Çok iyi bir zamana denk geldi Roger – Pol Droit’nun Filozoflar Neden Yürür? adlı kitabı. Malum, memlekette şimdi 16. gününe giren bir “yürüyüş” var, CHP’nin başlattığı. “Solcudur”, “değildir”, “düzen içidir”, “Kemal Beyin şovudur” türü değerlendirmelere takılmayarak toplumsallığına sırt çevrilmemesi gereken bir “hareket hali” bu. “Hiçbir şey yapılmıyor bari bu olsun” diyerek yaklaşıyor değilim bu yürüyüşe. Pankartlarda talep edilen Adalet’in AKP hükümeti ile AKP Genel Başkanı’ndan gelmeyeceğini bilecek kadar aklım fikrim var, çok şükür. Ama Gezi’den sonra bir türlü eyleme dökülmeyen, gittikçe de çoğaldığına tanık olduğumuz genel memnuniyetsizliğin bu tür bir “aksiyon” yoluyla kitleselleşmesine de karşı çıkamam doğrusu. Tabii ki ayılıp, bayılmış “beklenen gün geldi” türünden bir ruh haline bürünmüş değilim. Sadece bu “hareket hali”nde karşı olunacak “fena” bir şey görmüyorum.

Yürüyüş”e ilişkin bir dolu “değerlendirme” yapılıyor. O nedenle Pol – Droit’nun, Hep Kitap yayınlarından çıkan kitabını okumak daha bir anlamlı oldu benim için. Adından da anlaşılabileceği gibi, bizim malum “yürüyüş” gibilerden değil “tekil” yürüyüşlerden söz ediyor Pol - Droit. Zevkle okudum. Merak kitaplarına düşkünseniz siz de keyif alacaksınız.

Yürüyüş”e ilişkin kimi gözlemlerini dikkat çekici buldum. Ne de olsa Pol-Droit bir felsefeci, o nedenle “derinliği” olan değerlendirmeleri var. “Biz insanoğlu yürüyen yaratıklarız” diyor örneğin. Bu ona ait bir keşif değil elbette ama “konuşma ve düşünme kadar, yürüyüş de insanı tanımlayabilir” deyince bir duruyorsunuz. Pol-Droit’ya göre “insan tüm canlılar arasında bu şekilde yer değiştirebilen tek yaratıktır.” Bu yüzden insanı tanımlayan yürüme, konuşma, akıl yürütme olarak ifade edilen kavramları yan yana sıralamayı uygun bulmuyor. “Bunların muhtemel bütünselliğini incelerken aralarındaki bağlantıları da keşfetmek gerekir” diyor. Bunu o, Diogenes’ten, Montaigne’ye kadar felsefecilerin “yürüyüşleri” için bir yöntem olarak ele alıyor. Ama ben Pol-Droit’nun değerlendirmelerini, tespitlerini “Adalet Yürüyüşü” için söylenmiş gibi düşünmekten pek bir zevk aldım. Şu hoşuma gitti örneğin: “Çünkü görünüşte, yürümek için doğrulmak, bizim türümüz için konuşma ve düşünmeye izin veren bir davranış halini alıyor. Yani insan yürümeye başladığı zaman, aynı zamanda konuşma ve düşünmeye de başlamış oluyor.”

Yani üzerine ölü toprağı serpilmiş bizim “muhalefet” de “yürümeye başlamakla” konuşmaya da düşünmeye de başlamış oldu belki. Kemal Bey ile beraberindekiler uzun bir yol yürüyecekler ama Pol-Droit’nun dediği gibi “İlerleme parkurunun uzunluğu pek önemli değildir. İster üç saniye, ister üç gün sürsün, hareket başlar başlamaz yürüme veya düşünme de başlar. Felsefi düşüncede, seyyahların bir ömür boyu yaptığı gibi büyük ve uzun yolculuklar gerçekleştirerek üzerinde kafa yorulan meseleyi derinleştirmek mümkündür. Her halükarda düşünme ve yürüme birbirine benzer.”

Uzun yürüyüşleri boyunca Kemal Bey ile arkadaşları AKP’nin “Dokunulmazlıkların Kaldırılması” tuzağına nasıl düştüklerini de “düşünmeye” başlamıştır muhtemelen. Bu tür bir Yürüyüş’ün, Enis Berberoğlu’ndan önce tutuklananlar için de yapılabileceğini ama bunu değerlendirememekle hata yaptıklarını da belki.

Bu “yürüyüş” yeterli olmayabilir, pek “devrimci” bulunmayabilir ama Pol-Droit’nun söylediği gibi “insanoğlunun yaptığı yolculuğun bir sonu yoktur. Bir bireyin adımları bir gün durur. Ama diğerlerininki devam eder. İnsanın her bir adımı küçücük, kat edilecek yol ise sonsuzdur.

“İnsanlar en gelişmiş ülkelerde, neredeyse yürümeyi bırakmışlardır. Yürümeye hala devam edenler; zor durumda olanlar, sığınmacılar, sürgünler ve göçmenlerdir” diyor Pol-Droit. Yani her anlamda “adalet” arayanlardır söz ettikleri. Bizim “Yürüyüş”te de kendisini hem de kendi yurdunda, göçmen, sığınmacı, sürgün hisseden kim varsa yürüyor işte, tam 16 gündür.

Sırt çevirmek yerine orda olsak, yürümeye başlayanlara aslında “koşmak” gerektiğini anlatsak.

Fena mı olur?