Bir yaz mevsiminin ilk yirmi beş gününü değişik mevsim koşulları içinde (yağmur, dolu, sis, yakıcı güneş, bunaltıcı sıcaklar) yürüyerek geçiren bir siyasi lider, en önce büyük bir saygı uyandırır.

Bütün siyasi yansımalarını bir yana bıraksak dahi Ankara-İstanbul arasındaki 430 kilometrenin her santimetresini adımlamış bir uzun yol yürüyüşçüsü, birincilik kürsüsünü ve madalyasını fazlasıyla hak eder.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhuriyet tarihinde -şimdiye kadar- hiçbir siyasi parti liderinin yapmadığı bu eyleminin sadece adı pek çok şeyi değiştirdi: ADALET YÜRÜYÜŞÜ!

Kılıçdaroğlu’nun karşıtları yürüyüş ile ilgili her şeyi söylediler. Bir tek “Türkiye’de adalet vardır” diyemediler.
Yürüyüş boyunca Türkiye’de adaletin hava kadar su kadar ihtiyaç hissedilen bir kavram olduğu daha iyi anlaşıldı. Ülkede yirmi beş gün, gündemi ADALET YÜRÜYÜŞÜ oluşturdu. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da ilgiyle izlendi.
ADALET YÜRÜYÜŞÜ çok büyük bir kapsama alanı yarattı.

Siyasi görüş, inanç, etnik yapı, mesleki farklılıklar, bölge, şehir, köy, kasaba, sahil bandı, dağlık yöre farkı gözetmeden herkesten ve her kesimden takdir aldı.

ADALET YÜRÜYÜŞÜ’ne üç lider karşı çıktı: Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli ve Doğu Perinçek!
Başta Başbakan Binali Yıldırım olmak üzere bakanlar kurulu üyeleri de değişik zamanlarda tepki verdiler. Ama bunların hiç biri lider değildi. O yüzden fazlaca dikkate alınmadı.

Binali Bey’in “Hızlı trene binsinler” ya da “yürüyüş iyi oldu, bizim yaptığımız yolları görüyorlar” tarzındaki sözleriyse; ilkokulda ip atlayan kızların oyunlarını bozan haşarı çocukların marifetleri tadından öteye gidemedi. Zaten ciddiye de alınmadı.

Yürüyüş ADALET arayışı dışında da iktidarın paradigmalarını parçalayıp kenara attı. Bunların başında Tayyip Erdoğan’ın siyasete atıldığının ilk yıllarından itibaren büyük kabul gören “Halk Adamı” olma iddiası büyük ölçüde Kılıçdaroğlu ile yer değiştirdi.

Bir yanda 1150 -bin yüz elli- odalı konutunda yaşayan, karayolu ile ulaşacağı her yere zırhlı otomobili ve elliyi aşkın koruma aracıyla giden, vardığı bölgenin bütün çatılarında, teraslarında yerleştirilmiş uzun namlulu güvenlik ordusu ile dolaşan bir lider varken; diğer yanda halkın arasında ve halkla birlikte yirmi beş gün yürüyerek ilerleyen muhalefet lideri büyük bir açı farkı yarattı.

ADALET YÜRÜYÜŞÜ’nün dili, mesajları, ifade ediş tarzı da çok önemliydi. Kemal Kılıçdaroğlu partisiz kimliğiyle herkes için adalet istediğini son derece barışçıl ve yumuşak bir şekilde ifade etti.

Karşı çıkanlar ise çok sert ama içi boş iddialarla saldırı dili kullandılar. Yürüyüşe muhaliflerin ifade biçimlerinin zirvesini “Düzce gübre eylemi” oluşturdu. Yürüyüş karşıtlarının logosu olarak, “damperli b.k kamyonu” kaldı akıllarda… Bu eylem en çok iktidar partisine oy vermiş kitle üzerinde etki yaptı, “bu kadar da olmaz artık” dedirtti.

Damperli demokratik tepki eylemi Kılıçdaroğlu’nun arkasından yürüyenleri çoğalttı. Adaleti getirecek adam fikriyatını güçlendirdi.

Kılıçdaroğlu’nun barışçıl dili, bir anlamda Portekiz boğa güreşlerini anımsattı. Portekiz’de matadorlar kılıç ve pelerin kullanmıyorlar. Gövdelerini kalın bir zırh ile kuşatıp karşıdan gelen boğayı bekliyorlar. Boğa en öndeki matadora saldırdığında o geri geri giderek boğanın darbesini azaltıyor. Sonra da boynuzlarının altından kollarını geçiriyor. İşte o anda arkasındaki diğer matadorlar hızla birbirlerine sarılıyorlar. Boğa başını salladığında birbirine kenetlenmiş on beş kişilik insan tırtılını dağıtmak için boşuna uğraşıyor. Tabii burada esas görev boğayı boynuzlarından yakalayan birinci matadorda… O bırakırsa arkası dağılıyor, güreşi boğa kazanıyor. Ama güçlü bir birinci matador olduğunda boğanın hiç şansı yok.

Kılıçdaroğlu ADALET YÜRÜYÜŞÜ’nde güven veren birinci matador oldu!