Yangın çıkar. Fırtına kopar. Sel, deprem olur. Gezegen dönmeye başladığından beri ateş, hava, su, toprak birbiriyle, birbirinin içinde hayat buldu, hayat sundu. Doğa, kendini her zaman ve her şartta canlı tutacak kadar güçlüdür. Gün gelir, kendine zarar verenle birlikte ölüp, onsuz yeniden doğar. Zayıf ve kırılgan varlığını, büyük bir had bilmezlik ile ekosistemin en tepesine yerleştiren insan ise; tabiatı, kaynaklarını kendine sunmakla yükümlü bir hizmetkar gibi algılayarak yaşamın dengesini bozdu. Bugün bilimin ısrarla üzerinde durduğu iklim krizi, tükete tükete büyüyen ekonomilerin insanı refaha götürecek tek yol olarak belirlenmesinin bir sonucu. Kaynaklarımızı eksilttikçe ölümümüze yürüyoruz.


***

Akdeniz günlerdir yanıyor. Bilim insanlarına göre tüm dünyayı saran yangınların temel nedeni artık bir krize dönüşen iklim değişikliği. Türkiye’de iktidara yakın medya ve kişiler tarafından yayılan ancak valilik ve içişleri bakanlığı tarafından yalanlanan sabotaj iddiaları da konuşulmaya devam ediliyor. Zor değil, araştırılır, bulunur. Eğer öyleyse, Türkiye’nin onlarca noktasında aynı anda kundaklama yapabilenlerin istihbaratın gözünden, kulağından nasıl kaçabildiğinin de hesabı sorulmalı elbet.

***

Sebepleri doğru analiz edip önlem almak ve çözüm üretmek yönetenlerin işidir. Kendi imkanlarıyla ağacını, evini, hayvanlarını korumaya çalışan halkın “Nerede bu devlet” diye feryat etmesinden daha anlaşılır ne olabilir? Birkaç yıl öncesine kadar festivallerde boy gösteren Türk Hava Kurumu’na (THK) ait yangın uçakları ne oldu da ortadan kayboldu? Yetersiz olduğu içindiyse neden yerine yenileri alınmadı, yeterli bir filo kurulmadı? Paramız mı yok? Ona buna üçer beşer maaşın ödendiği, özel uçaklarla lüks makam araçlarının havada uçuştuğu, yazlık-kışlık-baharlık derken saraya doyulmayan ülkemizde, itibardan tasarruf yapmayan iktidarın parası yoksa kimin var? Yönetenler halka çözüm yerine mazeret anlatacaksa, nasıl çıkacağız biz bu kaosun içinden?

***

Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de bir yandan aşırı sıcaklar sebebiyle yangınlar, diğer yandan aşırı yağışlar nedeniyle seller yaşanıyor. Ağaçları taş ocaklarına, dereleri hidroelektrik santrallarına kurban edilen Karadeniz sele, ormanlık alanları turizme peşkeş çekilen Akdeniz yangına teslim. Batı denizlerinde müsilaj, doğu topraklarında kuraklık tehdidi… Depremle yerle bir olacağı öngörülen İstanbul’da Kanal İstanbul ısrarı… İktidarın, ne kapımızda bekleyen gıda ve su krizi ile ilgili bilinen önleyici bir politikası; ne de yangın, sel gibi felaketlerin olası kayıplarını en aza indirecek etkili bir stratejisi var. Hatta iktidarın, genel olarak geleceğe yönelik herhangi bir politikası olduğu söylenemez. Günü, iktidarda kalarak tamamlamaktan başka bir motivasyon ve kabiliyeti maalesef ki görünmüyor.

***

Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, yangınlara müdahalede yetersiz kaldıkları konusunda eleştirenleri, “milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan bu günlerde” ağaç üzerinden siyaset yapanları ayıpladığını söyledi. Tam da bu bakış yüzünden ülkemizde artık yaprağından dalına, damlasından zerresine her şey politiktirdir. AKP öncesi halka, kendisine ait ondokuz yangın uçağı ile hizmet veren, cumhuriyetin en eski kurumlarından biri olan THK’nin, bugün uçaklarının bakımını yaptıracak bütçeden yoksun bırakılmasıdır tam da bugün bir orman yangını politikleştiren. Doğa karşıtı yaşam tercihleri felaketleri artırıyor. Türkiye, maalesef ki bu yakıcı gerçeği, kötüsünden bile vazgeçmiş, yekten yönetmeyi bırakmış bir iktidarla beraber deneyimliyor. İçtiğimiz sudan, soluduğumuz havaya kadar her şeyin politik olduğunu fark ettiğimiz zaman tünelde ışığı göreceğiz.