Mayıs ayı içinde Avrupa’da gerçekleştirilen seçimlerin her üçünü birlikte değerlendirmek gerekiyor. Çünkü Fransa devlet başkanlığı seçimleri, Yunanistan’daki genel seçimler ve Almanya’nın en büyük eyaleti, Kuzey Ren Vestfalya’daki eyalet seçimleri “Avrupa’nın yeniden kurulmakta olduğuna dair” ipuçları veriyor.

Özellikle Yunanistan ve Fransa seçimleri bize bu zamana kadar genel olarak ‘bir ekonomik birlik’ olarak görünen Avrupa’nın bundan böyle ‘daha siyasi bir birlik’ olarak da sahneye çıkacağını gösteriyor. Avrupa’nın hem sağı hem de solu artık Avrupa çapında birlikte hareket ediyor ve işin sevindirici yanı ise, ‘radikal küçük solun’  Avrupa ölçeğinde sosyal demokrasiyi etkilemeye başlaması.

Özellikle ‘yönetilemez’ bir ülke haline gelen Yunanistan’ın, yeni Avrupa’nın başlangıcında oynadığı ya da bundan sonraki oluşumda oynayacağı rol çok önemli. Yeni Avrupa’nın kuruluşunun eski Avrupa’nın en zayıf halkası Yunanistan seçimlerinden sonra başlayacak olmasındaki ironiyi bir yana bırakırsak, Yunanistan seçimlerinin, krizde Avrupa’yı yöneten ama özünde krizin nedeni olan liderlere karşı da bir zafer olduğunu görürüz. Bu açıdan bakıldığında Yunanistan seçimlerinin sadece ülkenin iç politikasına dair bir seçim olmadığını, Avrupa’nın bir seçimi olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz.

SYRIZA NEYE GÜVENİYOR?
Yunanistan seçimlerini sadece, Radikal Sol Birlik’in (SYRIZA) AB’ye karşı zaferi olarak değerlendirmek yetersiz olur. Bunun için Avrupa’daki son üç seçimi, Yunanistan seçimleri üzerinden tekrar değerlendirmek gerekiyor. Bunu da en iyi “Yunanistan’da neler oldu” sorusunu tekrar sorarak ve bu soru etrafında sorulmuş diğer sorulara verilen cevaplara bakarak yapabiliriz.

Asıl sorudan başlayalım: SYRIZA, neyine güvenerek “iktidara geldiğinde AB, Avrupa Merkez Bankası ve IMF kredilerini yeniden yapılandıracağını, bu biçimiyle kredileri geri ödemeyeceğini” söylüyor? Evet, aslında Avrupa’nın yeniden kurulduğu iddiası da bu soruya verilen cevaplarla temellendiriliyor.

Önce basit bir cevap verelim: SYRIZA lideri Alexis Tsipras, bu konuda öncelikle yüzde 70 oranında “bu şartlar altında borçlarımızı ödememeliyiz” diyen Yunan halkına güveniyor. Evet, bu elbette popülist bir açıklama oldu ve bu açıklama da Tsipras’ın sadece güncel siyasal yanıyla ilgili. Asıl cevap ise, belki daha basit. Tsipras, Fransa yeni Devlet Başkanı François Hollande’a güveniyor. Nasıl mı?
 
Avrupa ekonomisi ve siyaseti üzerinde asıl belirleyici olan Sarkozy-Merkel bloku, Hollande’ın seçimi kazanmasıyla büyük yara aldı. Hollande, Devlet Başkanı olarak ilk görüşmesini yaptığı Merkel’a “Büyüme ve istihdam temelli olmayan bir ekonomi politikasını desteklemeyeceğini” bildirdi. Yani, Merkel politikalarının bundan böyle işinin zor olduğunu, Merkel’ın en büyük destekçisi olan Fransa’nın “ben yokum” dediğini görüyoruz.

Sosyal demokrat Hollande, herkes kendisine ‘Schröder-Blair üçüncü yolculuğunu’ yani neoliberal sosyal demokratlığı önerse de, krizin nedenleri ve yıkımları konusunda neoliberallerin katkısını iyi bildiği için, sol sosyal demokrasinden henüz ayrılmış değil.

ASIL DESTEK SOL CEPHE
Ama Yunan Solu ve Hollande için daha önemli bir şey var: Hollande’ın Devlet Başkanı seçilmesinde, yaklaşık yüzde 15 oranında oyu olan Fransa’daki Sol Cephe’nin katkısı büyük. Sol Cephe’nin adayı Jean-Luc Mélenchon, ilk tur seçimlerde yüzde 11 oranında oy almıştı ve ikinci turda Sarkozy’ye karşı Hollande’ı destekledi. Mélenchon’un aday olduğu Sol Cephe’yi oluşturan  en güçlü partilerden biri Fransız Komünist Partisi. Parti’nin Genel Sekreteri Pierre Laurent ise aynı zamanda Avrupa’daki bazı sol partilerin çatı örgütü konumundaki Avrupa Solu Partisi’nin Genel Başkanı. Peki, Avrupa Solu Partisi’nin Genel Başkan yardımcısı kim? Evet bildiniz: SYRIZA lideri Alexis Tsipras! Bilindiği gibi Tsipras aynı zamanda Yunanistan’daki sol parti Synaspismos’un genel başkanı.

Bütün bunları “kim, kimin neyi oluyor, bilin” diye değil şunun için yazıyorum: Avrupa’da ‘Schröder-Blair üçüncü yolculuğu’ hezimetinden sonra, sosyal demokrat partilerden ayrılıp daha radikal, sosyalist solla birleşen ve yeni sol partileri oluşturan siyasi güçler, bugün klasik sosyal demokrat partileri daha sola çekmeye başladı. Zaten iki yıl önce toplanan Avrupa Solu Kongresi’nde alternatif ekonomi politikaları ve krize karşı izlenecek bu yol karara bağlanmıştı.

Bu zamana kadar sosyal demokratların ‘küçük ortak’ olarak bile koalisyona almak istemediği bu güçler, Yunanistan örneğinde olduğu gibi, belki de bundan sonra sosyal demokratları ‘küçük ortak’ olarak koalisyona alacak. Ama ne olursa olsun, Avrupa sosyal demokrasisi, şimdi daha sola çekilmiş durumda. Onlar için daha iyi bir seçenek görünmüyor. Çünkü bütün diğer seçeneklerin kötü olduğu görüldü.
 

Yeni Avrupa’nın bunun dışındaki ikinci yanı ise, Avrupa Solu’nun dayanışmasında görüldüğü gibi, Avrupa’da artık ülkelerin içişlerinde siyaseten bağımsız olmadıkları meselesi. Hem Fransa hem de Yunanistan seçimlerinde, sol, birbirinin işlerine karıştı. Hem radikal sol karıştı hem de sosyal demokratlar. Örneğin Alman sosyal demokratları Fransız sosyal demokratları için çalıştı. Sağda da bu böyle oldu. Örneğin Merkel, Sarkozy için canla başla çalıştı.

AB 'NEDEN OLMASIN' ÇİZGİSİNDE
Tekrar Yunanistan’da dönecek olursak, seçimde büyük başarı gösteren SYRIZA, Fransa’nın da gücüyle Yunanistan’ın borçlarının yeniden yapılandırılacağına, en azından borç ödemelerinin bir süre erteleneceğine inanıyor. Yani SYRIZA AB’den asla ayrılmak istemiyor. İçlerinde gerçekten oldukça radikal hareketlerin de bulunduğu 12 parti ve hareketin koalisyonu olan SYRIZA, seçimlerden ikinci parti olarak çıksa da koalisyon kurmaya yaklaşmadı. Çünkü, diğer partilerin hemen hepsi Merkel çizgisinin devamını savunuyordu ve Merkel’a karşı olan SYRIZA, ‘halkı hayal kırıklığına uğratmamak’ gibi akıllı bir taktikle ülkeyi yeni seçime götürmeyi başardı.

SYRIZA, Yunanistan Komünist Partisi’nin aksine, Cumhurbaşkanıyla görüşmeye gitti, hükümet kurma turlarına katıldı. Ama asıl gücünü, gelecek seçimlere yönelik kullandı. Alexis Tsipras, hükümet kurma görüşmeleri yaparken asıl muhatabının AB olduğunu bildiği için AB’ye ‘Yunan halkının kredileri yeniden yapılandırmayı seçtiğini’ bildiren mektup gönderdi. Büyük bir olasılıkla da bu mektubun görüşmelerini haziran ayındaki yeni seçimden sonra hükümet yetkilisi olarak yapacak.

SYRIZA, aslında “Merkel’ın domine ettiği AB ne derse yapalım” çizgisiyle, “AB’den de avrodan da çıkalım” çizgisi arasında üçüncü bir yolun daha olduğunu hem Avrupa’ya hem Yunanlılara gösterdi. “Asla üçüncü bir yolun olmadığını” söyleyen AB de şimdi “neden olmasın” çizgisine gelmiş durumda.

Tsipras biraz herkese “sosyal Avrupa mümkündür, emeğin Avrupası mümkündür” sözlerini tekrar hatırlamayı öneriyor, hatta bunun için attıkları başarılı adımı gösteriyor. Her şeyden önce Avrupa’nın kapitalistleri bunu artık daha ciddiye alacak.

IMF Başkanı Christine Lagarde bile geçen hafta, “Ne olacak canım, bir ülkede ekonomi büyümemişse o ülkeye ille de sözünüzü tutun diyemeyiz ki” babında bir açıklama yaptı. IMF’nin bile bu noktaya gelmesinde elbette hem Almanya’da hem Yunanistan’da hem de Fransa’da seçimlerden başarıyla çıkan radikaliyle, sosyal demokratıyla solun Avrupa çapındaki dayanışmasının etkisini unutmamak lazım. Buna bir de, SYRIZA’nın, Yunanistan gibi diğer Avrupa ülkelerinin bir dayanışma cephesi oluşturması önerisini de eklemek lazım.
 
SYRIZA’nın ‘müzakereci ve pragmatist’ tutumunu “taç giyen baş akıllanır” sözüyle mi açıklarız yoksa iktidar nimetleri kokusunu alınca takla atmaya başladılar diye mi açıklarız o da sizin meşrebinize kalmış artık!


Alexis Tsipras: Yeter artık bankaların Avrupa’sına!
Tsipras ile Avusturya’nın ‘Kleinezeitung’ gazetesi bir söyleşi yaptı. Chrissi Wilkens’in yaptığı görüşmenin aslı  http://www.kleinezeitung.at/ adresinden Almanca okunabilir. Görüşmenin yayınlandığı tarihte, yani 15 Mayıs’ta Yunanistan’da yeni seçim kararı alınmamıştı.

>>>> Sol bir hükümet kurma deneyiminiz başarılı olmadı. Bu şartlar altında Yunanistan’da bir hükümet kurmak mümkün mü?

Yunan halkı 6 Mayıs akşamı ilk adımı attı. Ben aynı akşam bir mücadeleyi kazandığımızı ama henüz bütün savaşı kazanamadığımızı açıkladım. Üç yıldır emek dünyasına karşı verilen ekonomik savaş devam ediyor. Bu yozlaşmış sistem daha fazla iktidarda kalabilmek için savaşa devam ediyor. Sol bir hükümet, bu sistem için bir karabasan. Bu sistem saçma seçim yasalarıyla, AB Troykasının baskıları ve halkın terörize edilmesiyle solun hükümet kurmasını engellemeye çalışacaktır. Ancak bu bir zaman sonra artık engellenemez hale gelecek. Yalnızca Yunanistan için değil, aksine bütün Avrupa için böyle olacak. Yıllardır bu sistemin politikacıları halkın gücünü hafife aldı. Sanki toplum yokmuş gibi düşünerek yasaları yaptılar.  

>>>> Eğer kemer sıkma önlemlerine uymazsa, Yunanistan’ın iflas edeceği ve Avro Bölgesinden çıkarılacağı tehdidiyle karşı karşıya olduğuna imkân veriyor musunuz?
      
Kriz bir tercihin sonucu bilinçli olarak oluşturuldu. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana toplumun elde ettiği emekten yana ve toplumsal haklar geri alındı ve bunların hepsi geri verilmeli. Başka bir ekonomi politikası uygularsak ancak krizinin üstesinden gelebiliriz. İçinde bulunduğumuz aşamada, direniş göstermesinler diye Yunanlıları terörize etmeye çalışıyorlar. Yunanlı politikacılar bu neoliberal radikal reçeteyle devam ederlerse, o zaman Yunanistan iflas eder ve Avro Bölgesinden de çıkarılır. En başında, onlara göre, kemer sıkma politikasını doğru uygulamasını bilmeyen Yunanlılar suçluydu. Portekiz ve İrlanda iyi not aldı çünkü onlar ev ödevlerini yapan iyi öğrencilerdi. Ama bugün bu her iki ülke de, bizim içinde bulunduğumuz felaket yönüne doğru hareket etmekte. 

>>>> Kemer sıkma program paketinin yeniden müzakere edilmesinin mümkün olduğunu mu düşünüyorsunuz? 
 
Bu tasarruf programlarının zaten ikisi daha önce başarısızlıkla sonuçlandı, şimdi üçüncüsüne doğru giden yoldayız. Zaten borçların bitmesinden sonra dayatılan yükümlülüklerin yerine getirilmesi de dayanılır gibi değil. Yunanistan iç politikasının değersizleştirilmesi herhangi bir sonuçtan çok yalnızca uğursuzluk getirir. Yunanistan karar altına alınan bu kemer sıkma politikasını geçersiz saymalı ve troykayla yeniden müzakerelere başlamalı. Yeni müzakereler için hazır ortam var çünkü hiç kimse parasını kaybetmek istemiyor. Yeni bir sol hükümet bu teslimiyet anlaşmasına ve sert kemer sıkma politikalarına bir son verebilir.

>>>> Avrupa halkının sanki radikal tasarruf tedbirlerini artık onaylamayacağı görülüyor. Bundan sonraki adım ne olmalı?

Yunanistan, kendisiyle aynı durumda olan diğer ülkelerle bir cephe oluşturmalı.  Bütün bu ülkeler finans piyasalarının spekülatörlerine karşı yeni bir koruma ve yeni bir politikanın oluşturmasını dayatmalı. Krizden kurtuluş yalnızca büyüme tedbirleriyle mümkün. Çok yakında bütün Avrupa toplumlarında Avrupa Birliği Komisyonu’nun politikalarına,  Avrupa Merkez Bankası’na ve IMF’ye karşı protestoların başladığını duyacağız. Avrupa tasarruf ve kısıtlama politikalarına karşı büyük reddediş yakında. Yeter artık bankaların Avrupa’sına!


Avrupa’dan çıkmak istemiyoruz
Ekonomist Theodoros Paraskevopoulos, Alexis Tsipras’ın ekonomi danışmanı. Deutschlandfunk (Almanya’nın Sesi Radyosu) muhabiri Dirk-Oliver Heckmann, 16 Mayıs tarihinde sabah programında kendisiyle bir canlı yayın bağlantısı kurdu.  

>>>> Uzmanlardan oluşan teknokratlar hükümeti de Alexis Tsipras’ı ikna edemedi. Hükümet kurulamadı ve şimdi birkaç hafta sonra Yunanistan yeniden seçime gidecek. Tsipras gelecek seçimde SYRIZA’yı en güçlü parti çıkaracak iyi bir şansa sahip… 

Hemen sizi bir konuda düzeltmek zorundayım. Uzmanlar hükümeti, elbette biz karşıydık, ama SYRIZA  karşı olduğu için kurulamadı demek doğru değil. Biz buna elbette karşıyız ama bunu destekleyen partilerin parlamentoda çoğunluğu var. Suçun bize atılmasını kabul edemem. Bizim karşı olmamızın başka nedenleri var, başka argümanlarımız var. Ama diğer partiler isteselerdi bu hükümeti kurarlardı.     
    
>>>> Ama şu kesin, siz birlikte olsaydınız bu uzmanlar hükümeti, büyük bir olasılıkla kurulurdu. Benim ilk sorum aslında şuydu: Tsipras sırf iktidara gelebilmek için ülkeyi kaosa sürüklemedi mi?

Nasıl? Ülkeyi kaosa Tsipras sürüklemedi ki; sadece partimizin görevlendirdiği gibi, “biz muhalefette kalmak istiyoruz” dedi. Yüzde 17 oranında oy almış bir parti muhalefette kalmak istediğinde hiçbir yerde bir ülke kaosa sürüklenmez.
 
>>>> Niye muhalefette kalmak istiyorsunuz ki? Ülkenin geleceği için iktidara katılın…

Çünkü İspanya, Portekiz, İtalya, İrlanda gibi başka ülkelerde de görüldüğü gibi, dışarıdan bize deklere edilen muhtıra politikalarının ve AB tasarruf tedbirlerinin bizi felakete sürükleyeceğine inanıyoruz. Başka bir politika uygulanmak zorunda.

>>>> Yani önümüzdeki seçimlere iktidara gelmek için girmiyorsunuz. Tam aksine şimdi olduğunuz yerde muhalefet rolünü oynamak için seçime giriyorsunuz?
 
Hayır, biz şimdiki seçime sol bir iktidar oluşturmak amacıyla giriyoruz. Ama başarı şansımız ne yazık ki çok büyük değil, çünkü diğer büyük sol parti, Komünist Parti işbirliği yapmak istemiyor. Ama amacımız bu.

>>>> Ama bu demektir ki, önümüzdeki seçim de bugün olduğu gibi, ülkenin yönetilemez olduğu bir seçim sonucu ortaya çıkarabilir. 

Evet, ama neden aslında bu yönetilemezlik? Biz başka partilere de söyledik: İstiyorsanız buyurun, lütfen! Bir koalisyon kurmak isteyen partiler Meclis’te 300 sandalyeden 168’ine sahipti. Ama üçü birden dedi ki, tek şart SYRIZA birlikte olmalı. Neden?

>>>> Büyük olasılıkla sizin sürdürülen politikalara karşı sokağı harekete geçireceğinize dair bir korku var… 

Bunun için muhalefet olunmaz… Ama bu demokrasi değil, demokrasi bir partinin isterse muhalefette kalması demek değil mi? Muhalefet olmazsa parlamento demokratik olmaz ki. Sokakları harekete biz geçirmiyoruz. Ama harekete geçmiş sokakları tabii ki destekliyoruz. İnsanları sokağa çıkaran şey öfkeleri, biz değiliz.
    
>>>> Seçim anketleri SYRIZA’nın 22-26 oranında olduğunu tahmin ediyor. Alexis Tsipras, söylediği gibi bir sol birlik kurarsa ülke borçlarını ödemeyeceği sözünü gerçekleştirecek mi?

Bizim programatik amacımız, iki konuda Avrupalı partnerlerle tekrar müzakere etmek.  Birincisi, bir moratoryum, borçları erteletmek, yani borçların ödenmesini bir süre askıya alma. Ve ondan sonra, ekonomi tekrar canlanmaya başlarsa, borçların şartları konusunda tekrar müzakerelerde bulunmak.

>>>> Ne kadar bir erteleme?
Biz üç yıl diye hesap ediyoruz ama kesin bir şey söylenemez. Bu konu da aslında müzakere meselesi. 
 
->>>> Ama Brüksel’in sesini duydunuz. Berlin’in sesini de işittiniz. Biz Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble ile görüştük, Bakan asla yeni müzakerelerin olmayacağını söylüyor…
 
Evet, Schäuble öyle dedi ama biz başkalarının seslerini de duyduk. Örneğin Belçika Başbakanının sesini duyduk. Diyordu ki, Yunanlılar yeni bir teklifle gelirse elbette onlarla müzakere etmek zorundayız. Müzakere,  AB’nin temel ilkesidir. AB sadece bu prensip üzerine kuruldu.

>>>> Atina geri ödemelerini yapmazsa o zaman yardım ödemeleri de devam etmez. Bunun sonucunda da yeniden ülkenin iflası yaşanır. Yeni yatırımcı, yeni para kaynağı bulmak imkânsız!

Burada da iki nokta var: Bir kere biz tek taraflı olarak ödemeleri kesiyoruz demedik. Dedik ki, borç ödemelerinin ertelenmesi üzerine müzakere etmek istiyoruz. İkincisi, ülke sadece yabancı kredilere bağlı değil ki. Ülkenin borçlarının nasıl ödeneceği yabancı kredilere bağlı. Yani AB, IMF’den gelen yabancı krediler, özel bir hesaba ödeniyor ve o hesap borçlara, kredilere hizmet ediyor. Gelirler, devletin gelirleri, vergi gelirleri yeter bize.

>>>> Buna rağmen, Brüksel’i dinlemeyi bırakırsanız, Atina ile uzlaşma arayanlar azalır. Avro Bölgesinden çıkmaya da hazır mısınız?
Bu bizim politikamız değil. Biz Avro Bölgesinden çıkmak istemiyoruz.

>>>> Neden?
Çünkü biz, ulusal paraya dönüşün ekonomik olarak daha iyi olmadığını, aksine daha kötü bir çözüm olduğunu düşünüyoruz ve politik olarak da AB’yi sarsmanın iyi bir şey olmadığı fikrindeyiz. Tam aksine, biz AB’nin parçalanmasını istemiyoruz.

>>>> Yunanistan’ın 5 yıl sonra hâlâ AB ve Avro Bölgesi ülkesi olacağını düşünüyor musunuz?
 
Tabii ki evet. Bu bir ön koşul. Bakınız, bu tür birlikler ayrılmamalı. AB’nin dağılması büyük bir tehlike, önce AB’nin sonra da Avro Bölgesinin dağılma tehlikesi çok büyük.   Bu tehlike ama bizim savunduğumuz politikalardan kaynaklanmıyor. Bizim gibi küçük bir ülkenin yüzde 17 oy alan bir partisi AB’nin dağılmasına yol açsaydı bu zaten gülünç olurdu. Hayır, tehlike, bu zamana kadar her şeyden önce Alman ve Fransız hükümeti tarafından sürdürülen politikalardan kaynaklanıyor. Biz bunun değişeceğini umuyoruz.