Denizlerdeki en büyük sorun cahillik. Biz balıkçılığa mavi tarım da deriz. Tarımı bitirdik, denizlerimizi de bitiriyoruz. İnsanların bir kasa defne yaprağının (lüfer balığının küçüğü) üremesine izin verilirse 20 kasa lüfer ettiğini bilmesi lazım

Yorgun gözler radara karşı

> DUYGU TEMEL dygutemel@gmail.com

Teknoloji kapitalizmin en büyük silahlarından biri. Her alanda olduğu gibi denizler de teknoloji ile geleneksel arasındaki bu savaştan payını alıyor. Çanakkaleli balıkçılarsa, kapitalizmin imkânlarına karşı gözleriyle savaşıyor. Balıkları radar yerine çıplak gözle tespit etmeye dayanan geleneksel avlanma stili aynacılık; hem endüstrileşmeye hem gelenekselin yok olmasına karşı bir duruş. Aynacılığın altında sadece bir avlanma stili değil, aynı zamanda denizlerin cömertliğine bir saygı yatıyor. 25 yıllık aynacı Çağlar Kütük ve tayfasıyla balık avının insani yönlerini konuştuk.

“YERİ GELİR İZLEME İŞLEMİ SAATLER SÜRER"
Balıkçılıkla aynacılık aynı şey değildir. Aynacılık ayrı bir tecrübedir. Aynacı adam balığı tutturan veya kaçırttıran adamdır. Tekne hareket halindeyken teknenin altındaki bir mercekten suyun içine bakıp balıkları tespit eder. Kaptanın bütün refleksleri aynacıya bağlıdır. Aynacı yarım metre mesafeden alttan akan suyu izler. Herkesin kolay kolay yapabileceği bir iş değildir. 20 km hızla giden bir nesneye yarım metre mesafeden baktığınızı düşünün. Yeri gelir bu izleme işlemi saatler sürer, insanın buna dayanma süresi ortalama 5-10 saniyedir.

“MAKİNAYA DEĞİL İNSANA GÜVENİYORUZ"
Radar sana balığın adedini, cinsini, derinliğini her şeyini gösterir. Sen bunun ticari olarak seni kurtarıp kurtarmadığını hesaplarsın. Radar aslında çok pahalı da bir sistem değil, bu bir tercih meselesi. Biz tabii ki radardan iyi olamayız ama radar bize insaf etme hakkı tanımaz. Gözümüze daha çok güvenme sebebimiz ise gözümüzün görmediği şeye gücümüz yetmiyor diye düşünmemizden. Denize ve doğaya saygı gösteririz, açgözlülük yapmayız. Gözle bakarsan balığın korkusunu bile hissedersin. Radarda gördüğün sadece küçük anlamsız şekillerdir.

“BALIĞI GÖRÜNCE KALBİN SIKIŞIR"
Geceleri aynayı kullanmazsın. Suyun üstünü izlersin yakamozda. Balık hızlı gittikçe yeşil hayali bir çizgi oluşur, belli eder kendini “Ben buradayım” der. Balığın üstüne gece yakamoz vurduğu zaman yoğurt gibi parlar denizin üzerinde, o görüntüyü görünce kalbimiz sıkışır. Ama radarcılar paranın parıltısını görürler anca denizin üzerinde.

“GÖZÜMÜZE ZEYTİNYAĞI SÜRÜYORUZ"
Tabii bu işe alışmak biraz antrenman meselesidir. Genellikle bu işi yapanlar ufak yaşta başlarlar. Bilmeyen adam altından geçen bir noktaya sabit bakmaya çalışır. Göz merceği kaya kaya başını döndürür. Biz direkt denize bakarız, diplerle işimiz olmaz. Tam dibe de bakmayız, tam suyun üstüne de bakmayız, orta yolu bulup bakarız. Zaten balık gösterir kendini. Ara sıra dibi de yoklarız ve uzak mesafeye bakarız. Gözü korumak da çok önemlidir. Bazısı gözünü rahatlatmak için zeytinyağı sürer. Kötü bir ayna, balığı yanıltmasa bile göz yorgunluğu yapar, bu da gözlerini bozar insanın.

“MAVİ TARIMI DA BİTİRİYORLAR"
Denizlerdeki en büyük sorun cahillik. Biz balıkçılığa mavi tarım da deriz. Tarımı bitirdik, denizlerimizi de bitiriyoruz. İnsanların bir kasa defne yaprağının (lüfer balığının küçüğü) üremesine izin verilirse 20 kasa lüfer ettiğini bilmesi lazım. Sen kısa yoldan yolunu bulmak için geleceğini katlediyorsun. Devlet, geleneksel balıkçıyla uğraştığı kadar endüstriyel balıkçıyla uğraşsa her şey çok daha iyi olur. Bilinçsiz avlanma sadece balık yeme meselesi değil. Denizlerde yaşamın tükenmesi karadaki yaşamın da bitmesi anlamına geliyor.