimizi almamız lazım.

***

Sayısı belli olmayan danışmanlar, aynı anda birkaç yerden, yönetim kurullarından maaşlarını düzenli olarak alanlar, kendi bakanlığına kendi şirketinden fahiş fiyatla satıp yapanlar, paraya tapanlar, parayla sınananlar, imkânlarını ve güçlerini kendi menfaatleri için kullanan karanlık isimler. Kilolarca, tonlarca toz, madde, zehir ve daha neler neler acaba?

Belli bir odağa yakın olduğunuz zaman direkt bu sarmalın içine giriyorsunuz. Sarmalda da işler sandığınız gibi garantili yürümüyor. Bir yere kadar her şey iyi gidiyor ama deve öksürüp de ortak yaşam (mütüalizm) sıkıntıya düşünce de asalaklar birbirlerine saldırıyor, zaten bizden çaldıkları ama kendi hakları olduklarını düşündükleri ekmeğimizden, sütümüzden, balımızdan, derimizden yararlanıyorlar.

***

Ülkeye biraz uzaktan baksak zaten büyük bir parazit istilası altında olduğunu görmek çok da zor değil. Ormanlar yanıyor, yerine beton oteller dikiliyor, bazen beton yetmiyor artık yapılan işlere. Dereler, nehirler, vadiler yağmalanıyor, yine parazitler kendi aralarında paylaşıp ülkenin tüm can damarlarını paylaşıyor kendi aralarında. Ülke zordaki bir canlı gibi. Saçları dökülüyor, derisi bozuluyor, sindirim sistemi zaten çalışmıyor, bir de üzerine yemek de bulamıyor. Aç biilaç şekilde ayakta durmaya çalışıyor, önüne konan su bile siyanürlü. Çünkü ülkenin bir yerlerinde zehirlene zehirlene alınacak, çıkartılacak altınlar var. Bunların hiçbiri de bize mama, yemek ya da huzur içinde uyuyabileceğimiz kuru bir döşek bile yok altımızda.

***

Bakalım önümüzdeki günlerde başımıza neler gelecek. Bizi sahiplenecek birileri olacak mı? Yaralarımızla berelerimizle ilgilenen, bizimle oynayan, bizi iyi hissettiren, bizi sahillerde yürüyüşe çıkartan, bize sevgisini olmasa da -artık sevilmekten de korkar olduk- en azından koruyucu kanatlarını kollarını sunan birilerini bulmamız gerekiyor. Yoksa ömrümüz fazla değil. Başka bir yaratığa dönüşüp yine yaşarız yaşamasına da boşa geçmiş ömüre hayat denmiyor, öyle de bir durum var.

Şu anda bekliyoruz, sakiniz ama kırgınız, kızgınız.