Festivaller, ödül törenleri, kutlama yemekleri... Yazıda ya da sözde ne kadar değerli duruyor. Yahu arkadaş, bir ülke insanı düşünün ki, ne yaşadı ne gördü ise artık, yok olmuyor da olmuyor

Yüksek moral!

EZGİ ÇELİK
e.ezgicelik@gmail.com

İsyaaaaaaaannnn!

Direkt yazdık.

Endirekt yazdık.

Kutlamasını yazdık, iptalini yazdık.

Ezdiler geçtiler, bir hiç gibi gördüler, onu da yazdık. Elimizden geldiğince bağırdık.

En havalı yılımızı yaşattılar, eyvah dedik panikledik, başımıza gelecek var dedik ama yine de o neşeli gösterişe kendimizi kaptırıverdik.

Her bir versiyonu ile baş edecek kıvamı yakaladık.

Ama yine de isyaaaaaaannn!

Festivaller, ödül törenleri, kutlama yemekleri... Yazıda ya da sözde ne kadar değerli duruyor. Yahu arkadaş, bir ülke insanı düşünün ki, ne yaşadı ne gördü ise artık, yok olmuyor da olmuyor. Beceremiyor. İçi almıyor. Alsa ve başlasa, bu sefer de sonunu getiremiyor. Bir halk ki, tören dedin mi, refleks olarak başarısız olmaya başlıyor. İnsan düşünmeden edemiyor; herhalde bu halk, takdir, tebrik, başarı ya da eleştiri, tercih edilmeme, arkadaşla başarıyı paylaşabilme gibi ulvi, nadir duygularla baş edemiyor.

Başına gelmedik kalmıyor. Bir festivalin, ülke de kara bir alışkanlık halini almış olaylar yüzünden iptal oluyor. ( bknz; Adana Altın Koza Film Festivali ) Jüri, tatil mi görev mi bilemeden geçirdiği bir haftanın sonunda, en sağlıklısından seçim yapmaya çalışıyor. Kazananlar da, bir zarf, A4 e yazılı açıklama ile sevincini yaşamaya. İşte sonra benim sanatçım neden önem vermez! Sen bu şekilde, arada derede, sanki yaptığı ayıpmış ta, hadi yine iyiymiş, o bu sene yırtmış muamelesi yaparsan… Bir zaman sonra o arada kalmışlık, sevinememe ağar gelir sanatçına. Heyecanının yüzde onunu seninle yüzde doksanın evinde yaşar. Bu kırgınlık adamı alır duvara çarpar. Ve sonunda, her yıl ‘utanmaktansa’ ; ‘amaaaan, ödül nedir ki, tören nedir ki’ ye yaslanmak daha kolay olur.

Ama ey sen feyzalmak nedir bilmeyen minik dost! Bu başına gelmedik kalmayan minik halinle, savaşı kazanıp, düzenleyebildiğin festivalinle, atsana havanı. ( bknz; Antalya Film Festivali ) Ama yok. Bu sefer de utananları atıp, tamamen yüksek morallileri toplamışlar festival meydanına. Panikten bunlar, hep panikten. Alışmadık falanlarda filanın duramaması halinden. Yüksek moralle getirilen, dünya çapında, alanının en karizmatik, başarılı insanları orada ne yapar? Güneş gözlüklü fotoğrafları ve şık sahne kıyafetleriyle ödül alıp verirken görmemiz dışında ne yapmaktadırlar? Bize bıraktıkları birkaç cümleleri, söylemek istedikleri nelerdir? Filmlerimizi izlemiş mi, oyuncuları, yönetmenleri beğenmişler midir? Nedir? Yok. Bırak onları, şu an heyecan içinde filmini orada gösteren yönetmenler bile ortada yok. E nasıl olsun. Kendi kendilerine mi çıkıp bağırsınlar. Kendileri mi araştırıp bulsunlar, gazetecileri. Kim nerede ne yazıyor, sanat yazan kaldı mı, merak eden var mı…

Heyecanı yapabildiğinden daha büyük organizatörler, asistanlığı bir çeşit sanat danışmanlığı olarak gören bir takım ekipler, orada olmanın havası bile ona yeterli gelen, hamur edasıyla kendini salmış bir takım sanatçı yiyiciler… Artık gazeteciliği haber almak, haber yazmaktan çıkarıp kendi özel zevkine indirgeyenler. Kendi neyi beğeniyor, kimi seçiyorsa ona gitmek, haber yapmak, muhabirlik, iyi röportaj, tanıtım gibi asal görevlerini zul gören yeni entellektüeller. Koca haftayı devirmiş kendi filminden başkasını görmemiş yönetmenler. Ah oyuncular! Oyuncular! Yazmakla bitmez çilekeş dostlar! Bütün bu, hepimize lütuf kalabalık, tören sırasında salonda yerini alır. Tam provası alınamamış ödül töreni, kafası karışık kıyafetler eşliğinde başlar. Ve biter. İşini bitirdikçe salonu terkeden yol yordam bilir konuklar yüzünden salon zaten neredeyse boştur. Geriye sadece birkaç kişi kalmıştır. Onlar da sahnede yapılan yanlış, eksik gündem protestolarına gözleri dolup, kendine gelmeye çalışanlardır.

Ve bir festival sezonu daha son bulur. Acısı ve tatlısıyla

Bütün bunları nasıl yapsak diye kafa yoranların yanında bir komite de bu insanlığı incelemek için kurulsa. Bu insanlık ne gördü ne yaşadı, genlerine ne işledi ki acaba, şıklık, takdir, başarı, alkış, görkem, işbilirlik, sunum, yol yordam diyince adeta herkes bir duruyor. Bünyeler kabul etmiyor. Sen et ya da etme cancağzım, adam seni böcek yaptı, bir festivalinde resmi olarak salonunu elinden aldı bile. ( bknz; 2015 Antalya Tiyatro Festivali ) Böcek ilaçlaması adı altında festival salonunu sana kullandırmayacak. E hadi artık cancağzım! Ayağa kalkma, o genlere bir dur deme, ve herkesi ilaçlama zamanı! Sen ilacını sık ta önce, bak o zaman gerçek böcekler nasıl ölüyor!

Sevgiler