Google Play Store
App Store

‘‘Halkın gündemi ekonomik kriz’’ diyen Yöneylem Araştırma Koordinatörü Doç. Dr. Kömürcü, rejimin geleceksizlik ve güvencesizlik yarattığını aktardı. Kömürcü, “Muhalefet toplumun kendi dinamiklerini açığa çıkarmalı” dedi.

"Yolu açan aktörlerin öne çıkma zamanı"
Emekliler iktidarın politikalarına karşı Ankara’da CHP’nin mitinginde bir araya gelmişti. (Fotoğraf: CHP)

Öncü Durmuş

Tarihinde ilk defa ikinci parti konumuna düşen AKP iktidarının bir taraftan MHP ile yaşadığı çatışma devam ederken diğer yandan rejimin olanca krizi de sürüyor. Başta ekonomik kriz olmak üzere ülke sorunlarını da yönetemez hale gelen iktidar, yumuşama tartışmaları ile toplumun büyük bir desteğini arkasına almayı başaran muhalefeti dizayn etme peşinde. Muhalefetin bu tartışmalar içerisinde nasıl bir pozisyonda kalacağı ise siyasetin gelecek dönemi açısından oldukça kritik.

31 Mart Yerel seçimlerinin ardından daha görünür olan rejim krizinin, iktidar içi çatışmanın ve muhalefetin durumunun, topluma nasıl yansıdığını Yöneylem Araştırma Koordinatörü Doç. Dr. Derya Kömürcü ile konuştuk.

31 Mart seçimlerinin ardından iktidardan muhalefete kadar herkes yeni bir yol arayışına girmiş durumda. Muhalefetin bu zamana kadar yaptıkları ve yapamadıklarının topluma etkileri nelerdir?

Türkiye’de toplum çok ciddi sorunlarla karşı karşıya ve bu sorunların çözümü konusunda iktidar inandırıcılığını yitirmiş durumda. Benim görebildiğim kadarıyla seçim gecesindeki zafer konuşmasından başlayarak bugüne kadar CHP yönetimi bu durumun farkında ama iktidar olma iddiasından da hiç geri durmayan bir söylem benimsedi. Öyle görünüyor ki 31 Mart sonrasındaki bu strateji CHP açısından belirli ölçüde başarılı oldu. Çünkü 31 Mart’tan sonra yerel seçimin özgün dinamikleriyle birinci parti konumuna yükseldiğini düşündüğümüz CHP kamuoyu araştırmalarına göre iki aydır en çok seçmen desteğine sahip parti olma özelliğini koruyor.

Yöneylem Araştırma Koordinatörü Doç. Dr. Derya Kömürcü

CHP’nin birinci parti konumuna gelmesi hakkında. CHP birinci parti konumuna gelirken AKP ve MHP seçmenlerinden de bir miktar destek alıyor ama esas belirleyici unsur, İYİ Parti’nin bundan bir yıl önceki oy oranının yaklaşık olarak yarısına gerilemiş olması ve İYİ Parti’den vazgeçen seçmenlerin büyük çoğunluğunun CHP’yi destekliyor olması. Bu yüzden bir analiz yaparken muhalefetin toplam oyu ile AKP ve MHP’nin hatta Yeniden Refah’ın toplam oyunu birlikte değerlendirmek gerekir. O açıdan baktığımızda, evet CHP’nin oyları artıyor, ama muhalefetin toplam oyu artıyor mu diye soracak olursanız çok ciddi bir artış olduğunu söylemek mümkün değil. Hâlâ iktidar ve muhalefet blokları arasındaki kutuplaşma halini yansıtan bir tablo olduğu söylenebilir.

ERDOĞAN İÇİN MAKUL OLAN REJİME İTİRAZ ETMEMEK

Başlayan yumuşama tartışmalarının gölgesinde yaşanan Kobani davası, 1 Mayıs tutuklamaları, Hakkari kayyumu düşünüldüğünde bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Muhalefet ve iktidar arasındaki bu görüntü kamuoyu araştırmalarına nasıl tesir ediyor?

Açık konuşmak gerekirse küçük bir azınlık dışında Türkiye’de toplumun genelinin şu anda tek derdi ekonomik sorunların çözümü. 22 yıllık AKP iktidarının bugün bu topluma sunabildiği şeyi iki kavramla özetlemek mümkün: güvencesizlik ve geleceksizlik. İster asgari ücretli, ister emekli, ister beyaz yakalı bir orta sınıf çalışan, ister üniversite mezunu bir genç, ister 20 yıldır çalışıp bir kenara koyduğu birikimlerle ailesine bir hayat kurmaya çalışan bir memur olun. Hepimiz yürürlükteki rejim altında kendimizi güvencesiz ve geleceksiz hissediyoruz.

Erdoğan verili koşullarla bir seçim daha kazanmasının artık mümkün olmadığını gördü. Toplumu yüzde 50-50 şeklinde kutuplaştırdığı bir ortamda artık denge kendi aleyhine bozuluyor ve azınlıkta kalan taraf kendisi oluyor. Bu yüzden “bizden olanlar” ve “bizden olmayanlar” karşıtlığına dayalı iki uluslu stratejisini devam ettirse de makul ulusu yeniden tarif etmeye çalışıyor. “Yanımıza gelenlerle birlikte yürümekte sakınca görmeyiz” mesajını verip alanını genişletirken “bizden olmayanlar” içinde yine Kürtler, sosyalistler, bir biçimde bu rejime boyun eğmeyenler yer alıyor.

Bu bağlamda kamuoyu araştırmalarına yansıyan “normalleşme” sürecini destekleyenlerin oranının yüksekliğini toplumdan siyaset kurumuna doğru yükselen bir “sorunlarımı çözün” haykırışı olarak görmek gerekli. Toplumun talebi “kayıkçı kavgası” yerine sorunların çözümü için bir şeyler yapan siyasetçiler görmek. Dolayısıyla bu sürecin ardında hangi oyunlar var, kim kime nasıl tuzaklar kuruyor, süreç kimin çıkarına işliyor, ortalama bir seçmen için bunları analiz etmek pek mümkün değil.

HALK KENDİ DİNAMİKLERİYLE HAREKET ETMELİ

CHP’nin miting silsilelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Mitinglerin yansımaları neler?

Uzunca bir süredir Türkiye’de muhalefet sadece seçim odaklı bir muhalefet şeklinde seyrediyordu ve bunun doğal sonucu olarak da sadece seçmenden oy isteyen ve iktidara geldiğinde neler yapacağını anlatan, vaatlerini dile getiren bir muhalefet söz konusuydu. Ama bunun bir toplumsal ayağı olmadığı zaman seçmenin çok rahat manipüle edilebildiğini, seçim rüşvetleriyle aklının karıştırılabildiğini ya da çeşitli korku ve kaygılar kaşınarak seçmenlerin oy tercihinin değiştirilebildiğini gördük. Bu bağlamda sokakta olmayı, mitingler organize edilmesini anlamlı buluyorum, ancak bunların toplumun kendi içinden çıkan toplumsal hareketlilikler halinde olması esas belirleyici olacaktır. Tabii ki bir muhalefet partisinin bunları organize ediyor olması, örgütlüyor olması önemli ama biz ne zaman gerçekten toplumun kendi içinden, farklı toplum kesimlerinden kendi patlamalarını, rahatsızlıklarını dile getirdikleri, sokakta bunu dile getirdikleri bir yükseliş görürsek o zaman iktidar değişikliği daha yakın diyebiliriz.

AKP MHP ORTAKLARININ KARŞILIKLI MUHTAÇLIĞI

Cumhur’daki çatlak halk içerisinde neye yol açıyor?

31 Mart’tan sonra AKP ile MHP arasında geçmişte olduğundan farklı bir ilişki yürüyor ve çeşitli sorunlar artık halının altında süpürülemiyor. Burada Sinan Ateş ve Ayhan Bora Kaplan davaları gibi MHP’yi doğrudan ilgilendiren ve rahatsız eden meselelerin payı var. AKP içinde de azımsanmayacak sayıda siyasetçi, MHP ile ittifakın partiye zarar verdiğini ve 31 Mart’taki yenilginin boyutlarından birinin MHP ile girilen bu ilişki olduğunu düşünüyor. Burada tabii dikkat çekmemiz gereken bir nokta var: Türkiye bütün bu sorunları yaşarken, seçmen bu sorunlar nedeniyle AKP’yi cezalandırırken MHP’nin oyunun neredeyse hiç düşmüyor olması. Adeta bir mafya düzeninin devlete hâkim olmaya başlaması, özellikle yargı alanında MHP ile ilişkili isimlerin güçleniyor ve etkisini artırıyor olması da rahatsızlık konularından birisi. Ancak bütün bunlar bir yana 50+1’i alan Cumhurbaşkanı adayının başkan seçildiği ve tek adam rejimi altında olduğumuzu düşünürsek, AKP ile MHP’nin verili koşullarda birbirlerine muhtaç olduğunu, dolayısıyla bir güç mücadelesi içinde olduklarını ve bu güç mücadelesinin kopma noktasına henüz gelmekten uzak olduğunu görmek gerekiyor. Bahçeli’nin verdiği mesajlar da bir boyutuyla kamuoyunu meşgul etmek, muhalefetin kafasını karıştırmak, kamuoyunda erken seçim, AKP-CHP koalisyonu gibi aslında bence şu aşamada uzak olan ihtimallere dair tartışmaları alevlendirmeyi hedefliyor. Diğer boyutuyla da daha önce de yaptığı gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a doğrudan birtakım mesajlar veriyor. Günün sonunda bu sorunlar toparlanmayacak bir noktaya evrilebilir mi? Evet evrilebilir. Daha önce Gülen cemaatiyle AKP’nin ilişkisi de belli bir noktaya kadar güç mücadelesi şeklinde seyretti. Ama bir nokta geldiğinde artık geri dönülemeyecek bir savaşın iki taraf arasında çıktığını gördük. İhtiyacı kalmadığı noktada Erdoğan’ın çok rahat MHP’den vazgeçebileceğini, MHP’nin de partileri aşan bir tür devlet koalisyonunun temsilcisi olarak eğer bu iktidarın bir parçası olması gerekmediğine karar verdiği noktada Erdoğan’la ilişkisini sonlandırabileceğini düşünmek gerekir.

BIÇAK KEMİĞE DAYANMIŞ DURUMDA

Ekonomik krizin derinleştiği, baskı politikalarının devam ettiği, gerici müfredat gibi uygulamaların hayata geçtiği koşullarda siyasetin üst perdesinde yaşanan gelişmeler araştırmalarda nasıl yer alıyor?

Hemen hemen tüm araştırmalarda en önemli sorun çok büyük farklarla hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı, enflasyon, işsizlik gibi başlıklar altında ifade edilen ekonomik kriz çıkıyor. Bıçak kemiğe dayanmış durumda ve yurttaşlar elindekini kaybetmemeyi kazanç sayıyor şu anda. Güvencesizlik böyle bir şey, sahip olduğun her şeyi kaybedebileceğin hissiyle yaşamak durumundasın. Bundan daha da kötüsü geleceksizlik. Gelecekten umutlu olmayan bir toplum şu anda Türkiye toplumu ve her şey daha kötüye gidecek kaygısı hâkim. Gençler ilk fırsatta ülkeyi terk etme peşinde. Hukuk sistemi çökmüş durumda, kimse adaletin olması gerektiği gibi tecelli edeceğine inanmıyor. Tanıdığı, yakını, siyasi bağlantısı olanın, borusunun öttüğü bir hukuk düzeni şu anda Türkiye’de hâkim. Eğitim sistemi zaten hiç düzelmedi ve 22 yıllık iktidarın en başarısız olduğu alan. Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda aslında Türkiye toplumunun bir iktidar değişikliğine, hatta geniş anlamda bir siyasi elit tasfiyesine hazır olduğunu söylemek mümkün.

Ancak değişimden korkan da çok geniş bir kesim olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Bunlar esas olarak AKP’nin toplumsal tabanını oluşturuyor ve kaygı içinde yaşıyorlar. Temel dürtüleri sahip olduklarını muhafaza etmek. Dolayısıyla topluma umut verebilen, daha iyi bir yaşam vaat edebilen ve bu konuda inandırıcı olan siyasi aktörlerin yükseleceği bir sürece girdiğimizi düşünüyorum.