Anı ve anlatının edebiyatta çok ayrı ve özgün bir yeri vardır. Anılardan daha da öte, anlatıda, kurgu ya yoktur, ya da kimi kez masumane satır

Anı ve anlatının edebiyatta çok ayrı ve özgün bir yeri vardır. Anılardan daha da öte, anlatıda, kurgu ya yoktur, ya da kimi kez masumane satır arası “oyunlarda” vardır. Ve bu durum genellikle metin içinde hissedilmez. Gerçeğin olanca çıplaklığı içinde kaybolup gider. Romanları okuyup da; kendilerine “romansı” hayal dünyaları kurmak isteyenlerin suratına kış ayazı gibi vuran, yaladığı yerde iz bırakan yaşanmışlıkların edebi tarzda dışavurumudur anlatı. İyi anlatı her daim insan tekini kucaklar, sarıp sarmalar.
Bu nedenle öteden beri roman sanatının da edebi imgelerini kullanan anlatıları, kısmen de anıları, hatta biraz daha ileri gidip de itiraf edeyim edebi biyografileri sevdiğimi vurgulamalıyım. Hele böylesine çalışmaların içine yerel ve sözlü tarihin o umman gibi derinliğinin, yalınlığının ve masumaneliğinin güzelliği de katılmışsa, emin olun tadına doyum olmuyor.
Evrim Alataş’ın dilinin mizahi üslubuna ve oturmuşluğuna “Mayoz Bölünme Hikâyeleri” ile varmıştım. 30 senelik savaşın (1984 ve sonrası) olanca mizahi yükünden demlenmiş “fıkra” taamındaki yaşanmışlıklar, okuyanı bir çırpıda alıp götürmüştü savaşın olanca asık suratlılığının mizahi boyutlarıyla Mayoz Bölünme Hikâyelerinde.
Alataş  bu kez usta işi gazetecilikten gelen yeteneğini de kullanarak, altmışsekiz kuşağının hülyalı ve romansı yolculuğundan ikibinlere akan bir hayat (belki de hayatlar demek daha doğru) anlatısı hazırlamış.
Vaktiyle dağlara giden gençlerin geçici konukluğuna asıl mesken olan evlerde büyüyen ve o çıktıkları dağ yolunda yolu yarım kalanların başka yolcularla yeniden kavgaya başlayışlarının adeta yarım kalan yolu, yeni yolcuların tamamlayışlarının hikâyesini yazmış!
Her dağın gölgesi Deniz’e düşer* okulda gencecik bir öğrenciyken, sorduklarında; “Terörist Teslim Töre’nin yeğeniyim” diye söze başlayıp “amcasının” (dayısının da, hatta koca bir köyün de), “terörist” olmaklığından onur duyulan ve bugün artık koca bir Kürt coğrafyasının kaderi, alın yazısı olarak imlenen onursal bir kuşağın hikâyesi…
Her insan teki için, hele birazcık çevresinde olan bitene duyarlıysa ve bir de edebiyatın, sanatın bir koluna teşne ise, başkaları ile paylaşacak bir dolu hikâyesi vardır. İşte asıl mesele, hikâyenin paylaşılma biçiminde!
Köyünde kimi tutarsanız bir efsane çıkacağı, ya da köyünün her bireyinin aslında çağının ve mekânını aktörü olabileceği gerçekliğinden aile çevresinin realitesinin yazıcılığına soyunulan bir metin…
Deniz, Yusuf, Hüseyin, Sinan ve diğerleri birer efsanedirler. Onlar adına kahramanlık güzellemeleri yapılır. Eylemler de! Vakta ki; köye gelir, konuk olurlar o kahramanlar. Ete-kemiğe bürünmüş, kendileri gibi birer insan oldukları gerçeği ile yüzleşilir. İşte asıl o zaman hikâye yerli yerine oturur. Ve o andan itibaren hikâyenin sıradan kahramanları asıl meselenin o öykünülecek kahramanlara güzelleme yapmak değil, onların yapmaya çalıştıklarını geliştirmenin, büyütmenin, boyutlandırmanın, yani muhalif olup iktidara yürümenin asıl mesele olduğunun ayırdına varmak gerektiğini kavramaya başlamaları ile başlar.
Evrim Alataş’ın  “Her dağın gölgesi Deniz’e düşer” kitabını sınıf gerçekliğinden kimlik gerçekliğine yumuşak geçişin manzumesi olarak da okudum. Malatya’daki asimilasyonun hali pür melali. Geçmişteki cem törenlerindeki Kürtçe deyişlerin hiçbirinin bir zaman sonra artık anımsanmayışı, unutuluşu! Asimilasyonun sonuçlarının anadan çocuğa değen hali.
“Her dağın gölgesi Deniz’e düşer” kitabında fark edileceği üzre “Deniz” büyük harfle vurgulanan bir tercihtir. Bu vesileyle Gölpınar, Malatya’nın Akçadağ ilçesine bağlı bir köydür. Yazarın köyüdür. Bir zamanların “Orda bir köy var uzakta / Gitmesek de / Görmesek de / O köy bizim köyümüzdür” diyen köy güzellemecisine inat. Halkının geleceği için asi ve serdengeçti hayaller kuran sonra da o hayalleri gerçeğe dönüştürmek için büyük kavgaların kahraman öncüleri olan hayatların hikâyesidir Alataş’ın kitabı.
Bir solukta okuyup, Evrim’e imrendim. İyi ki Gölpınar’ı ve Gölpınar’dan çıkan devrim yolcularını böylesine “içerden” biri olarak yazıp paylaşmış…
*Evrim Alataş. Her dağın gölgesi Deniz’e düşer.
261 syf. İletişim Yayınları. 2009