Avrupa Birliği’nin reel sosyalizmin çöküşü sonrası giriştiği yapısal değişiklikler halka her sorulduğunda hayır cevabı alınıyor

Yunanistan Avrupa’yı yeniden kuruyor

Avrupa Birliği, Yunanistan’ın referandum kararından vazgeçmesi için üstü kapalı ya da açık bir hayli çaba sarf etti. Önce açıkça Yunanistan’ın bütün Avrupa’ya kafa tutamayacağını söylediler. Sonra Yunanistan referandumunun ülkeye 100 milyon Avro maliyet getireceği, zaten tatile çıkmış Yunan halkının oy vermek için kayıtlı bulunduğu adrese gitmesinin ayrıca bir masraf oluşturacağı gibi, Yunan halkını koruyan ataklarda bulundular.

Bunlar tutmayınca Avrupa büyük medyası da işin içine girdi ve medya ile kurumlar, bir yandan “referandum yapılmasın” tezini işlerken bir yandan da “bari yapılacaksa evet deyin” propagandasına girişti.

Avrupa kapitalizmi ve büyük medyasının yardım paketiyle ilgili referandum girişimi hakkında daha önce bir deneyimi var. Avrupa daha önceki referandum girişimini engellemişti. Yine aynısını umdu. Kurtarma paketleri ve referandum fikrini Yunanistan’da ilk kez 4 yıl önce sosyal demokratlar gündeme getirmişti. Ama sosyal demokratlara kısa sürede Avrupa dar edildi.

Avrupa kapitalizmi Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu’yu 2011 sonunda “kurtarma paketini referanduma götürme” kararından nasıl vazgeçirmişse, aynen o taktiklerle Syriza’yı da vazgeçirmeye çok uğraştı. IMF, Avrupa kapitalizmi, uluslararası piyasalar, Yunanistan Başbakanı Yorgo Papandreu’nun Avrupa Birliği ve IMF’den gelecek yardım paketinin halk oylamasına sunulacağı açıklamasına sert tepki vererek geri adım attırmıştı. Zaten gerisini biliyorsunuz.

Yunan halkı, ya “hayır” diyerek kemer sıkma politikalarının bitirilmesi ve yeni, umutlu bir yola girilmesi politikalarına karar verecek ya da bundan sonraki uzun yıllar boyunca yakalarını bırakmayacak yoksulluk ve kemer sıkma politikalarına “evet” diyecek. Ancak, çok büyük bir olasılıkla 2011’de başlamadan biten referandum bugün amacına ulaşacak.

Avrupa kapitalizmi, Syriza iktidarıyla birlikte, 2. dünya savaşından bu yana tanık olmadığı bir durumla karşı karşıya kaldı. “Demokrasi” ve kapitalizm uzlaşması neticesinde kurulan ve “sosyal kapitalizm” gibi bir kavramın etrafında örgütlendiğini iddia eden Avrupa Birliği, Yunanistan’daki Syriza iktidarıyla birlikte bu dengenin içeriden sarsıldığı en büyük siyasal krizini yaşıyor.

Doğusundan sosyalizmle komşu olan Avrupa, Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği sosyalizmlerine karşı ve Avrupa işçi sınıfını teskin amaçlı uyguladığı çoğu da zaten işçi sınıfı mücadesiyle elde edilmiş hakları da içeren “sosyal kapitalizmi” zaten reel sosyalizmin çöküşüyle terk etmişti. Ancak, Avrupa kapitalizmi, reel sosyalizm varken hep dışarıdan beklediği karşı atağı, şimdi Syriza iktidarıyla birlikte Yunanistan’dan görüyor.

Syriza, dolayısıyla Yunanistan, anlaşmayı ve uzlaşmayı reddetmekle kalmıyor, başka bir uzlaşma ve anlaşma öneriyor. Avrupa ve dünya kapitalizminin Syriza’yı en fazla sıkıştırdığını sandığı anda bile Syriza’nın referandum gibi bir çıkış bulması işlerin hem soldan hem de kapitalist cepheden göründüğü kadar kolay olmadığını gösteriyor. Evet, birçok kez de bu köşeye iddia edildiği gibi Yunanistan, Avrupa’yı yeniden kuruyor. Bu tez, aslında Syriza’nın da üye olduğu Avrupa Solu’nun tezi ve bizim de Türkiye’de sık sık duymaya ve kullanmaya alışkın olduğumuz, emeğin Avrupa’sını, başka bir Avrupa’nın mümkün olduğunu kapsıyor.

Sokaktan, yani 2011’de Atina Stigma meydanındaki direnişten gelen Syriza, Avrupa’nın, “kapitalizm içinde uzlaşma ve kurumlaşma” üzerine kurduğu siyasal kültürü sarsıyor. Sıkıştığı anda referanduma gitmesi, aslında meydanlara, sokaklara dönmesi anlamına geliyor. Avrupa uzlaşmasında ise bu yok. Avrupa uzlaşması, Almanya’da yıllardır görülen sendikalarla – hükümet ve şirketlerin uzlaşması, büyük uzlaşı demek. (Tabii buradan aklınıza büyük koalisyon geliyorsa da, haklısınız.”

Yunanistan’ın şanssızlığı, Fransa’nın seçimden önce vaat ettiği sözleri tutmaması yani büyük bi,r iktidar gücünü yanında görememesi. Çünkü Fransa Devlet Başkanı Hollande da seçimlerden önce bugün Syriza’nın uyguladıklarına benzer ekonomi politikaları vaat etmişti. Hatta bir kısmını da yerine getirdi. Ancak sonrasında geri adım attı. Syriza’nın şansı ise, İspanya başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde Syriza benzeri hareketlerin ortaya çıkmış olması.

Yunanistan’ın Avrupa’yı yeniden kurmaya yönelik çabasından önce, Avrupa’nın da kendini yeniden tanımlama çalışması vardı. Avrupa Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa sosyalizmlerinin çöküşünden sonra kendini kapitalizmin lehine yeniden yapılandırmaya uğraşıyor. Bütün Avrupa’da özeleştirme lehine dönüşümler yaşandı. Almanya’daki Agenda 2000 de bu politikaların ürünü, İngiltere’deki kamusal alanın terki de.

Avrupa kapitalizmi, sadece Yunanistan nedeniyle değil, sosyalizmin çöküşünden sonra kendini yeniden tanımlarken yakın tarihindeki önemli referandumlar nedeniyle “referandum” sözünü adeta bir küfür gibi görüyor. Çünkü Avrupa Birliği yeniden yapılanma ile ilgili ne zaman halka sorsa hayır cevabı alıyor.

Avrupa’nın yeniden kuruluş sürecindeki önemli halkoylamaları ve sonuçları şöyle: 1992’de Maastricht Antlaşması Danimarka tarafından, 2001’de Nice Antlaşması ve 2008’de AB’nin işleyişi açısından hayati önemdeki “Lizbon Antlaşması” İrlanda tarafından, 2005’te de Lizbon Antlaşması’nın selefi olan Avrupa Anayasası Fransa ve Hollanda tarafından reddedildi.

Yani aşağı yukarı ne oylandıysa reddedildi. Galiba bundan böyle de ne oylanırsa reddedilecek.