Google Play Store
App Store

Sosyo Politik Saha Araştırmaları Direktörü Yüksel Genç, 31 Mart sonrası AKP’deki erimenin sürdüğüne dikkat çekti. “Yumuşama” söylemi ve kayyum siyasetini değerlendiren Genç, iktidarın hem Kürt seçmene hem de muhalefete birtakım mesajlar verdiğini belirtti.

‘Yumuşama’nın ‘y’si yok
Kayyum’a karşı Hakkari’de eylemler sürüyor. (Fotoğraf: ANKA)
Mehmet Emin Kurnaz
Mehmet Emin Kurnaz
mehmeteminkurnaz@birgun.net

Yerel seçimlerin ardından ‘Normalleşme’ tartışmalarıyla manevra alanını genişletmek isteyen iktidar, Hakkari’ye kayyum atayarak ‘Yumuşama’nın bir illüzyondan ibaret olduğunu gösterdi.

Bölge illeri başta olmak üzere pek çok kentte iktidarın kayyum politikasına tepkiler devam ediyor. Öte yandan AKP’nin seçim sonrası yapılan anketlerde de erimeye devam ettiği görülüyor.

Kayyum politikalarının bölgedeki yansımaları ile iktidar ve muhalefetin durumunu Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi Direktörü Yüksel Genç ile konuştuk.

31 Mart AKP’nin hem bölge illerinde hem Türkiye genelinde gerilediği sonuçlar ortaya çıkardı. Son dönemki anketlerde de AKP’deki bu eğilimin devam ettiği görülüyor. Sizin bulgularınız nasıl, iktidar neden geriliyor? 

Bizim çalışmalarımıza göre de aslında AKP 31 Mart’tan bu yana edinmiş olduğu o düşüş trendini koruyor. Bir tür rölantide gidiyor sahayı canlandırabilmiş görünmüyor. Belki de bunu kendileri de gördüğü için bir es verip ardından yine güvenlikçi, otoriter uygulamaların emarelerini ortaya koymaya başlamış görünüyorlar. Aslına bakarsanız 31 Mart seçiminin mesajının da bilerek tersten okunması gibi bir durumla karşı karşıyayız. Çünkü 31 Mart seçimlerinin bölge açısından verdiği en temel mesaj Kürt meselesinde çözüm, Türkiye’ye demokrasiydi. Ancak iktidar bunu böyle yapmak yerine Türkiye’nin ana muhalefetini oluşturan siyasetlerle bağ kurarak Kürt meselesinde güvenlikçi politikalarda edinilmiş olan sürecin devamına dair bir pozisyon almış görünüyor. Kürt sorununun çözülerek demokratikleşmiş bir Türkiye’yi değil, iktidarın muhalefetle uzlaşı alanları kurarak, Kürt meselesinin çözümsüzlüğünün söz konusu olduğu, demokrasinin de aslında biraz ana akım muhalefet ve iktidar arasındaki ilişki bağlarının kurularak tariflenmesi gibi bir anlam yüklediği iması ortaya çıkıyor. 31 Mart seçimlerini gördüğümüz kadarıyla iktidar doğru görüp farklı bükmek istiyor.

Yaptığımız çalışmalar iktidarın oy skalasındaki düşüşün korunduğu hatta kısmi olarak aşağı çekildiği ama ana muhalefetin de oylarını artırdığına dair işaretler olmadığını gösteriyor. Bir durağanlık var. Belki de seçim öncesi olmadığı için ara çalışmalarda fikir belirtmek istemeyenler, kararsızım diyenler, siyasal tavrını tam olarak belli etmek istemeyenlerin oranı biraz daha fazla olabiliyor. Çalışmalarımızın bize söylediği kadarıyla ana muhalefet 31 Mart’tan sonra bir ilerleme ve kendisine oy veren yapının kendi konsültasyonuyla ilgili süreç sorunu yaşıyor gibi görünüyor. Ama iktidar da düşüş eğilimini aşabilmiş görünmüyor. Sahanın ana muhalefete yüklemiş olduğu demokratikleşme ve birincil parti rolü açısından kısmi bir tedirginliğinin oluşma olasılığına da işaret edebilir bu durum.

Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi Direktörü Yüksel Genç

SEÇMEN TEDİRGİN 

Son dönemdeki yumuşama tartışmaları ile Erdoğan ve Özgür Özel’in vermiş olduğu pozların sahaya etkisi nasıl sizce? 

Sahanın, sokağın beklentisi daha radikal. Kuşkusuz iktidar ve muhalefet arasında fiziki bir çatışma beklenmiyor. Ama muhalefetin daha keskin daha açık iktidara talip olacağı biçimde ama daha demokratik ve buluşturucu, özellikle demokrasinin tesisine dair daha güçlü paradigmalar, söylemler, ifadeler, pratik tutumlarla çıkmasını bekliyor. Ama şu ana kadar ana muhalefet yerelde güçlenmiş olduğu sahalarla kısmi bağlar kurmaya çalışırken, esas olarak iktidarla bağlar kurmaya çalışıyor. Sahanın tam olarak talebi muhalefetten iktidarla bağ kurması değil, iktidarın demokrasiyi alta çeken pozisyonlarıyla kıyasıya alternatifler oluşturacak bir politik düzlem kurması. Şimdiye kadar gelişen tam olarak bu değil. Sahada da siyaset kurumuna karşı belli bir tedirginliğin yer yer yükseldiğini ölçüyoruz.

Ekonomik kriz şiddetli hissediliyor. Sahadaki gözlemlerinize göre ekonomik açıdan nasıl bir değerlendirme yaparsınız? 

Sahadaki yoksullaşma hızlı biçimde devam ediyor. Toplumda neredeyse her beş kişiden üçü asgari ücret ve altında gelir hanesine sahip. Bu, toplumun asgari ücretlendirilmiş bir toplum haline geldiğini gösteriyor. Asgari ücretin gerçekten asgari ihtiyaçlar konusunda ne kadar problemli bir yerde durduğunu herkes deneyimliyor. Kiranın bile 10-15 bin olduğu bir yerde insanların eğitim, beslenme, temel ihtiyaçlarına erişim, kültürel ihtiyaçlarını karşılamak gibi birçok ihtiyaçlarına zaten yetmiyor. Ortada olan durum ekonomik bir rahatlamaya yol açabilmiş ya da bununla ilgili umutları tazeleyebilmiş değil. Saha henüz yakın bir zamanda hayat seviyesinin yükseleceğine dair bir inanca sahip görünmüyor. Sahada hala beklenti düzlemi güçlü görünmüyor. 5 kişiden yaklaşık 3,5-4’e yakın kişi endişe katsayısını koruyor. Seçim sonrası oluşmuş havanın kültürel, ekonomik ve sosyal kazanım olarak toplumun beklediği rahatlamanın kendisine evrilemediğini bize söylüyor.

İKTİDAR MESAJ VERİYOR 

Hakkari’de kayyuma karşı protestolar sürüyor. Önceki dönemde de HDP’li belediyelerin neredeyse tamamına kayyum atanmıştı. Kayyum siyasetinin sahadaki yansımaları neler? 

Kayyum meselesini, bölgedeki yansımalarını, oydaş hareketlerine etkisini, siyaseten etkisini düzenli olarak ölçüyorduk. Kayyum atamalarının şimdiye kadar iktidar lehine herhangi bir oydaşlık kazanımı, oy hareketliliği, seçmen kazanımı sağlamadığı gibi uzun vadede Kürt seçmenlerini kaybetmesine vesile oldu. Bir kısmının CHP-ana muhalefeti desteklemeye başladığının bir kısmının DEM Parti, Refah Partisi ve benzer siyaset temsilleri arasında yayılmaya başladığını ama AKP’ye dönmediğini ve dönmelerinin de çok zor olduğunu ölçtük. Bunda da kayyum uygulamalarının birebir etkisi olduğunu gördük. Kayyum atamaları ilk başta seçmeni etkilemek ve seçmeni belli bir baskı siyaseti etrafında konsolide etme hedefi taşısa bile, bunun böyle olmayacağı fark edildikten sonra Türkiye’deki otoriterleşmenin gelişmesinde bir yere oturdu.

Bölgeye atanan kayyumların kendisi iktidar ittifakının seçmen sayısının artırmak, seçmen nezdinde güçlenmesini sağlamak değil, otoriterizmin ve otoriterizme bağlı olarak toplumsal rıza süreçlerinin güçlenmesine katkı sunmak üzere kullanıldı. Türkiye’nin siyaseti içinde iktidarın daha stratejik politik değişimler yapmadığı müddetçe güvenlikçi siyasetlerle batıya da mesaj verecek biçimde Kürt meselesini daha sert kaşıyarak içinde bulunduğu süreci ilerletecektir diye düşündük. Kürt illerine yumuşamanın ‘y’si ulaşmış değil. Aksine 2015 sürecinin bozulmasından bu yana oluşan hava devam ediyor.

Bir yandan iktidar Kürt meselesinde muhalefeti kendi durduğu yere davet etmiş oluyor.

İkincisi; kayyum atayarak Kürtlere, “Siz bana oy verseniz de vermeseniz de siyaseten, demokratik araçlar üzerinden beni desteklemeseniz bile ben canımın istediği uygulamayı yaparım” diye mesaj yolluyor. Üçüncüsü; Bunu yaparak Türkiye’nin batısındaki muhalefet siyasetinin kazanmış olduğu yerlere de mesaj veriyor. Muhalefete, ‘bizim yumuşama sınırlarımız içerisinde kalırsanız birlikte iktidarı ve süreci paylaşabiliriz. Kalmazsanız orada başlayanın size de değişik biçimlerde yansıma ihtimali olabilir’ demiş oluyor.

ALTERNATİF BULUNMALI 

Bugünkü rejim özellikle 31 Mart sonrası krizlerle boğuşuyor. Sizce rejim nereye doğru ilerler? 

Türkiye’de rejim krizi çok uzun süredir var. Tek partili cumhurbaşkanlığı diye tariflenen bu otoriter sürecin oldukça şekilsiz olduğunu, dünya sistemleriyle çok uyumlu olmadığını, bu sistemi oluşturup da pratik olarak icra etmeye çalışanların da akıllarının bu konuda yeterince net olmadığını yaşanan kriz gösteriyor. Yapısöküm biçiminde yıkılan ya da bozulan hiçbir yer, alternatifiyle doldurulamadı. Türkiye’de krizin ana nedenlerinden biri bu. Bir yerde ekonomik krizin yanında toplumsal ahlaki kriz, kültürel kriz birlikte yaşanıyor ise ve bunlar sürdürülebilir hale geldiyse, ciddi bir alternatifsizlik meselesinin olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla rejim krizinin kolay giderilemediği gibi iktidar dışında siyaset üretici olanların da bu konuda alternatiflerini güçlü ortaya koymadığı ya da savunamadığı anlamına geliyor.