Şurada dursun denilen kadınların bazıları durmadı. Bilimsel donanımları ile bu tezlere karşı çıktı. Harvard mezunu ödüllü psikolog Naomi Weisstein, tıbbın ve psikolojinin kadını yeniden inşa etmesine karşı çıktığı 1968 yılında yayımlanan “Kinder, Küche, Kirche/Çocuk, Mutfak, Kilise” makalesinde, çağdaşı bilim erkeklerinin gerçek kadın doğası mitlerine bir cevap yazdı.

Yüzlerce Yıldır Uğraşıyorlardı: Sonunda ideal kadın formülü bulundu!

16. yüzyıl Almanya 5K :
(Kinder, Küche, Kirche, Keller, Kleider / Çocuk, Mutfak, Kilise, Bodrum, Giysi ) Almanya’da kökeni 16. yüzyıla dayandığı söylenen, ideal kadını tanımlayan slogan. Ancak, 1930’lu yıllarda Nazi Almanya’sında daha çok kullanılır olmuş ve devlet politikası olarak benimsenmiştir. Kısaca 3K Kinder, Küche, Kirche diye kullanılır.

1900’lü yıllar Amerika 4F:
(Food, Fashion, Furniture, Family / Yemek, Moda, Dekorasyon, Aile) Amerika’da kadınların medyada çalışmaya başladıkları dönemlerde çalışma alanı olarak sunulan konuları formüle eden slogan. Kadınların ait olduğu bölge, Pink Ghetto-Pink Topics- Pembe Konular

Yıl 2020 - Türkiye: Milli Eğitim Bakanlığı izni ile okullarda dağıtılan Ensar Vakfı, ‘Ahlak’ kitabının arka kapağından:

“Bir kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, iffetini korur, bir de kocasına itaat ederse, ona ‘Haydi cennetin hangi kapısından istersen gir’ denilir”

Neredeyse yüz yıl önce tamamlanmış tartışmaya geri dönüyoruz.

Yüzyıllar boyunca, 'kadın nedir' sorusuna kolay cevaplar arayan erkekler çeşitli buluşlara imza atmıştır. Erkeklerin düşünmeden duramadığı ‘kadın’, hep bedeni ile öne çıkarılmış, amaçlı olarak üretilen özellikleri ise; her zaman kadını kısıtlamak, hayattan soyutlamak, akıl dışına, bilim dışına itmek, ev içine, üremeye hapsetmek için bahane olarak kullanılmıştır. Kadın bedeni üzerindeki bu tartışmalar Aristoteles’ten bugüne hep aynı minval üzerine sürmektedir:

“Aristoteles’in ve Galenos’un ileri sürdüğü gibi dişi, eksik ve alt konumda bir erkek miydi, dişinin cinsel organları ters yüz edilmiş erkek organları mıydı?

Yoksa o tekil organa, anneliğin ve histeri ‘öfkelerinin’ kaynağı uterusa sahip, tam oluşmuş fiziksel bir varlık mıydı?”

Kimi zaman tıp, kimi zaman din bu tartışmayı aranılan bahanelere göre yönlendirdi. On sekizinci yüzyıl sonunda ise kadın tanımında ne yazık ki bugün de süren uzlaşmaya varıldı. Sonuçta ‘kadın’ da erkekler gibi bir yaratıktı ve ailenin ihtiyacına yetecek kadar da eğitim alabilir denildi:

“...kendi organlarıyla eksiksiz, azgın olmaktan çok kırılgan, kocasına şirin bir arkadaş ve çocuklarına iyi bir anne olacak kadar eğitimli...”

Rönesans tıbbı da, bir lütufta bulunup, “... doğurmak amacıyla yaratılan bir vücut nasıl ihmal edilebilir ya da hor görülebilir?” diye sormuştu. Kadın bedeni, ‘esas’ olan erkek bedeni ile birlikte ele alınıyordu ve bu yaklaşıma göre kadın bedeni “erkeğin tersi” idi, eksik ve kusurluydu. Kadının fizyolojisi; erkeklerin kadın ve kadın mizacı hakkında “kötü” dedikleri her şeyin kaynağıydı. Tıp, anatomi ve fizyoloji bilimi, bu kötülükleri kanıtlamaya çabalayan ve sadece üreme odaklı çalışmalarla yürüyordu. Ancak Tanrı’nın ya da doğanın “büyük eserine hayran” olan görüşler, “doğa hiç bir şeyi boşuna yapmaz” yaklaşımı ile – A. Laurens’in kitabında (1646) - “...doğa tarafından oluşturulan ve gerekli bir yaratık...” görüşü ile madem Allah yaratmış, O da şurada dursun bari diye varlığımız kabul edildi.

Şurada dursun denilen kadınların bazıları durmadı. Bilimsel donanımları ile bu tezlere karşı çıktı. Harvard mezunu ödüllü psikolog Naomi Weisstein, tıbbın ve psikolojinin kadını yeniden inşa etmesine karşı çıktığı 1968 yılında yayımlanan “Kinder, Küche, Kirche / Çocuk, Mutfak, Kilise” makalesinde, çağdaşı bilim erkeklerinin gerçek kadın doğası mitlerine bir cevap yazdı. Makalede, Freud da dahil olmak üzere, bir şekilde uydurulmuş mitler üzerinden kadının tanımlanmaya çalışıldığını, oysa bu mitleri destekleyecek hiç bir kanıtın olmadığını ve psikiyatrinin bunu bilmesinin mümkün olmadığını söylüyor.

yuzlerce-yildir-ugrasiyorlardi-sonunda-ideal-kadin-formulu-bulundu-698067-1.
Testler, belirli bir yaşa kadar kız ve erkek çocuklar arasında, entelektüel yetenekler bakımından hiç bir fark olmadığını gösteriyor. Bazı kadınlar da; bu “belirli yaştan sonra daha fazla akıllı olmana gerek yok” mesaj ve uyarısını dinlemiyor.


Oysa 60’lı yıllarda Harvard, Şikago Üniversitesi gibi, bilime yön veren üniversitelerin bilim erkekleri, kadınların gerçek doğası konusunda anlaşmaya varmış görünüyor. Biri, 1964 yılında; “...kadınların; iyi bir bilim insanı ya da mühendis olmayı istemekle birlikte, öncelikle ve en çok da bir erkekle birlikteliği ve anne olmayı istediklerini kabul ederek başlamalıyız...” diyor. Üstelik de bunu 1964 yılında, Amerika’nın önde gelen bir üniversitesinin, kadınların bilim ve mühendislik alanlarında çalışmaları konulu “MIT Symposium on American Women in Science and Engineering” sempozyumunda söylüyor. Bir diğeri kadının kimliğinin; çekiciliği oranında ve yuva kurmak için ne tür bir erkek arayışında olduğuna göre şekilleneceğini söylüyor. Bir kısmı da kadınların, “bakan-besleyen” doğaları ile ailenin ve toplumun iyiliği için var oldukça, hem toplumun hem kendilerinin doyumlu ve mutlu bir hayat yaşayacağını öne sürüyor. Konularında saygın bu bilim erkeklerinin uzlaştığı ortak nokta; kadının, aile ve yuva içinde, erkeğin eşi ve çocuklarının annesi olarak evinde mutlu olacağı konusunda. Bu; her alandan dışlanıp ev içine kapatılan kadına çeşitli meşgaleler sunacak olan moda, ev, mobilya, kozmetik sektörünün de çok hoşuna giden bir uzlaşma. Erkekler işlerinden sıcak bir yuvaya dönüyor, çocuklar iyi bakılıyor, ticaret kazanıyor. Kadınlar dışında herkes için kazan-kazan durumu.

Bir deneyde; öğretmenlerden sınıfta gelişigüzel bir seçimle “büyük başarı vaat eden” birkaç çocuk belirlemeleri isteniyor. Zaman içinde bu çocukların IQ ve başarılarının diğerlerine göre belirgin bir şekilde arttığı görülüyor. Bu da insan doğasında, 'sosyal beklentilerin', 'nasıl davranmaları gerektiği' bilgisinin önemini gösteriyor. Çocukların başarılarının artması için, öğretmenleri tarafından 'başarılı' çocuklar olarak muamele görmeleri, öğretmenlerinin onlardan 'yüksek başarı' bekliyor olması 'başarılı' olmaları için yetiyor.

Birey, kendisinden bekleneni karşılamak için daha çok çalışıyor. Yüzyıllardır; kadın ve erkeğe zorla giydirilen, öğrenilen toplumsal cinsiyet rolleri gibi.
Kadın, toplumsal cinsiyet inşasında nasıl duygusal, tutarsız, besleyici, bakıcı, akılcı değil sezgisel olarak yapılandırılıyorsa, gerçek hayatta da bu kalıplara uygun olmaya çalışıyor. “Eğer yerlerini bilirlerse, ki bu ev oluyor, kadınlar gerçekten mutlu, sevecen, çocuk gibi ve sevilesi yaratıklar.”(1951, Hacker, H.M. Women as a Minority Group.) Oysa testler, belirli bir yaşa kadar kız ve erkek çocuklar arasında, entelektüel yetenekler bakımından hiçbir fark olmadığını gösteriyor. Bazı kadınlar da; bu 'belirli yaştan sonra daha fazla akıllı olmana gerek yok' mesaj ve uyarısını dinlemiyor. Okuyup böyle makaleler yazmaya kalkışıyor.

Kadınlar okuma yazmayı erkeklerden sonra öğrendi. Başlangıçta bu şansa erişen kadınların okumaları tercih edilen metinler daha çok dini metinlerdi. Ya da 'sohbetini güzelleştirmeye yetecek kadar' edebiyat ve şiir belki. Daha fazlası akıllara zarardı. Fazla okuyan, hele de romanlara kendini kaptıran kadınlar hayal dünyasında yaşayan kadınlar olarak suçlandı. Çok okuyan kadın toplum için tehlikeydi “Okuyan kadın, karı ve anne olarak görevlerini yerine getirmemekteydi. Okumak düşlemekti, dolayısıyla kaçmak, normları ve gelenekleri hiçe saymaktı.” 19. yüzyıl Avrupa’sında bu, kadınların 'okuma öfkesi' olarak tanımlandı ve ciddi tepkilerle karşılandı. Bu görevlerinden bir kaçıştı ve hoş görülemezdi. Bilgili kadın topluma zarardı, bir anomaliydi. 1800’li yılların sonları ile 1900’lü yılların başlarında, ülkemiz de dahil dünyanın bir çok yerinde kadınlar feminizm hareketi ile okul yollarını kadınlara açtı.
Önyargılı cinsiyet kalıpları, kadına ve erkeğe yüklenen toplumsal cinsiyet rolleri içinde, kendin olamadığın, sana biçilmiş kalıplar cenderesinde bir hayat.
Komplo arıyorsanız eğer, işte komplo burada! Kadına şiddet diyorsanız işte şiddet de burada. El birliği ile yaşamı engellenen kadınlar!

“Toplumca yüceltilen ‘cici kız-iyi kadın’ tapınağının art yüzünde, ihtiyaç, duygu ve düşüncelerini başkalarının gelişimi için ertelemiş, öz duygu, ihtiyaç ve isteklerine yabancılaşmış, potansiyel, zeka ve yeteneğinin başkalarını koruma uğruna kullanmamayı özümsemiş, yaşamı engellenmiş bir kadın barınmaktadır.”

KAYNAKÇA:
1 Doğan, S. (2011) Kadınların
Medyası-4: Kadın Gazeteciye İş Var mı? Uçan Süpürge Kadın Haber Sitesi. http://www.ucansupurge.org/turkce/index2.php?Id=1250 (11.11.2013)
2 Davis, Z.N., Farge,A. (2005)
Her Şeye Rağmen Kadın Nedir?. Duby, G.,Perrot, M., Davis, Z.N., Farge, A. (Ed.) Kadınların Tarihi- Cilt III.
İstanbul: Türkiye İş Bankası Kült. Yay.
s. 249-252
3 Weisstein, N. (1994) Kinder, Küche, Kirche as Scientific Jaw: Psychology Constructs the Female. Schneir, M. (edt. & comm.) Feminism In Our Time. New York, Random House. s. 213-228
4 Demarle, M.C.H. (2005) Almanya’da Okuma ve Yazma. Duby, G., Perrot, M., Fraisse, G. (Ed.) Kadınların Tarihi Cilt IV. İstanbul:Türkiye İş Bankası Kült.Yay.
(s. 145, 138-156)
5 Navaro. L. (1996) Tapınağın Öbür Yüzü. İstanbul, Varlık Yay. s. 47