Hayaletlerdik, heyulalar; henüz biçime sokulmamış, sınır tanımayan hayalleri olan havai çocuklar. Metinler tarafından kıskıvrak yakalandık: Yasalar, yönergeler, komutlar, bildirgeler, talimatlar, kanun hükmünde kararnameler. Kim tarafından yazılırsa yazılsın her metin, henüz mevcut olmayan hayali bir okura seslenir; her metin hayalet avcısıdır. Yakaladığını, ete kemiğe bürünmüş bedenlere dönüştürüp sözcüklerden ördüğü kafeslerin içine yerleştirir. Sadece hayaletleri değil, hayalleri de kapatan metinler var. Hayallerimiz market raflarında tutsak. Hayal ettiklerimizi satın aldıkça ya da satın almayı hayal ettikçe metne daha fazla gömüldük. Peşine düştüğümüz ve bizden hep kaçan hayallerimizin çizgisi, ufuk giderek flulaştı; uzağı göremiyoruz artık. Ufuk çizgisi diye camları belledik. Ütopya, camların ötesinde: Hayallerimizi süsleyen albenili nesneler. İster doğaya kaçın, ister içinize, hayalleriniz ile aranızda ya ekran camı ya da vitrin camı var. Metnin dışına çıkmaya çabalayan, ama durmadan camlara çarpan sinekler gibi, biteviye mızmızlanıyoruz.

Örnek okurlarız, bizleri metin yarattı ve metne sadık kaldığımız için okuma bayramında kırmızı kurdele taktılar yakamıza. “Metinle yaratılan, onun içinde hapsolmuş kimseler olarak örnek okurlar, metnin onlara verdiği özgürlük oranında özgürlükten yararlanabilirler” (Eco, Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti, Can). Kırmızı kurdele, özgürlüğün kanayan yarasıdır; kafeslerin içinde için için kanayan. Dışarıyı özlüyoruz; çok girişli ve çok çıkışlı metinleri, metinler arasında özgürce dolaşanları, karşılaştıkları öteki bedenlerle olmadık bağlantılar icat edenleri hatırlatıkça, kurdele daha fazla kanayacaklar. Bir yolunu bulup metnin dışına çıkmalı; açık havada dolaşmak. Yeryüzünün öteki bedenleriyle ilişkiler kurduğumuzda, metni yanlış okuduk diye azar işitiyoruz. “Oyunun kuralları vardır ve örnek okur oyunda kalmayı bilen kimsedir” (Eco). Oyunun kurallarını despot belirliyor, örnek yazar o. Olur ha, kurallara uymadınız ve metin dışı bağlantılar kurdunuz, örnek yazarın hışmına uğrayacaksınız.

“Oysa örnek yazar bizimle sevgi dolu bir biçimde (ya da buyurganlıkla veya aldatıcı bir biçimde) konuşan, bizi yanında isteyen bir sestir ve bu ses anlatısal strateji olarak, her adımda bize iletilen ve örnek okur olmaya karar verdiğimizde, uymamız gereken talimatlar bütünü olarak kendini gösterir” (Eco). Örnek okur olmaya biz mi karar verdik, yoksa içine doğduğumuz ya da bizi doğuran metnin kararı mıydı? Metne yakalanmayacaktık; oldu bir kere, yakalandık. Metnin duvarlarında çınlayan despotun sesini her işittiğimizde, uymamız gereken talimatlar bütününü hatırlıyoruz: “Sakın metni yanlış okumayın, yoksa size sınıfta tek ayak üzerinde durma cezası veririm”. Despotun sesi içimize o kadar işlemiş ki, metinden sıdkımız sıyrıldığı halde birden kendimizi metni savunurken bulabiliyoruz. Sanki varlığımız metne bağlı. Metin biziz. Ve “varlığım varlığına armağan olsun” diyebiliyoruz. Bazen öyle oluyor ki kurtuluşumuz için savaştığımızı sanıyoruz, ama Spinoza’nın dediği gibi, aslında köleliliğimiz için savaşıyoruz.

Uzayda başıboş dolaşan gaz ve toz bulutlarıydık. Metinsel tuzaklarla düzenli, kurallı, yasalı mikro kozmozlar yarattılar bizden; genetik metinler (genotip) ile kültürel/politik metinlerin (fenotip) bir karışımı. Genotipimizi biz belirleyemiyoruz, ama fenotipimiz başka türlü de olabilirdi; çok girişli ve çok çıkışlı, özgürlükçü bir metnin içine yerleşebilirdik. Despot bizi can evimizden yakaladı; soya sopa o kadar düşkünüz ki köken deyince akan sular durur. Kişisel ve toplumsal tarihimizi tek bir kökenden türetmek, hayali genetik kökenler ile soyağaçları yaratmak çok hoşumuza gidiyor. Despot da metnini, yani örnek okurunu, genetik bir şifreye göre kodlamıştır: “Örnek okurların yetkisi, metnin onlara aktardığı genetik şifrenin türünce belirlenir” (Eco). Aktarılan şifrenin türü faşizmdir, örnek okur ise faşizm ile yetkilendirilmiştir. Metnin içinde noktalama işaretleri olmak. Paul Klee ne demişti? “Çizgi, yürüyüşe çıkmış noktadır”. Çizgiler metinden kaçabilir ve kesiştiklerinde, metne rağmen özgürlükçü ilişki ağları yaratabilirler. Metni terk edip yürüyüşe çıkmanın zamanı gelmedi mi?