Aslında İç Güvenlik Paketi’nin ayrıntılarını yazacaktım. Ama -sanırım CNN Türk’de- aynı konunun tartışıldığı bir programda duyduklarım İç Güvenlik Paketi’nin ayrıntılarını sonraki yazıya bırakmama neden oldu.

Katılımcılardan birisi, İç Güvenlik Paketi’ni değerlendirirken, arama ve elkoyma için somut delile dayalı kuvvetli suç şüphesinden makul şüpheye dönülmesini ve avukatın soruşturma dosyasına ulaşmasını kısıtlayan maddeleri eleştirdi. Artık üslupları daha da saygısız ve saldırgan bir hal alan ve AKP adına konuştukları halde bilim adamı, hukukçu ve gazeteci sıfatını kullananlardan birisi kızgın bir şekilde yanıt verdi: Ama o hükümler yargı paketinde yer alıyor!

Ve yargı paketinde yer alan antidemokratik hükümler önemli ölçüde tartışma dışı bırakıldı ve İç Güvenlik Paketi’yle bağı koparıldı.

Bunu o programdaki polemik ortamına ya da makul şüpheyi eleştiren katılımcının dikkatsizliğine verip geçebiliriz. Ama bu tarz, hem liberal aymazların hem de iktidarın, antidemokratik gidişata yönelik eleştirilere karşı geliştirdikleri bir savuşturma yöntemi olunca üzerinde durmak gerekir. Tüm tartışmalarda bu yöntem kullanılıyor. Mesela “Osmanlıca” tartışması. Osmanlıcanın lise müfredatına zorunlu ders olarak konulmasına karşı çıkanların önemli bir kısmını “Ne var öğrenilse iki dil iki insan, Osmanlı klasiklerinin okunmasına mı karşısınız? Nedir bu Osmanlı alerjisi? Nutuk aslından okunacak niye rahatsız oluyorsunuz?” argümanlarıyla susturdular. Oysa Osmanlıca dersi, -seçmeli olsa bile- tek başına ele alınamaz.

Eğer Osmanlıcayı büyük resmin içine koyarsanız anlamlı olur. Nedir o büyük resim?

Felsefe dersleri 9, 10 ve 12. sınıflarda kaldırıldı. Psikoloji, Sosyoloji, Mantık, Bilgi Kuramı, Demokrasi ve İnsan Hakları dersleri seçmeli hale getirildi. Sınıf düzeyi ve ders saatleri sınırlandı. Resim ve Müzik dersleri birleştirilip haftada bir saate indirildi. Zorunlu din dersi yanında Kuran, Peygamberin Hayatı, Temel Dini Bilgiler müfradata konuldu. Türban serbest bırakıldı. TEOG’la öğrenciler istekleri dışında imam hatiplere yerleştirildi. Okullar İmam Hatipleştirildi. Sistem, ders saatleri ve ders içeriklerinden sonra kadrolaşma da hayata geçirildi. 4 yılını dolduran müdür ve müdür yardımcılarının görevine son verildi. Yerlerine nerede ise tamamı yandaş bir sendika mensubu olanlar atandı. Sırada 400 bin öğretmenin tayini var. Tüm bunlar eğitimin gericileştirilmesi, dindar/kindar nesil yetiştirilmesi ve piyasalaştırılması stratejisinin bir parçası iken, bu hedefe yönelik hamlelerin tek tek ele alınması büyük bir yanılgıdır.

Şimdi İç Güvenlik yasa tasarısı da tek başına tartışılmak isteniyor. Gerçi tek başına ele alınsa bile karşı çıkılması için yeterince gerekçe var. Ama aynen eğitim alanında olduğu gibi bu konudaki büyük resmin içerisine konulursa asıl anlamı anlaşılacaktır. Polis şiddetine karşı cezasızlık pratiği, Cumhurbaşbakanımsının ABD polisini eleştirir gibi yaparken polis şiddetini savunması, esnafı adaleti sağlamaya çalışması, yargı paketleri ile getirilen düzenlemeler, yargıdaki kadrolaşma gibi düzenlemeler birlikte ele alınırsa asıl tehlike görülecektir.

Gene hükümetin şimdiden sokağı kriminalize etmeye başlaması, içi zaten çoktandır boşalmış olduğu için kullanılamayan “toplantı ve gösteri yürüyüşü” hakkının artık, “katliam” olsa bile engellenmek isteneceğinin göstergesi.

Özetle iktidarın toplumu dönüştürürken kullandığı stratejilere, taktik olarak yaklaşılamaz. Nasıl ki laiklik konusunda bazı suskunluklar eğitimi bu hale getirdi, İç Güvenlik tasarısına da ancak bütüncül yaklaşılırsa tehlike görülebilir. Bu gün kullanılan “güvenlik, molotof, vandallık, maskeli gösterici” gibi argümanlara tekil olarak yaklaşılamaz. Özellikle muhalif kesimler için gitgide daha da sıkışacakları bir tuzağa dönüşür bu yaklaşım. İşte karşımızda TBMM kürsüsünden CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu hakkında yaptığı/yapılan izleme ve fişlemeleri kullanacak kadar gözü dönmüş bir Başbakanımsımız var. Hem de daha birkaç gün önce bu konuda “deliliniz var mı?” diye soru sormuşken!

Yargıtay’ın bile “kasten öldürme suçundan cezalandırılmalı” dediği bir katile verilen 8 yıl cezayı çok bulup “beraat etmeli” deyip ardından da “Polis vatandaş mı öldürdü?” diye soran bir Cumhurbaşbakanımsımız var.

Şimdi İç Güvenlik yasa tasarısını bu büyük resme yerleştirip öyle değerlendirin...