Ülkede enflasyon ve işsizlik rekor kırarken muhalefetin sandık ve ittifak tartışmalarına odaklanan hamleleri halkı tribünlere çekti. Son dönem paylaşılan anketler yurttaşın taleplerini görmeyen, halkı atıl durumda bırakan bir muhalefetin kaybedeceğini gösteriyor.

Yurttaş uyardı: Yapay gündemler AKP’ye yarıyor

Mehmet Emin Kurnaz

Artan ekonomik kriz Cumhur İttifakı tabanında erimeye neden olurken iktidar, tüm yatırımını çözülmeyi durdurmak üzerine yaptı. 20 Aralık’ta ortaya atılan kur korumalı TL hesabı yeni bir model olarak sunulsa da enflasyon düşmedi, işsizlik zirve yaptı. İktidarın ‘nasılsa gideceği’ rehavetiyle hareket eden muhalefet, halkın dikkatini sandık ve ittifaklar meselesine çekti.

İttifakların adının değişip değişmeyeceği tartışılırken ‘üçüncü, dördüncü, beşinci ittifak’ gibi tanımlamalar muhalefetin ana gündem maddesi haline getirildi. Yoksullukla boğuşan milyonların temel sorunlarını karşılayacak bir program ise ortaya konulmadı. “Bizi sokağa çekemeyeceksiniz” denilerek sokağın sesi de duymazdan gelindi, sandığı beklemesi öğütlenen halk, adeta tribünlere çekildi.


Yakın döneme kadar paylaşılan neredeyse tüm kamuoyu yoklamalarında iktidarın sürekli oy kaybettiği görüldü. Buna karşılık halkın gündemine temas edemeyen muhalefetin oylarında ise kayda değer bir artış yaşanmadı. Geçtiğimiz hafta anket sonuçlarını yayımlayan Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi’nin (TEAM) aralık ayı raporu da başta muhalefet partileri için dikkat çekici sonuçlar ortaya koydu. Ankete göre AKP’de uzun süredir devam eden erimenin durduğu, oylarının kısmen yükseldiği görüldü.

Seçim odaklı bir tür siyaset mühendisliği

İktidarın tüm yatırımını çözülmeyi önlemek üzerine kurduğu ve bu bağlamda ilk önemli hamlenin aralık ayında geldiğini hatırlatan akademisyen Fatih Yaşlı, “Merkez Bankası ve kamu bankalarının arka kapıdan yaptığı satışlarla döviz kuru dört, beş lira birden aşağı çekildi. Böylelikle, ‘ekonomi bozuk ama düzeltirse yine Erdoğan düzeltir’ şeklinde bir algı yaratılmak istendi” dedi. Son anket sonuçlarına dikkat çeken Yaşlı, “Asgari ücret ve memur/emekli maaş zamları, EYT ve 3600 ek gösterge başlıklarında yapılacak düzenlemeler bunda etkili olmuşa benziyor” değerlendirmesini yaptı.

Akademisyen Onur Alp Yılmaz ise, iktidar partisinin geçici de olsa anketlerdeki yükselişi toplumu yönlendirme kapasitesindeki başarısının yanı sıra muhalefetin de atıllığının bir uzantısı olduğuna dikkat çekti. Muhalefetin ataletini üç alanda gözlemlediğini belirten Yılmaz, muhalefetin toplumsal dönüşümü gözden kaçırdığını, 1970’ler merkez sağı tarzı siyaset yapmaya devam ettiğini ve iktidarın seçmen davranışını etkileme kapasitesini yitirdiği pandemiden asgari ücret zammına kadar geçen süre içinde meseleyi, yalnızca seçim odaklı siyaset mühendisliğine indirgediğini ifade etti.

Halk ‘güçsüz ve Sahipsiz’ bırakıldı

Muhalefetin düzen içi karakteriyle, halka radikal ama gerçekçi bir alternatif sunamadığına, halk açısından ciddi bir seçenek haline gelemediğine vurgu yapan Yaşlı da, “Bütünüyle sandığa indirgenmiş strateji halkta umut ve özgüven yaratmıyor, halk kendisini güçsüz, zayıf ve sahipsiz hissediyor. Hal böyle olunca sokaktan da bir ses yükselmiyor ve bu da kısır döngüye dönüşüyor” değerlendirmesini yaptı. Yaşlı sözlerini şöyle sürdürdü: “Eğer ki gidişata bakılıp buradan gereken dersler çıkarılmazsa, içeride ve dışarıda böylesine sıkışmış durumda olmasına rağmen, iktidar seçime doğru giderken alanını genişletmeye ve yeni oyunlar kurmaya devam edecek, kaybettiği seçmenini kazanma potansiyelini artıracaktır. Ekonomik krizin eninde sonunda iktidarı devirecek yönündeki inanca bel bağlayarak, ne zaman ve hangi koşullarda yapılacağı bilinmeyen seçimi beklemek çok ciddi bir yanılgıdır.”

Çözüme odaklı hamleler atılmalı

Muhalefetin daha çok esnaf ziyaretine odaklandığını hatırlatan Yılmaz ise “Türkiye’nin yüzde 67’si ücretli emek toplumuna dönüşmüşken artık seçmenin sadece yüzde 3,5’unu oluşturan esnafı siyasetin merkezine koyarak bu yüzde 67’lik kesime bir şey söyleyememek hem hesap hatası hem toplumsal dönüşüme körlük hem de 1970’lerin ezberleriyle hareket etmektir” dedi ve muhalefetin önüne koyması gereken öncelikleri şöyle sıraladı:

“Muhalefet, esnek çalışma koşullarını mutlak suretle kaldırmayı vadederek buna yönelik çalışmalar yapmalıdır. ‘İstatistiksel büyüme’nin bu yoz-yozlaşmış düzeni iyiden iyiye kalıcı hâle getirip bir grup azınlığı günden güne zenginleştirirken, geniş kesimleri fakirleştirdiğinin altını çizmeli. Sağlıklı barınma, sağlık hizmetlerine ulaşım, sağlıklı gıdaya ulaşım gibi konularda ne gibi bir asgari standardı ne şekilde sağlayacağını belirtmelidir. Katma değer üreten sanayi sonrası toplumun üretim biçimine dönük bir eğitim sistemi ve bunu destekleyecek bir çalışma düzeni kurgulamalıdır. Türkiye’de sayıları yarım milyonu geçen ve son derece ağır koşullarda çalışan AVM çalışanları ile sayıları 900 bini bulan motokuryelerin çalışma koşullarını nasıl iyileştireceğini ve sosyal güvencelerini nasıl değiştireceğini vurgulamalıdır.”

***

Sosyalistlerin aktif rol üstlenmesi gerekiyor

Siyasi arenada, anketlere göre iktidar bloku ile Meclis muhalefeti arasında kafa kafaya bir durum olduğunu hatırlatan akademisyen Güven Gürkan Öztan, “AKP ve MHP’de oy kaybı olsa da bu kayıp iktidarın kötü performansıyla kıyaslanamayacak kadar yavaş. Millet İttifakı’nın oylarındaki artış da muhalefetin beklediğinin altında seyrediyor. Kararsızlar ve protesto için sandığa gitmeyeceğini beyan edenler ise hatırı sayılır bir seçmen kitlesini oluşturuyor. Bu kitlenin bir bölümü, iktidarın gücü hâlâ elinde tuttuğunu göstermesi durumunda Erdoğan’ın arkasında yeniden saf tutabilir. Ancak Meclis muhalefeti bu gerçeğe gözünü kapamayı tercih ediyor” diyor.

Ekonomiden dış politikaya her başlıkta büyük sorunlar yaşayan iktidar karşısında Meclis muhalefetinin kamuoyu yoklamalarında farkı kendi lehine neden açamadığı sorusu üzerine düşünmek gerektiğine dikkat çeken Öztan, “Bu sarsıcı durumunun arkasında Meclis muhalefetinin tüm siyaseti sandığa sıkıştırma eğilimi yatıyor. İktidarın seçmen desteğini yitirmesini bekleyen, mevcut ekonomik sorunların kendi hanesine doğrudan artı olarak yazacağını düşünen Meclis muhalefeti, toplumsal taleplere yüzünü dönmekten ve kitleleri ilerici bir hatta örgütlemekten kaçınıyor. Yakıcı sorunlarla günübirlik, bütünlükten uzak bir şekilde ilişki kuruyor. Pahalılıktan şikâyet etmek, ülkenin iyi yönetilmediğini söylemek tek başına bir sonuç doğurmuyor, zira bu somut durumu halk zaten deneyimliyor” ifadelerini kullanıyor.

Muhalefetin ittifakları genişletmenin sandığı beklerken yapılabilecek en doğru iş olduğunu düşünerek büyük bir yanılgıya kapıldığına değinen Öztan’ın değerlendirmesi şöyle: “Siyaseti, muhalif liderler ve kurmayları arasındaki görüşme trafiğine indirgiyor. Tabanda fikri ve eylemsel bir ortak yönelişin olanaklarını zorlamıyor. Bu tabloda Millet İttifakı etrafına kümelenmek isteyen sağ partiler politik karşılıklarının ötesinde ittifakta etki sahibi oluyor. Sanıldığının aksine bu durum, muhalefet içi konsolidasyonu sağlamıyor aksine kırılganlığı arttırıyor. Meclis muhalefetinin ana gücü olan CHP ise laiklikten kamuculuğa kadar çok temel başlıklarda “muhalefetin birliğini koruma” gerekçesiyle politika üretmiyor ya da kaçak dövüşmeyi seçiyor.

İktidar ortakları her gün ya fethedilmemiş kurumları ve politik aktörleri ya da yandaş olmayan sanatçıları, aydınları hedef tahtasına koyarak önümüzdeki süreçte nasıl bir yol izleyeceğinin ipuçlarını veriyor. Meclis muhalefeti ise bu tehditlere bütünlüklü bir karşılık vermek yerine tekil olaylar üzerinden gevşek savunma hatları örmeye çalışıyor. Her seferinde de bu savunma deliniyor.

Hal böyle iken, Solun tüm siyaseti Saray’a sıkıştıran iktidara karşı çıkmanın yanı sıra aritmetik hesaplardan kafasını kaldırmayan Meclis muhalefetine de uyarı da bulunması ve önümüzdeki olası risklerin altını çizmesi çok önemli. Toplumsal örgütlenme düzeyini arttıracak ve böylece korku iklimine teslim olunmayacak bir siyasi dalganın yükseltilmesi için sosyalistlerin aktif bir rol üstlenmesi gerekiyor. Ufkunu Meclis muhalefetinin stratejisiyle sınırlamadığı müddetçe bu mümkün…”