Türk sinema tarihinin hafızalarında biri Agah Özgüç. Onlarca kez krize girip her defasında çıkmayı başaran sinema yine zordadır Özgüç’e göre. Üstelik öncekilerden farklı. Özgüç konuya dair şunları söylüyor: “Bu kez durum ciddidir, tüm hayatımızı uzaktan kumandalı bir yaşam biçimi ile kuşatma altına alan bu koronavirüs belası nedeniyle…”

Yorgun Savaşçı Agâh Özgüç

Kadir İNCESU

Sinemamızın gerçek emektarlarından birisi olan Agâh Özgüç yaptığı çalışmalarla sinema tarihimize ışık tutmaya devam ediyor.

1950’li yıllarda Attilâ İlhan’ın etkileriyle birçok edebiyat dergisinde şiirleri ve denemeleri yayınlanan Özgüç’ün yaşamı 1960’tan itibaren gazeteci olarak çalışmaya başlamasıyla değişir. Sinemaya olan tutkusu, sonraki yıllarda yazacağı pek çok kitabın da temelini hazırlar.

Pek çok gazete ve dergide çalışan Özgüç Tarık Dursun K.’ya ‘Kelebekler Çift Uçar’ adlı filmde asistanlık da yaptı. Yurtiçi ve dışında Türk film afişleri sergileri düzenleyen Özgüç ilk kitabını Giovanni Scognamillo ile birlikte ortaklaşa yayınladı. 1960’tan bu yana geçimini yalnızca yazarlıkla sağlayan Özgüç sinemamıza yaptığı katkılar nedeniyle pek çok ödüle değer görüldü.

İlk röportajını Türkan Şoray ile yapan, bir günde yanında fotoğrafçısıyla 8 set dolaşan Özgüç’ün sinema sevgisi hiç azalmadı. Aksine ömrünü sinemaya adadı. Yeni kitabını eline alıp incelerken bile, son hazırlıklarını yaptığı yeni dosyasını düşündüğüne emin olabilirsiniz.

Özgüç, bugüne kadar aralarında, Türk Filmleri Sözlüğü 1914-1992, Türk Sineması Sansür Dosyası, Türk Sineması’nda İlkler, Türk Film Yapımcıları Sözlüğü, 100 Filmde Başlangıcından Günümüze Türk Sineması, Türkan Şoray Türk Sinemasında Bir Diva, Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney, Türk Film Yönetmenleri Sözlüğü, Afişlerle Türk Sineması, Türk Sinemasında İstanbul gibi başucu kitaplarına imza attı. Bu kez de Klaket Yayınları tarafından yayımlanan “Yılların İzinde Türk Sineması” adlı 58. kitabıyla çıktı okurlarının karşısına…

Özgüç’ün pek çok kaynağı araştırarak yazdığı değerlendirmelerin yer aldığı “Yılların İzinde Türk Sineması’nın sinemaseverleri memnun edeceği kesin.

Özgüç, 58 kitabı içerisinde en önemli çalışmasının, Türk sinemasının 100 yılı nedeniyle hazırladığı ve Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan “Ansiklopedik Türk Filmleri Sözlüğü” olduğunu söylüyor.

‘WAMP KADIN’DAN ‘CASUS’A

Başlangıcından 1970’li yıllara kadar 10’ar yıllık dönemleri anlattığı incelemelerinin ilkinde “wamp kadın” kavramının sinemada ilk kez kullanılışına ilişkin bilgilere “Bir Wamp Efsanesi Theda Bara” başlıklı yazısında yer veren Özgüç sonraki bölümlerde ise 1914’ten 1980 yılına kadar sinemamızla ilgili ilginç olayları anlatıyor. Yapımcılar, yönetmenler, oyuncular, dergiler ve aklınıza gelebilecek her şey…

Özgüç, yeni kitabında 103 yıllık tarihi bir belgeye de yer veriyor. Sedat Simavi’nin 1917 yılında yönettiği, uzun metrajlı, konulu, ticari sinema salonlarında gösterime girip halk önüne çıkan ilk Türk filmi olan “Casus” için hazırlanıp Osmanlıca ve Fransızca basılmış 16 sayfalık belgeye dikkat çekiyor. 103 yıllık belgede filmin konusu, tipler ve rol dağıtımı da yer alıyor.

SANATSAL ÖZGÜRLÜK

Yazılarında farklı kaynaklardan yararlanan Özgüç, nesnel değerlendirmeleriyle de dikkat çekiyor. Her yazının sonundaki kaynakça hem emeğe saygının bir göstergesi hem de dönemle ilgili derin araştırmalara girmek isteyenler için de yol gösterici niteliğinde…

1914-22 dönemini anlattığı bölümde Türk sinema tarihinin ilk filmi olarak kabul edilen Ayastefanos Abidesinin Yıkılması” ile ilgili elle tutulur bir belge olmadığını ifade ediyor. Bu dönemde Müslüman Türk kadınlarının sahneye çıkmasının, filmlerde oynamasının yasaklandığını, kadın oyuncuların yabancılardan, azınlıklardan oluştuğunu anlatıyor.
Cumhuriyetin ilanından sonra 1923-1940 yılları arasında sanatsal özgürlüğe kavuşan Türk kadınları sahneye çıkma, filmlerde oynama imkânı bulur. Muhsin Ertuğrul sinemasının ve tiyatro çıkışlı oyuncuların egemen olduğu bu yılların ilk büyük sinema Yıldızı Cahide Sonku’dur.

yorgun-savasci-agah-ozguc-764140-1.

SİNEMACILAR DÖNEMİ

1950’li yıllarda Lütfü Ö. Akad, Atıf Yılmaz, Metin Erksan ve Memduh Ün gibi tiyatro dışı yönetmenlerin devreye girişiyle sinemacılar döneminin başladığını belirten Özgüç’e göre 1960’lar her açıdan Türk sinemasının altın yıllarıdır. Türkan Şoray, Fatma Girik ve Hülya Koçyiğit bu dönemin “3 büyükleri” olarak dikkat çeker.
Özgüç bu dönemde birbiri ardına diziye dönüşen, çocuk filmleri, güldürüler, polisiye avantür ve dini filmler gibi yeni türlerin de ortaya çıktığını belirtiyor.

HALK SİNEMASI

Bu yıllarda sinemamız “Halk Sineması” olarak adlandırılan, tiplere dayalı, halka dönük filmlerle, oynadıkları rollerin tam anlamıyla hakkını veren Öztürk Serengil, Feridun Karakaya, Adile Naşit, Suphi Kaner, Hulusi Kentmen, Kadir Savun, Erol Taş, Nubar Terziyan, Hüseyin Baradan ve Sadri Alışık gibi isimlerle tanışır.

Bu dönemin “Yeşilçam Sineması”nın seyirci sayısı ve hasılat yönünden de altın yılları olarak dikkat çektiğini belirten Özgüç, “Lütfü Ö. Akad, Atıf Yılmaz, Metin Ersan ve Memduh Ün gibi yönetmenler, Yılmaz Güney, Kadir İnanır, Ediz Hun, Göksel Arsoy, İzzet Günay gibi oyuncular bu dönemde ortaya çıkmışlardır. Karaoğlan, Malkoçoğlu, Tarkan ve Kara Murat, Zagor, Swing ve Red Kit gibi çizgi roman kahramanları da bu dönemde sinemaya aktarıldı. Susuz Yaz, Gurbet Kuşları, Vesikalı Yarim ve Hudutların Kanunu gibi nitelikli sinemanın yolunu açan filmlerde aynı dönemin ürünleridir” değerlendirmesinde bulunuyor.

Özgüç, 1970’li yıllarda Hababam Sınıfı gibi çok düzeyli güldürü filmlerinin yanı sıra farklı içeriklerde filmlerde çekildiğini ifade ediyor: “Bu dönemde cinsel içerikli, garip isimli seks komedileri hep öndedir. 1970’li yılların öne çıkan bir özelliği de İbrahim Tatlıses, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur’lu arabesk türü şarkıcı filmlerdir.”

GEÇMİŞ GÜNÜMÜZ GERÇEKLERİYLE ASLA UYUŞMAZ

Özgüç, her dönem yaşam biçimlerine ve jet hızıyla gelişen, dijitalleşen yaşam biçimlerine göre her şeyin değiştiğine de dikkat çekerek kitabın girişinde yer verdiği Alvin Toffler’den yaptığı alıntıyı hatırlatarak “Geçmişte yaşananlar, günümüz gerçekleriyle asla uyuşmaz”, değerlendirmesini yapıyor ve ilginç bir örnek veriyor: “Diyelim ki Türkan Şoray günümüzde, yani bu dönemde şansını deneseydi bir Türkan Şoray olabilir miydi? Her dönem kendi içsel dünyasını, kendi yıldızlarını yarattığına göre bugünün koşullarıyla starlaşabilir miydi? Bu sorun Yılmaz Güney Hülya Koçyiğit Fatma Girik ve Müjde Ar için de geçerlidir.

Starlaşabilme olgusu şimdilik dünya sinemasında da kapanmıştır. Günümüze baktığımızda herkes ünlüdür ama gerçek anlamıyla ‘Star’ değildir. Şener Şen, Hülya Avşar ve Müjde Ar ise bizim sinemamızda yıllar önce kapanan bir dönemin son starlarıdır.”

yorgun-savasci-agah-ozguc-764141-1.

TÜRK SİNEMASI ÖLMEZ

Özgüç’ün “Zaman zaman Türk sineması öldü denir, ama gerçekte ölmez. Üretim aynı hızla ve inadına sürüp gider. Ancak bu kez durum ciddidir tüm hayatımızı uzaktan kumandalı bir yaşam biçimi ile kuşatma altına alan bu koronavirüs belası nedeniyle…” değerlendirmesi de dikkate değer.

Koronavirüs nedeniyle aylarca evde kalmak zorunda kalan Özgüç, Türk Basınında Magazin Dergiciliği adıyla bir devrim yaratan Ercan Arıklı’ya ithaf ettiği bir çalışmayı da tamamladığını söylüyor.

Yıllardır süren hızlı çalışma temposuyla ne kadar yorgun düşerse düşsün temposunu bir an düşürmeyen Özgüç, “Sırada, ‘Zamanaşımıyla Yarışan Bir Diva: Ajda Pekkan’ adlı bir kitap var. Herkesin taklit etmeye çalıştığı ama tümünün kötü bir imitasyonu olmaktan öteye geçemediği bir Diva Ajda Pekkan… Yapmak istediğim ve hazırlığına başladığım bu çalışma yazın hayatımın son kitabı olabilir. Gerçekten yorulduğumu hissediyorum artık…” şeklinde konuşuyor.

ŞAİR AGAH ÖZGÜÇ

Kimileri, Özgüç’ün yazının girişinde söz ettiğimiz şairliğini merak etmiş olabilir. “Bir kitap olacak kadar şiirim var. Bizim Kemal’e (Özdemir) söylesem hemen hazırlar. Hayatımda sinema var. Bakalım, bekleyip görelim,” diyor. Bana da, Agâh Özgüç’ün 1957 Varlık Yıllığı’nda yayınlanan “Benim İnsanlarım” adlı şiirinin son bölümünü meraklı okur için yazmak kalıyor:

“Hür olmalıyım
Ciğerlerine dolmalıyım yaşayanların
Dal uçlarından…”