Tüm kalbimle mağdurların, mağdur yakınlarının unutulmamaktan doğan bir tür sevinç yaşadıklarına inanmak istiyorum. Bunun bir tür adalet duygusunu da harekete geçirerek, bu insanlarda derin bir sevince yol açması ümidindeyim.

Yunusun nefesi…
İllüstrasyon: Şevket Sönmez

Ercan KESAL

Uzun yıllar cezaevinde kalmış bir arkadaşım var.

Şimdilerde Ege’de zeytin, çınar ve erik ağaçlarının serin gölgesinde ertelenmiş yıllarını ve anasının ak sütü gibi helal dünya neşesini bir nebze de olsa yakalamasının en yakın şahidiyim.

Bir sohbetimizde o cezaevindeyken gönderdiğim mektupların onun için ne ifade ettiğini sormuştum tüm içtenliğimle.

Şöyle anlatmalıyım diyerek başlamıştı:

‘’Yunus balıklarını bilirsin. Onlar da bizim gibi akciğerleriyle nefes alıp verirler.

Uzun süre suyun altında durabilirler, lakin nefes almak için kısa bir süre de olsa suyun yüzüne çıkmak zorundadırlar. Yoksa yaşayamazlar!

Benim için senin gönderdiğin mektuplar işte o suyun üzerine çıktığım anlardı.’’

Öylece durmuş, suyun üzerinde olmanın verdiği tuhaf bir mahcubiyetle, ‘’keşke çok daha fazla yazsaydım’’ diye iç geçirmiştim.

Akıp gitmişti sonra sohbet:

Bu mektup meselesi sadece senin için değil, herkes için böyleydi galiba?

‘’Evet, istisnasız hepimiz için öyleydi.’’

Peki mektuplar gelmediği zaman ne yapardınız?

‘’Çok üzülürdük. Geleceğine dair umut etmişsek eğer o daha da kötü. Depresyona giren, yıkılan arkadaşlarımız olurdu.’’

Mektubu eline ilk aldığında ne hissederdin peki?

‘’Ne hissederdim? Mektubu eline aldığında kanatlanıp uçarsın, öyle bi şey işte!’’

Hemen o anda okuyor muydun yazdıklarımı?

‘’Tuvalet ya da ranzandır yalnız kalabildiğin tek yer.

Bir an önce nerede olursan ol oraya gitmek, mektubunla baş başa kalmak istersin.’’

Şimdi…

……tüm unutturmaya çalışanlara rağmen………unutmamanın, hatırlamanın, anlatmaya devam etmenin adalet duygusuyla bir ilgisi var ve mağdurların, mağdur yakınlarının unutulmamaktan doğan bir tür “sevinç” yaşadığına gönülden inanıyorum...

Aynı dileği tekrarlayacağım: Umarım bu satırların yazarı haklıdır!

Tüm kalbimle mağdurların, mağdur yakınlarının unutulmamaktan doğan bir tür sevinç yaşadıklarına inanmak istiyorum. Bunun bir tür adalet duygusunu da harekete geçirerek, bu insanlarda derin bir sevince yol açması ümidindeyim.

Bu yüzden,

Ey okur,

Ben bu mektupta hiçbir şeyden söz etmeyeceğim.

Hiçbir şey anlatmayacağım.

Olan bitenden, kederlerimizden, haksızlıklardan, çaresizlikten, umuttan, umutsuzluktan söz etmeyeceğim.

Bu mektup, sadece bir mektup olsun diyedir.

Unutulmamaktan doğacak sevince bir nebze katkı olsun diyedir.

Mektubun yok demesinler diyedir.

Alın bu mektubu ve yalnız kalabildiğiniz yerlerden birine, ranzanıza gidin.

Kanatlanıp uçmanız için değil, yeterince kırılmış gönlünüzdeki yükü biraz olsun hafifletmek içindir.

Yunus balıklarının nefesi olsun diyedir bu mektup!

İllüstrasyon: Şevket Sönmezİllüstrasyon: Şevket Sönmez


• Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater ve Mine Özerden’in mektup adresleri: Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu M12
Gençler Cd. No:16, 34147 Bakırköy - İstanbul

• Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Hakan Altınay’ın mektup adresleri: Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü 9 No’lu Cezaevi Koğuş No: A47 Silivri - İstanbul (İadeli taahhütlü göndermek gerekiyor)

• Osman Kavala’nın adresi: Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü, 9 No’lu Cezaevi, Koğuş No: A7/C-59