Son 10-15 gündür yaşananların ve verilen tepkilerin analizinin, seçim süreci ve AKP/MHP iktidarı sonrasının ne şekilde şekilleneceği açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Öncelikle, son yaşananları iktidarın genel çizgisinden koptuğu şeklinde değil, tam tersi aynı doğrultuda el artırma ve ilerletme olarak düşünmek gerekir.

Meclis içi muhalefet partilerinin iktidarın hamlelerine verdiği tepki epeydir şu şekillerde gerçekleşiyor:

Sandıkta hesabını soracağız, savruluyorlar, yönetemiyorlar, bizi sokağa çekmek istiyorlar ya da şöyle yapın böyle yapın şeklinde akıl vermeler. Bu tepkilerin iktidarın yol haritasına engel olmak bir yana el arttırmasına yol açtığı da bir vakıa. Yapılacak şeyleri, ne zaman ne şekilde geleceği, hatta gelip gelmeyeceği belli olmayan bir sandığa ertelemenin sonuç vermediğini her gün deneyimliyoruz. Sokağa çıkmanın muhalefet tarafından da örtük olarak kriminalleştirilmesinin temel insan hakkı ve politik eylemlerinden olan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını fiili olarak ortadan kaldırılmasına hizmet ettiği de çok açık.

BİLİNÇLİ BİR MÜDAHALE ŞART

Ama en işlevsiz ve iktidarın işine gelen karşı çıkış “yönetemiyorlar ve savruluyorlar” eleştirisi sanırım. Öncelikle muhalefetin bu kavramları sol literatürdeki anlamıyla kullanmadığı açık. Muhalefete alan açan bir durum olarak “yönetememeden” söz etmek için o durumu siyasi özne olarak muhalefetin sağlamış olması gerekir. İktidarın ordu, yargı bürokrasi ve sermayeyi tarihte görülmediği kadar arkasına aldığı, Cumhurbaşkanının imasının bile emir telakki edildiği bir ortamda “yönetememe krizinden” söz edilemez. Sorunlu alanlarının iktidar değişimini zorlayacak bir yönetememe krizine dönüşmesi, ancak bilinçli siyasi müdahalelerle olur. Bununla ilgili çok yazıldı çizildi.

İktidarın kendiliğinden kan kaybetmesine odaklı yaklaşım ise sandıkta bile sonuç vermiyor. Ya da topluma maliyetini arttırıyor. En çok da iktidara inanılmaz bir manevra alanı sağlıyor. Adeta iktidarın penaltı atışlarını engellemeye çalışma dışında hiçbir şey yap(a)mama söz konusu. O nedenle kamuoyu yoklamaları tarihimizde olmadığı kadar kararsız ve tepki oylarını gösteriyor.

Yönetememe ve savrulmadan kast edilen daha çok beceriksizlik ve bilgisizlik. Bunun da doğru olmadığı ortada. Oysa yaşananların kapitalizmin küresel krizinin bize özgü sorunlarla birleşmesi ve bunun karşısında iktidarın bilinçli siyasi tercihleriyle ilgili olduğunu görmemiz gerek.

Dikiş tutmayan Merkez Bankası Başkanı değişimlerinin tarihimizdeki en büyük döviz krizlerinden birine yol açtığı ortada iken verilen tepki aslında çok öğretici: Defalarca yapıldığı üzere, Para Politikası Kurulu’nu derhâl toplantıya çağırılması gerektiği açıklandı. Cumhurbaşkanınca belirlenen Merkez Bankası Başkanı, Başkan Yardımcıları, Banka Meclisince üyeleri arasından seçilecek bir üye ve Başkanın önerisi üzerine Cumhurbaşkanı onayı ile atanacak bir üyeden oluşan Kurulun, iktidarın hatta Cumhurbaşkanının siyasi tercihlerinden bağımsız karar alabileceğini ima eden bu öneri nasıl bir fayda sağlayacaktır?

Bu ve benzeri açıklamalar bürokrasinin dönüştüğü halin de iyi analiz edilemediğini ve iktidar değişikliği sonrası nasıl bir yönetimin tercih edileceğinin de ip uçlarını veriyor. Bir dostumun dediği gibi “liyakat adı altında eski AKP’lilerin, ittifak adı altında iktidarın küçük ortağının hakim olduğu” bir bürokrasiyi ima ediyor bu yaklaşım. En somut yansımasını İBB’nin ikinci koltuğuna oturtulan kişi ve SODEMSEN (CHP’li belediyeler) adına toplu pazarlığı yürüten kişide gördük.

İTTİFAK DEĞİL PROGRAM BELİRLENMELİ

Gara Operasyonu, Gergerlioğlu’na yapılanlar, Demirtaş ve Kavala davaları, açıklanan reform belgeleri, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme, sokakta maskesiz gezmek yasaklanmışken lebalep kongreler, vs. tamamı bilinçli sonuçları öngörülmüş planlı manevralar. Nitekim mesajı alanlar alıyor. İşte TÜSİAD’ın açıklaması. “Açıklanan ekonomi reform paketinde, fiyat istikrarının sağlanması, yatırım ikliminin iyileştirilmesi, istihdamın desteklenmesi, özellikle bütçenin disipline edilmesi ve harcamaların kontrol altına alınmasına yönelik adımları olumlu buluyoruz.” İşte tarikat cemaat koalisyonunun yeniden tahkim edilmesi için İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye Saadet Partisi dahil cemaat ve tarikatların verdikleri olumlu tepki.

Yapmamız gereken soyut bir güçlendirilmiş demokrasi ittifakı kurmak yerine asgari bir program etrafında bir araya gelmenin zeminini oluşturmak olmalı.