Yolun sonuna gelindi

Havva Gümüşkaya
havvagumuskaya@birgun.netGazetecilerle bir araya gelen TÜİK Başkanı Erhan Çetinkaya’nın açıklamaları, uzun süredir tartışılan ‘kâr itilimli enflasyon’ konusunu yeniden açtı. TÜİK Başkanı Çetinkaya, şirket kârlarının enflasyondan bağımsız arttığını belirterek “Türkiye’deki şirket kârları enflasyonu yukarı taşıyan bir etkiye sahiptir, akademik olarak bu gösterilmiştir” dedi. Çetinkaya, Avrupa’da da durumun aynı olduğunu, şirket kârlarının enflasyon üzerindeki etkisinin yüzde 45, işçilik maliyetlerinin ise yüzde 4,5 olduğunu belirtti.
KÂR İTİMLİ ENFLASYON
Çetinkaya’nın enflasyonun ana kaynağına ilişkin itiraf niteliğindeki açıklamaları enflasyon ve kurumsal kârlar arasındaki ilişki dikkat çekti. Yeni yeni araştırılan bir alan olan enflasyon ve kurumsal kârlar arasındaki ilişkiye yönelik son iki yıldır ciddi çalışmalar yapılıyor.
Bu çalışmalardan sonuncusu Yıldız Teknik Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ensar Yılmaz ve Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomi ve Finans öğretim görevlisi Necip Bulut tarafından yapıldı. Haziran’da yayımlanan çalışmada Yılmaz ve Bulut, 2018 sonrası Türkiye’nin yeniden enflasyonist bir sarmalının içine itildiğini ve enflasyon büyük oranda mevcut hükümetin daha önceleri de kısmen uygulanan düşük faiz politikasının 2021’in sonlarından itibaren yaklaşık iki yıl boyunca ısrarlı bir şekilde uygulanmasının bir sonucu olduğunu vurguladı.
Çalışmada kâr oranlarının, 2019’un sonlarında yüzde 15’ten 2023’ün sonlarında etkileyici bir şekilde yüzde 45’e fırlayarak önemli bir artış geçirdiği saptandı. Fiyat değişimlerini kâr ve işçilik maliyetlerindeki eğilimleri üzerinden değerlendiren bakan Yılmaz ve Bulut, çalışmasında şu ifadelere yer verdi:
“2018 öncesinde, kâr ile işçilik maliyetleri arasında nispeten istikrarlı bir fark vardı. Bu durum, her iki faktörün de fiyat dinamiklerini orantılı olarak etkilediği bir denge dönemine işaret ediyordu. Ancak, 2018 yılında başlayan nispeten yüksek enflasyon ve özellikle 2021’in sonlarında uygulanmaya başlanan düşük faiz politikası ile birlikte hızlı yükselen enflasyonla karşı karşıya kaldık. Bu durum kârlar ile işgücü maliyetleri arasında önemli bir ayrışmaya yol açarak kârların enflasyonu yönlendirmede daha önemli bir rol oynadığını gözlemledik.”
Çalışmanın sonuç kısmında “2018-2023 döneminde enflasyonist eğilime üç temel gücün katkıda bulunduğunu ifade edebiliriz: birincisi, döviz kuru kaynaklı oluşan maliyetin itme etkisi, ikincisi firmaların kâr marjlarını koruma çabaları ile genele yayılan ve yoğunlaşan yayılım etkisi, üçüncüsü ise özellikle 2022 ve 2023 yıllarında belirgin bir şekilde emek ve sermaye arasındaki kâr-ücret çatışmasından sermayenin faydalandığı gelir dağılımı etkisi. Bu senaryo kâr çekişli enflasyon söylemini desteklemektedir” ifadelerine yer verildi.
ŞİMŞEK’İN YANLIŞI
TÜİK Başkanı’nın sözlerinin hükümetin ekonomi politikalarının eleştirisi niteliğinde olduğunu belirten Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, TCMB’nin Mayıs 2024 Finansal İstikrar Raporu’nda yer alan verilere göre halka açık firmaların kârlılıklarının tarihsel ortalamaların üzerinde seyrettiğini, net kâr/aktif oranı yüzde 10’un üzerindeki firmalarda sektörel bazda ayrışmadığını, genele yayıldığını hatırlattı.
Yılmaz ve Bulut’un makalesine değinen Kozanoğlu, “Makale sonuçta satıcı enflasyonu koşullarında para ve maliye politikaları yoluyla talep kısmanın durgunluğa neden olacağına dikkat çekiyor. Fiyat kontrolleri, servet vergisi dâhil zenginlere yönelik vergilendirme öneriyor. Kısaca yüksek enflasyon ortamında firmalar hem kâr hırsları hem de girdi fiyatlarının daha fazla artacağı korkusuyla fiyatları iyice yukarı çekiyorlar. Tüketiciler de yüksek enflasyon korkusu nedeniyle korunma güdüsüyle yer yer borçlanmayı göze alarak talebi öne çekiyorlar. Bu da kendinden menkul bir enflasyon döngüsü yaratıyor. Bu nedenle en azından temel ihtiyaç maddelerinde fiyat kontrolleri uygulanmadan bu döngüyü kırmak mümkün görünmüyor. 2023 seçimlerine kadar borçlanma faizlerinin elverişli olması daha yüksek fiyat/güçlü talep döngüsünü güçlendirdi. Artık bu yolun sonuna gelindi. Ücretleri kısarak enflasyonu düşürmeye kalkmak ise sosyal ve insani etkileri dışında talebi aniden durdurup, stagflasyonu yani durgunluk içinde enflasyonu körükleme tehlikesi taşıyor” değerlendirmesinde bulundu.