MEB’ in salgının başladığı günden bugüne sürdürdüğü algı kampanyası devam ediyor. Milli Eğitim Bakanı’nın kameraların karşısına geçerek aşı olduğu görüntüler paylaşıldı. Milli Eğitim Bakanı’nın aşı olma görüntülerinin paylaşıldığı saatlerde ise yüz yüze eğitime başlayan veya başlayacak olan eğitim emekçileri “Covid-19 pandemik aşılaması için belirlenen grupta değilsiniz. Aşılama için Bakanlığımızın belirlediği öncelik sıralaması göz önünde bulundurularak durumunuz günlük değerlendirmelerle güncellenebilecektir” mesajı ile karşılaştı.

Önceliğin, tercihin eğitim emekçilerinin, öğrencilerimizin haklarından yana olmadığı gerçekliğini salgının başından bugüne yaşıyoruz. Karşılaştığımız bu mesajla bu gerçeklik bir kez daha teyit edilmiş oldu. Siyasi iktidar açısından öncelik her zaman emekçilerin, halkın değil bakanların, “devlet büyükleri”nin, sermayenindi ve bu ideolojik tercih devam ettiriliyor.

Dünya genelinde ve Türkiye’de okulların açılması ve sınavlarla ilgili yürütülen tartışmalar siyaseten yapılan tercihler üzerinden sürüyor. Bir tarafta sermayenin ve siyasal iktidarların çıkarlarını, argümanlarını savunanların ortaya koyduğu bir hat; diğer tarafta da eğitimin temel bir hak olduğunu ve haklar ve eşitlik düzleminde gerçekleşmesi gerektiğini savunanların mücadeleyi sürdürdüğü bir hat var.

Bu tartışma asla basit, teknik bir mesele düzleminde sürdürülemez. Okulların açılması, uzaktan eğitim, sınavlar ile ilgili kurulan hat,eylemler tarafımızı net olarak deklare eden politik bir mücadeledir.

Okulların açılmasında esas alınması gereken çocuğun üstün yararı, eğitim emekçilerinin, öğrencilerimizin, halkın sağlık hakkıdır. Çocukların eğitim hakkı aracılığıyla geleceklerine dair kendi hikâyelerini yazma olanağına kavuştuğu ve gerekli koşulların sağlandığı durumda yüz yüze eğitim başlamalıdır. “Okullar açılmazsa siyasal iktidarın salgınla mücadelede başarısızlığı tartışması artabilir, kısa süreliğine de olsa okulları açalım, aşılama başlatıldı algısını yaygınlaştıralım sonrasında önlemlere dikkat edilmedi, okulları tekrar kapatmak zorunda kaldık, diyelim” yaklaşımı üzerinden atılan her adım başta alarm veren Doğu Karadeniz olmak üzere ülkenin her yerinde salgın yayılımını daha da artıracak ve okullar tekrar kapatılacaktır.

Yüz yüze eğitim ve sınavlar tartışması siyasi iktidarın beka meselesi ile birlikte aynı zamanda salgında dahi “çarkların dönmesi” meselesidir. Eğitim alanı Türkiye nüfusunun üçte biri kadar bir kesimi ve alanın genişliği açısından tüm ülkeyi etkiliyor. Bir tarafta sermaye, özel öğretim kurumları patronları, diğer tarafta emekçiler, öğrenciler, halkın sağlık hakkı var. Tartışmayı teknik bir mesele üzerinden değerlendiren her yaklaşım siyasal iktidarın bekası ve sermayenin gereksinimi üzerinden yaratılmaya çalışılan inşayı güçlendiriyor, sorunları, eşitsizliği daha da artırıyor.

Sınav ve yüz yüze eğitim tartışması siyasi iktidar açısından aynı bakış açısıyla sürdürülüyor. Türkiye’ de eğitim sistemi eşitsizliğin devamı üzerine kurulduğu, sınav merkezli bir omurga üzerine inşa edildiği için sınavı çıkardığınızda özel okula, dershaneye, özel derse, test kitaplarına ihtiyaç kalmıyor, özetle bütün sistem çöküyor.

Eğitim mücadelesi gelecek mücadelesidir. Ve dünyada salgının başından bugüne eylemlerle, grevlerle sesini, mücadelesini yükselten tüm eğitim emekçilerinin talepleri net ve açıktır.

Bilim insanlarının uyarıları doğrultusunda acil kapanma, kamusal önlemler, yüksek etkinliği olan bir aşıyla herkesin hızla aşılanması, test sayısının artırılması gerekiyor. Okullarda gerekli önlemlerin alınması, yeterli öğretmen atamasının yapılması için ek bütçe, kaynak ayrılması ise bir zorunluluk…

Başta vakaların arttığı iller olmak üzere; gerekli koşullar sağlanıncaya yüz yüze eğitim kararları ertelenmeli, sınavlar iptal edilmelidir.

Ve tüm “karar alıcılar” çok iyi bilmelidir ki; söz konusu olan sağlığımız, haklarımız ve öğrencilerimizin eğitim hakkı olduğunda eğitim emekçilerinin mücadele ederek kazandığı hakları vardır.