Trafik kazalarında yaklaşık 10.000 kişi ölüyor, on binlerce insan bir engel bırakacak biçimde yaralanıyor

Trafik kazalarında yaklaşık 10.000 kişi ölüyor, on binlerce insan bir engel bırakacak biçimde yaralanıyor ve toplam 20 milyar TL’lik ekonomik maliyet ortaya çıkıyor. Ölen ya da yaralanan biz veya bizden birisi olmadıkça umursamadığımız sıradan haberlerden birisi… Diğer yandan, arabamızdaki bir küçük çizik için yumruklaşmaya hazırız. Otomobilimizi haftada bir yıkatmayı aksatmaktansa, bir ay duş almamayı tercih edebiliyoruz. Bu arada trafik kazalarında ölenlerin neredeyse yüzde 40’ı yaya, bisikletli veya motosikletli. Buna yanıtımız basit: “Onlar da orada yürümeseydi, bisiklete binmeselerdi, zaten motosiklet çok tehlikeli…”

Yürümenin ne kadar tehlikeli olduğunu fark edip, çocukların yürümesine gönlü razı olmayanlar, köy okullarını ortadan kaldırıp, çocukları ilçe merkezlerinde ya da büyükçe köylerdeki kocaman okullara minibüslerle taşımayı akıl ettiler. Böylece köy çocukları kaloriferli beton ‘ucube’lerde (“canım, çocuklar sobalı sınıflarda mı okusun?”) eğitimlerini sürdürme fırsatı yakaladılar. Kent ile eşitlik sağlanmış oldu.

Terk edilmiş ve çökmeye yüz tutmuş, (bilhassa Ege’de kimisi Rum zamanından kalma) köy ‘ilk mektep’ binalarını gördükçe, öğretmenin köyden çıkmasına yol açan bu değişikliği yadırgarım. ‘Birinci Cumhuriyet projesi’ olarak günümüzün değişim ortamında küçümsenme tehlikesi taşısa da, imamın yanına öğretmeni yerleştirerek uhrevi ile dünyevi arasında bir denge oluşturan köydeki okullaşma sürecinin birçok insanın hayatındaki etkisi pek de fena olmuş gibi gözükmüyor. Bir zamanlar ‘her köye bir okul’ diye bir kampanya var mıydı, yoksa benim kafamdan uydurduğum bir sahte anı mı bilmiyorum…

Köy okullarından yetişip kentlere göç edenler, devletin karar mekanizmalarında yer aldıklarında geride bıraktıklarının anılarından bile kurtulmayı mı arzu ederler? Köy hayatından bıkkınlığın bir işareti mi sayılmalı? Yoksa daha basitçe düşünürsek, yürümeye karşı isteksizlikten mi? Okula yürüyerek gitmek, zor mu geliyor? Yazının başındaki trafik istatistiklerine baktığınızda, yürüyenleri ciddi risklerin beklediğin görebilirsiniz. Ama bu herhalde köy içinde ya da mahalle arasında çok daha düşük bir risk taşıyor. Konuyu yakından incelemiş bir arkadaşıma bakarsak, bu iş ‘servis minibüsçüleri’nin bir organizasyonu. Anadolu’nun dört bir yanında her sabah ve akşam çocukların köyden kasabaya taşınan milyonlarca çocuktan kazanç sağlayanlar var. O sebeple de, artık bir sektör de oluştuğu için bu süreci tersine çevirmek zor. O zaman ‘her köye bir okul’ isteği “referanduma konsun mu, konsun” diyecek kadar yakın geliyor. Bu işi referandum çözer.

Bu arada, okuluna yürümek isteyen çocuklar için yol açmak isteyenlerden otomobil sahibi olanların yapmaya başlamalarını istediğim bir şey var: Gittiğiniz yere otomobille gidip, kapının önünde arabanızdan inip ‘otopark görevlilerine’ araç teslim etme lüksünden vazgeçmeye ne dersiniz? Başka lükslerden vazgeçmenizde de bir sakınca yok, elbette. Her durumda, sizi bir adım bile atmaya üşenir gören çocuklarınızı yürütmeyi başaramayacaksınız.
 
***
 
Problem çocuk hikâyeleri: Ninnisiz kaldık

TV programında konuşan meşhur şarkıcı: Ben çocuğuma ninni mi söyleyeceğim, dandini dandini, nedir öyle? Müthiş sesimden en özel şarkılarımı dinlesin, ona yeter.

Meşhur şarkıcının meşhur kocası:  Evet, evet. Ben de ninniden nefret ederim.

Sunucu: Ninninin modası geçti demek ki.

Bebek:  Modern anne-baba böyle olur. Ben nasıl uyuyacağımı anlayamadım. En iyisi beybitiviye boş boş bakayım, hem bir şey öğrendiğimi sanırlar, hem de beynim dinlenir.
 
***

Yanıltıcı sağlık haberi ödülü için adaylar: Kızamık aşısı konusu

‘Kızamık aşısıyla karartılan hayatlar’ başlığıyla, aşı ile SSPE hastalığı arasında bir ilişki olduğu izlenimini uyandıran Radikal gazetesi habercileri. Kızamık hastalığı geçirenlerde daha sonraki yıllarda görülen çok ciddi bir hastalık olan SSPE ile aşı arasındaki ilişkiyi bu biçimde başlığa koyarak insanlarımızdaki aşı korkusunu alevlendirdikleri için.

Başlık ötesine geçip okuyan nadir okurlardansanız, problemin aşı yapıldığı için değil, aşıda bir hataya (bayat, eksik vs) bağlı olabileceği şeklindeki açıklamaları görebiliyorsunuz. Toplumu SSPE’ye karşı uyarmak amacıyla yapıldığını düşündüğümüz haberde, SSPE’den (daha doğrusu SSPE’ye sebep olan kızamık hastalığından) korunmak için başlıca yol olan aşıyı hastalıktan sorumlu göstermek nasıl bir toplum sağlığı koruma demeyin. Bu arada ‘bayat aşı’ gazeteyi hazırlayanlar için enteresan olabilir; ama ne yazık ki, kızamık aşısının, bayat olmasa bile, yüzde 5 etkisiz kalma, kızamıktan koruyamama olasılığı zaten var.

Bir ilişkili soru: Birkaç yıl önce kızamık aşısının otizme sebep olduğu şeklindeki kanıtsız iddiaları (Amerikan gazetelerinden tercüme edip) başlıklarına taşıyan gazetelere bakıp da aşı yapılmayan çocukların geçirdikleri kızamık sonucunda maruz kaldıkları SSPE riskinin sorumluluğunu basınımızda kim üstleniyor acaba?

[1] Terkedilmiş köy okulları ve yürümekten kaçınma konusuna bu yazının başlığındaki sloganla ve birçok başka fikirle dikkatimi çeken Betül Tanbay’a teşekkürler.