Yumuşamanın gölgesinde baskı da zulüm de tam gaz
Yumuşama söylemlerinin üzerinden 3 hafta geçti. Bu süreçte yaşananlar ise rejimin muhalefeti dizayn etmek istediği değerlendirmelerine yol açtı. Etki ajanlığından seferberlik düzenlemesine kadar rejim aynı yolu kullanıyor.

Politika Servisi
Yerel seçimlerden yenilgi ile ayrılan AKP’li cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sarıldığı yumuşama söyleminin ardından 20 günü aşkın süre geçti. CHP Lideri Özgür Özel ile görüşmesinden sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan, halkın verdiği mesajı aldığını iddia ederek yeni dönemde toplumun yumuşamaya ihtiyacı olduğunu savunmuştu. Ancak yaşanan o günden bugüne yaşanan bir dizi gelişme, yumuşamaya kimlerin ve nelerin dâhil olup olmayacağını gözler önüne serdi. Kobani davasından 1 Mayıs tutuklamalarına, yargıdaki düzenlemelere kadar yaşananlar yumuşama tartışmalarının aksine rejimin muhalefeti dizaynı olarak yorumlandı.
Yaklaşık 3 haftalık süreçte yaşanan olaylar şöyle:
YUMUŞAMADA DİRENENLERE YER YOK
Yumuşama tartışmalarının başladığı süreçte 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkma iradesi gösteren ve Saraçhane’de toplanan yurttaşların karşılaştığı tablo kimlerin yumuşama söylemleri içerisine giremeyeceğinin ilk işaretini verdi.
Anayasa Mahkemesi’nin ‘Taksim meydanı kapatılamaz’ kararına rağmen meydanı halka yasaklayan iktidar, Saraçhane’de bulunan Bozdoğan Kemeri’ni TOMAlar ve kolluk kuvveti ile kapattı. Meydana yürümek isteyenler polis tarafından plastik mermi, gaz ve coplarla engellenirken 1 Mayıs sonrası çok sayıda ev baskını gerçekleşti. 49 kişi hakkında tutuklama kararı veren savcılık 20 kişiyi ise adli kontrol şartıyla salıverdi. Son yapılan operasyonlarda da ev baskınlarıyla beraber 27 kişi tutuklandı. İktidar kanadından yapılan açıklamalarda ise evleri basılan ve tutuklu bulunan yurttaşlar hedef gösterildi. Hukukçular, siyasi partiler, emek meslek örgütleri ve sendikaların tutuklamalara yönelik protestoları ise sürüyor.
1 Mayıs’ın ardından gözlerin çevrildiği Kobani davasının karar duruşmasında da yumuşama söylemlerinin etki etmediği görüldü. Rejim bir taraftan Anayasa tartışmalarını sürdürürken Kobani davasında çıkan karar ülkedeki hukuksuzlukları bir kez daha ortaya koydu.
Aralarında eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile MYK üyelerinin bulunduğu çok sayıda kişi 400 yılı aşkın ceza alırken verilen karar siyasi olarak değerlendirildi. Karara tepkilerin yükselmesiyle ülkenin birçok noktasında da protestolar yaşandı.
Gelen tepkilerin ardından AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve MHP Lideri Devlet Bahçeli ise yurttaşları hedef almayı sürdürdü.
Erdoğan karardan memnun olduğunu dile getirirken “6-8 Ekim olayları protesto gösterisi değil, terör kalkışmasıdır. Hukuk elbette bunlardan hesap sormak zorundadır’’ dedi.
Bahçeli de bir kez daha ‘terör’ söylemine sarıldı. Bahçeli, yumuşama beklentimiz usulde değil üslupta olmalıdır diyen Bahçeli, ‘‘Usulde yumuşamak devletin sularında gedik açmak demektir’’ ifadelerini kullandı.
Böylece yumuşama söylemine sarılan rejimin ortakları, hak arama taleplerini yükselten hiçbir kesime karşı yumuşamanın olmayacağını da ortaya koydu.
DÜZENLEMELERLE ‘YUMUŞAMA’
İktidarın 20 günü aşkın süre içerisindeki yaptığı düzenlemeler de yumuşama ve normalleşme ifadelerinin söylem düzeyinde kaldığını ortaya koydu. Meclis’e gelmesi beklenen 9. Yargı paketindeki ‘etki ajanlığı’ maddesi iktidarın kendine muhalif olan herkesi ajanlıkla suçlayabilmesinin koşulu sayıldı.
Ankara Barosu etki ajanlığı suçlamasının sakıncalarına yönelik çalışma yürüteceğini açıkladı. Öte yandan Ankara Barosu’nu ziyaret eden basın meslek örgütlerinden oluşan Medya Dayanışma Grubu, düzenlemenin sadece gazetecileri susturma girişimi olmadığını vurguladı. Medya Dayanışma Grubu ve avukatlar, tüm topluma yönelik ‘‘sessizleştirme çabası’’ olarak niteledikleri düzenlemeye karşı ortak mücadele kararı aldı.
Adalet Bakanı yılmaz Tunç, ise etki ajanlığı’ ile ilgili maddeyi savundu. Casusluk eylemlerinin önlenmesi amacıyla Türk Ceza Kanununda yeni bir suç ihdas ettiklerini belirten Bakan Tunç, “Yabancı bir devletin ya da bir organizasyonun lehine, Türk Devletinin aleyhine, Türkiye’de suç işleyenlerin cezalandırılmasıyla ilgili bu düzenleme. Casusluk suçuna karşı cezayı artıracak bir sistem öngörüyoruz” dedi.
Düzenlemede yer alan ‘devletin aleyhine’ ibaresinin ise muallak olduğu ve kimin neye göre karar vereceği tartışmaları sürüyor. Öte yandan Bakan Tunç’un hakaret sucuları ile ilgili belirttiği ön ödeme yöntemi de dikkat çekti. Tunç, hakaret suçları için “Sosyal medyada sesli ve görüntülü suç işlendiğinde diyoruz ki, ‘uzlaşmaya tabi olmasın, ön ödemeye tabi olsun. Devlete para cezası ödesin” dedi.
ERDOĞAN’IN SEFERBERLİK YETKİSİ
Yumuşama tartışmalarının altında geçen bir başka dikkat çeken düzenleme ise AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 24 Mayıs 1990’da yayımlanan ‘Seferberlik ve Savaş Hali Tüzüğü’nü yürürlükten kaldırması oldu.
Erdoğan’ın imzasıyla Resmi Gazete’de yer alan yönetmeliğe göre ‘Seferberlik ve Savaş Hali yönetmeliği’ yürürlüğe konuldu.
Buna göre eski tüzükte yer almayan en çarpıcı maddelerden birisi; Erdoğan, artık “ayaklanma ve kuvvetli veya eylemli kalkışma” ortaya çıkması durumunda doğrudan seferberlik ilanına karar verecek. Buna göre karar derhal Resmî Gazete’de yayımlanacak, ardından TBMM’nin onayına sunulacak.
Eylemli kalkışma ifadesi de Erdoğan’ın kendine bağladığı yetkiyi nasıl kullanacağına dair soru işaretleri oluşturdu. Seferberlik düzenlemesi yumuşama söylemini kullanan rejimin daha fazla otoriterleşebileceği yorumlarına da yol açtı.
∗∗∗
MUHALEFETİ SİNDİRMEYE YÖNELİK BİR HAMLE
Emek Partisi (EMEP) Genel Başkan Yardımcısı ve Gaziantep Milletvekili Sevda Karaca, iktidarın “yumuşama” söylemlerine ilişkin Meclis’te basın toplantısı gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ana muhalefet liderine “Bey” diye hitap etmesi dışında “yumuşama” namına bir şey olmadığını söyleyen Karaca, “Erdoğan iktidarından yumuşama bekleyenler için, meselenin aslında muhalefeti çembere almak olduğunu gösteren çok alametler var” dedi.
Karaca tek adam rejiminin yumuşama söylemlerinin, demokrasiye nefes aldırıp hak ve özgürlükleri genişletmeye dönük bir vaat olarak anlaşılmaması gerektiğini ifade etti.
Karaca, “Yumuşama söyleminin ülkede toplumsal ve ekonomik sorunların yoğunlaştığı bir dönemde muhalefeti ehlileştirmeye, sindirmeye dönük bir gündem olarak piyasaya sürdüğü yapılan her açıklama, atılan her adımla daha iyi anlaşılmalı” diye konuştu. İktidarın en büyük korkusunun ülkede büyüyen sorunlara karşı toplumsal bir basıncın oluşması olduğunu belirten Karaca, “Ücretli emeğin, emeklilerin, gençlerin, kadınların, yani toplumun geniş kesimlerinin, sistematik yoksullaşmaya, politik baskı ve sindirmeye örgütlü şekilde tepki göstermesi en büyük korkuları. Çünkü gayet iyi biliyor ki, tek adam rejiminin ana kolonları ancak emekçilerin, işçilerin, halkın ortak mücadele etrafında yan yana gelmesiyle sarsılabilir. Bu yüzden de ne zaman işçiler, emekçiler örgütlü bir tepki göstermek için yan yana gelse her türlü yöntemle bastırmayı, türlü şekillerde cezalandırmayı görev biliyorlar. Şimşek programıyla açık açık ilan ettiler, ücretlere zam yok dediler. İşçilerin en büyük beklentisi, geçinmeye yetecek ücret” dedi.