Son beş yıldır bütün gelişmeler şu iki argüman üzerine kuruluydu: Bir; Türkiye AKP sayesinde AB’ye girecek, demokrasi gelecek…

Son beş yıldır bütün gelişmeler şu iki argüman üzerine kuruluydu: Bir; Türkiye AKP sayesinde AB’ye girecek, demokrasi gelecek… İki; Türkiye’de AKP’ye karşı ordu darbesi olacak, demokrasi gidecek…
Şimdi görülüyor ki, Türkiye AB’ye giremeyecek ve ordu da darbe yapmayacak…
Peki ne olacak?
Türkiye kaldı mı yine ABD ile baş başa? Kaldı… AKP de kısa dönemde pek gidici değil… Peki sahiden ne olacak?
Bugün belki sıradan bir gün, belki de bir dönemeç daha alınıyor, haberimiz yok… Tayyip Erdoğan şu anda ABD’de, Obama ile baş başa… Sorunun cevabını onlar da arıyorlardır.
Önce bir haksızlığı gidermek lazım: Yok efendim, neymiş, Türkiye kendi iç dinamikleriyle gelişemezmiş! Böyle diyenler, dış dinamik AB müdahalesini de demokratikleşme bakımından meşru gösterirlerdi… Oysa Türkiye bal gibi kendi iç dinamikleriyle (!) hareket ediyor. Çünkü…
Çünkü ABD bu memlekette oldum bittim bir içsel olgudur, yani bir iç dinamik olmuştur. Hatırlayalım; 12 Mart 1970 Askeri Muhtırası'ndan sonra dönemin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil şöyle demişti: “Biz Bakanlar Kurulu'nda konuşuyoruz. Neler konuştuğumuzu akşamına Amerikan Büyükelçiliği'ndeki kokteylde bana söylüyorlar. Adamlar altımızı oymuşlar, içimize girmişler...” Şimdiki hadiseleri de Amerikalıların zaten önceden bildiklerini okumuyor muyuz gazetelerde?
Eh işte demokrasi dış dinamik AB eliyle gelemedi ama bu iç dinamik sayesinde bu kez de bir darbe önlenmiş oldu. Darbeci paşalar sorgulandı, peki niye tutuklanmadı? Darbe mi yoktu, ya da “böyle” bir darbe girişimi suç değil miydi? Belli ki darbeyi AKP ve onun süpermen savcısı Zekeriya Öz değil, ABD zaten çok önceleri önlemişti. Yalan mı? Şu memlekette ABD’nin desteklemediği hangi darbe yapılabildi?
Peki ABD bu darbeyi neden önledi? Çünkü asker kendisine lazımdı! Ortadoğu’daki ihtiyaçlarını zaten biliyoruz, şimdi bir de yeni hedef var: Ordular ilk hedefiniz Afganistan’dır, ileri!
Sahi Ergenekoncular Avrasyacı olmakla da suçlanmaz mıydı? Alın size Avrasya! NATO ve Amerika!
Öte yandan bu tür gelişmeleri YOP (Yeni Osmanlı Projesi) başlığında toplamaya kalkışmıştık, ancak halt etmişiz. Pardon! Meğer yeni Osmanlıcılık değilmiş, “pax Ottomana” imiş...
“Yeni Osmanlıcılık” değerlendirmelerine itiraz eden Dışişleri Bakanı Davutoğlu Sabah gazetesine şöyle dedi: “Ama yapmak istediğimiz şey, çevremizde kalıcı düzenin kurulmasına katkıda bulunmaktır. Düzenden kasıt Pax-Ottomana’ysa, Pax düzen anlamında. Biz düzen kurmaya çalışıyoruz, böyle bir şey yanlış da değil.”
Evet, “pax” düzen anlamına da gelir, ama Latince “sulh” demektir. Bush ile birlikte son yıllarda “pax Americana” lafı moda olmuştu; yani Amerikan düzeni, yani böyle bir düzende ABD ile barışık kalmak mecburiyeti... Her neyse, Amerikan emperyalizmi lafını cilalayıp böyle kullanmak diplomatik kibarlığın gereğiydi. Şimdi de “pax Ottamana” deyince, ha ali veli ha veli ali durumları oluyor zaten. Ya da pax Americana, nur topu gibi bir pax Ottamana doğurmuş gibi oluyor: Afganistan’a asker… Osmanlı’nın torunları NATO adına Taliban’la “barış” sağlayacakmış… Belki pax Ottomana gazıyla, onlarla karşılaştıkları zaman “selamünaleyküm” yerine Latince şöyle diyecekler: “Pax vobiscum!” (Şaka yapmıyorum, karşılığı aynen böyle…)
Nas’olsa yurtta pax (sulh) yok, cihanda da pax (sulh) olmayıversin… Zaten yurtta nasıl sulh olsun ki? Herkes birbiriyle harp içinde… Hâkim ile savcı, MİT ile yargı, Başbakan ile Sağlık Bakanı, CHP ile Aleviler, hükümet ile kamu çalışanları, eczacılar… Ve ille de İzmirlilere karşı İdilliler… Yarın Anayasa Mahkemesi DTP hakkında kapatma karar verirse? Alın size açılamadan önce kapatmayla gelen bir Kürt pax’ı daha!
Bu arada yukarıdaki NATO tartışması vesilesiyle nevzuhur bir pax-ol (“pak sol” diye okunur) ile karşı karşıyayız. Adı da “Çağdaş” solmuş… Çoğu kez olduğu gibi bunun haberini de Aksiyon dergisinden aldık. Bu dergide SHP Genel Başkanı Hüseyin Ergün önce ÖDP’ye bir çakıyor: “Dünyayı anlayan değil, sosyalizmin orta çağını devam ettiren bir bakışla politika yaptılar” diyor.  Sonra da çağdaş sol için şöyle bir örnek veriyor: “İspanyol Sosyalist İşçi Partisi’nden Felipe Gonzalez, ‘NATO’ya hayır, Avrupa Topluluğu’na hayır’ diye geldi. İktidar olduktan bir yıl sonra “NATO’ya evet, Avrupa Topluluğu’na evet” dedi... Dünyaya ayak uydurmak böyle bir şey.”
Dünyaya ayak uydurmak adına AB yanı sıra şimdi de NATO’ya ayak uyduran bir solculuk! İlginç tabii. Gerçi o cenahta bu tür şeylere önce “asparagas” deniyor, üç vakit sonra da asparagas dedikleri her şey, oldu da bitti maşallah olmuyor mu?
Velhasıl, Türkiye AB’ye giremeyecek ve ordu da darbe yapmayacak… Yani? Demokrasi gelmeyecek, demokrasi gitmeyecek! İyi de… Varsa niye gelsin, yoksa nasıl gitsin?