MEB açıkladı. “Tam zamanlı ve tüm kademelerde yüz yüze eğitime hazırız.”

“Senaryo ne olursa olsun her şeye hazırlıklıyız. Şartlar uygun olsun, yarın başlarız” ve benzeri cümleler o kadar tanıdık ki…

Eğitimde salgının yönetimi ilk günden bugüne bilinmezlik üzerine kurulu. Bu bilinmezlik ise siyasi iktidarın ve sermayenin ihtiyaçları üzerine kurulan, inşa edilen bir hat. Gerçekte olmayanın var olduğu algısı yaratılmaya çalışılıyor.


MEB okulların tüm kademelerde tam zamanlı olarak açılacağını açıklıyor ancak kalabalık okullarda, sınıflarda bunun nasıl olacağına ilişkin belirsizlik sürüyor. Sağlık Bakanı delta varyantından korunmak için fiziksel mesafenin 1,5 metre değil, 2 metre olması gerektiğini açıklıyor. Tam zamanlı eğitimde başta kalabalık sınıflar, okullar olmak üzere fiziksel mesafe nasıl korunacak? Yanıt yok.

MEB; “çözüm” olarak ikili eğitimi açıklıyor. Milli Eğitim Bakanı “Gerek duyulması hâlinde ikili eğitime geçilmesine ilişkin sürecin okulun fiziki kapasitesi ve mevcuduna göre il ve okul yönetimlerince düzenleneceğini” söylüyor. Dinlenme, beslenme, ulaşım açısından öğrenciler, eğitim emekçileri ciddi sorunlarla karşı karşıya bırakılıyor. Tek çözüm ise ek derslik ve öğretmen ataması… Ek derslikler hazır mı, yeterli öğretmen ataması yapılacak mı? Yanıt yok.

19 Ağustos 2021 tarihinde gerçekleşen Kabine Toplantısı’nın ardından “Okullarda 6 Eylül’de yüz yüze eğitimin başlamasıyla birlikte öğrencilerle irtibatlı ancak henüz aşı olmamış öğretmen ve diğer personelin haftada en az 2 defa PCR testi yaptırmasını isteyeceğiz. Aynı şekilde aşı olmayan üniversite öğrencilerimizin ve üniversite çalışanlarının da düzenli PCR testi yaptırmalarını talep edeceğiz” açıklaması yapıldı. Ancak Sağlık Bakanlığı Bilimsel Danışma Kurulu tarafından hazırlanan Covid-19-19 rehberi “Vaka takip algoritmasına göre semptomu olan yani Covid-19-19 olası vaka tanımına uyan hastalarda PCR testi ücretsiz yapılmaktadır. Olası vaka tanımı haricinde ücretsiz test yapılmamaktadır” maddesi ile ilgili yeni bir düzenleme yapılmadı.

Dr. Ergün Demir ve Dr. Güray Kılıç “...PCR test zorunluluğunun bir dizi sakıncası yanında uygulanabilir de olmadığı, hızlıca PCR borsasının/piyasasının oluşacağı, hatta ‘sahte’ testlerin temin edilme olasılığının olduğu, PCR maliyetinin ülkeye getireceği maddi yükün aşıdan çok daha yüksek olmasının yanı sıra test sonuçlarının geç çıkmasının yaratacağı olumsuz sonuçları da olacağı” noktasında uyarıyor. Okulların açılmasına sayılı günler kalmasına rağmen yetkililerin hâlâ kapsamlı bir program hazırlamadıklarını, özellikle toplum hareketliliğinin artacağı güz aylarında salgının ulaşacağı düzeyi de düşünerek bir an önce kapsamlı bir program açıklanması gerektiğini açıklıyorlar. “Okulların tüm eğitim bileşenlerinin ve 12 yaş üstü öğrencilerin aşılarının tamamlanarak ve halk sağlığı önlemleri alınarak açılması gereklidir. Havalandırma, sınıfı düzeni, ders saatleri, teneffüslerin süreleri teması olabilecek kadar azaltarak gerçekleştirilmeli, personel eksikliği giderilmelidir. Ayrıca okulların temizlik, hijyen malzemeleri karşılanmalı, öğrencilere maske ve hızlı test tanı kitleri ücretsiz verilmelidir” diyerek yapılması gerekenleri adım adım ifade ediyorlar.

Kapsamlı bir program hazırlandı mı, yaşanılacak tüm sorunlara yönelik bir hazırlık, önlem var mı? Yanıt yok.

“Covid-19-19 Salgınında Okullarda Alınması Gereken Önlemler Rehberi” yayımlandı. Rehberi hazırlayan kişi veya kişilerin okulların gerçekliğinden ne kadar kopuk olduğunun göstergesi aynı zamanda bu rehber… Örneğin; “Okul giriş ve çıkış saatleri değiştirilemiyorsa, ders başlangıç zamanları ve ders araları farklı sınıf öğrencilerinin bir araya gelmesini en aza indirecek şekilde planlanmalıdır” maddesi rehberde yer alıyor. Bu maddeyi hazırlayan/lar bir ders çizelgesi/programı bilgisine dahi sahip olmadan bu maddeyi yazabiliyor. Var olan programa/çizelgeye rağmen bu madde nasıl gerçekleştirilecek? Yanıt yok.
23 Ağustos’ ta özel okullarda telafi eğitimi başladı. Salgında özel okullarla kamu okulları arasındaki eşitsizlik daha da arttı. Ancak eşitsizlik bu denli derinleşmesine rağmen bu konuda da MEB’ in tek bir açıklaması dahi yok. Kamu okullarında telafi olacak mı? Telafi eğitimi için bütçe ayrılacak mı? Öğrenme kayıpları nasıl tespit edilecek? Öğrenme kayıplarını içeren bir müfredat uygulanacak mı? Öğretmenlere destek sağlanacak mı? Öğrenme kayıplarının giderilmesinde kullanılacak eğitim araçları oluşturulacak mı? Yanıt yok.

Salgında bir kez daha eğitim emekçileri, veliler, öğrenciler sorulara yanıt bulmakla, sorunlarla baş başa bırakıldı. Ancak bu bilinmezlik de “hazırlıksızlık” da politik bir tercih… Gerekli önlemlerin alınmadığı, hazırlıkların yapılmadığı her koşulda eğitimin piyasalaştırılması, “çocuk işçiliği”nin yaygınlaşması, çocukların, gençlerin yoksulluğun yarattığı “çaresizlik”le cemaatlere, tarikatlara mecbur bırakılması hattı kesintisiz devam ettiriliyor.