“Mutki İlçesi Surumluluk alanında 08.09.1999 günü Meydana gelen silahlı çatışma neticesinde Ölü ele geçirilen ve Kimliği tespit edilemeyen

“Mutki İlçesi Surumluluk alanında 08.09.1999 günü Meydana gelen silahlı çatışma neticesinde Ölü ele geçirilen ve Kimliği tespit edilemeyen P.K.K örgütü mensuplarından 2 Terörist ait C. Savcılığının tarafımıza teslim ettiği cesetler Belediyeye ait Hidromak Kazıyıcı aracı ile xxxxxx Kavakbaşı Yolu üzerinde müsait bir yerde tarafımızıdan  kazılarak gömülmüştür.”

9 Eylül 1999 tarihli “Tutanak” aynen böyle.

Defin Ruhsatı’na göre çatışma 8 Eylül günü yaşanmış.

Aynı gün “ölü muayene ve otopsi işlemi” de yapılmış.

Operasyonun hava kararıncaya kadar sürmesi nedeniyle arazi arama ve tarama çalışması ertesi güne kalmış.

“11 adet pkk terör örgütü mensubuna ait ceset” Jandarma Bölük Komutanlığı’nın helikopter alanına getirilmiş.

Onların “ölü muayene ve otopsi işlemleri” de aynı gün gerçekleşmiş… Sonra onlar da Kavakbaşı Yolu üzerinde “müsait bir yere” gömülmüşler.

***

Her iki Defin Ruhsatı’nda kimlik tespiti için fotoğraf çekildiği yazılmış.

17 Eylül 1999’daki çatışmada öldürülen iki PKK’lıyla ilgili ise böyle bir bilgi yok. Onların kimlik tespiti “eşkal tayini suretiyle” yapılmış.

“Otopsi işlemleri” de şüpheli gözüküyor, zaten.

Gerçek bir otopsi yerine sadece harici muayeneyle yetinilmiş gibi… Kazılarda çıkarılan cesetlerin elbiseli olması da onu gösteriyor.

İşin asıl garibi…

Cesetler çatışma bölgesinden alınıp Bölük Komutanlığı’na kadar getirildiğine göre…

Neden mezarlığa değil de, “müsait bir yere” (burada yol kenarındaki çöplük oluyor “müsait bir yer”)...

Üstelik neden ayrı ayrı değil de topluca gömüldükleri.

Ölüye saygı bir yana cesetler bile cezalandırılmak istenmiş, sanki.

***

Siirt’te, şehrin hemen bitişiğindeki Newala Kasaba, Kasaplar Deresi bölgesi.

Eskiden şehrin dışındaymış… Çöplük olarak kullanılırmış.

İHD Diyarbakır Şubesi’nin Rapor’unda çoğu PKK militanı 73 kişinin gömülü olduğu belirtilmiş… “Daha fazla olabileceği yönünde bilgiler var.” diye de not düşülmüş.

Gerçekten de…

Bize söylenen 250’ye yakın insanın gömülü olduğu.

Şehir Kasaplar Deresi’ne kadar genişleyince önce toprakla kapatılıp sonra bir de yol geçirilmiş üzerinden… Yakınına da bir polis okulu yapılmış!..

Siirt’e girişimizden çıkışımıza kadar polisler tarafından bir sivil bir de akrep tabir edilen araçla takip edilip kameraya da alındık, bu arada.

“Güvenliğimiz için”miş!..

Öyle dediler.

***

Kozluk’taki toplu mezarın öyküsü daha farklıydı.

1993’teki bir çatışmada öldürülen 11 PKK’lıyı askerler gömüp gitmişler… Köylüler çıkarıp dini törenle tekrar gömmüşler...

Etrafını da taşlarla çevirip “ziyaret yeri”ne dönüştürmüşler, sonra.

***

Adli Tıp’tan ölümlere ve cesetlere aşinayımdır da…

Son gördüğüm “manzara” çok kötü etkiledi, doğrusu.

Diyarbakır Hazro’dan geçip toprak köy yolundan yirmi kilometre kadar ilerledik… Araçlardan inip kırk dakika kadar da yürüdük.

Silvan’ın Erkenç Köyü kırsalıymış geldiğimiz yer… Aşağısında Goderne Irmağı’nın aktığı, dik yamaçlı, kayalık bir bölge.

1990’larda, gene… 14 PKK’lı öldürülmüş, bölgede.

Kayaların altında, çalı diplerinde, yaprakların arasında kafatasları, kemikler, elbise parçaları…

Topuk kısmı basılı, bağcıkları çözülmemiş, “New Wave” markaydı sanırım, spor bir ayakkabı…

Nasıl olmuşsa bir kayanın yan yüzüne yapışmış yarım bir kafatası daha.

Öldürüldükleri gibi bırakılmışlar… Çürüdükten sonra köylüler tarafından yarı gömülmüş gibiydiler.

***

Benim gördüklerim, gördüklerimden aktarabileceklerim bu kadar, şimdilik.

Bir işe yarar mı bilmem ama…

Dönüp hayata, insana, kardeşliğe, adalete, barışa dair bir şeyler okumam gerekiyor, müsaadenizle.