Başarılı bir ülkeyiz. Gün geçmiyor ki başarılarımıza yeni başarılar ekliyoruz. Durmak yok. Hep ileri. Pisliklerimizi halı altına süpürmek konusunda çok başarılıyız mesela. Birisi halıyı kaldırıverecek olsa onu düşman ilan ediyoruz. Erken öten horozlarla, meyve veren ağaçların sonunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bazılarımız yaşadığımız dünyanın yabancısıyız. Her sabah koşar adımlarla yürüyen insanlar arasında kendimize bir yer bulamıyoruz. Daha da kötüsü o insanlardan biri olmak zorunda kalıyoruz belki. Duvarlar arasında, ekran başında, kalabalık bir otobüste... Bir yerlerde geçip gidiyor hayatımız. Kaderimiz her sabah gri binaların arasında hızlı yürüyen o insanların arasına karışıp gidiyor da biz bakakalıyoruz ardından. Yaşamımız hangi tarafa akıyor, biz nereye savruluyoruz, ülke, dünya nereye gidiyor diye düşünmeye halimiz kalmıyor belki. Uykusuzluktan şişmiş gözlerimizi kapayıp geceleri Sait Faik hikâyeleri düşlüyoruz. En azından günün bize ait bırakılmış bu kısmını istediğimiz gibi yaşamak istiyoruz.
Sait Faik hikâyelerinden sabaha hangi ara varıyoruz bilmiyorum ama dinlenmiş bir beyin hemen gerçekleri vuruyor yüzümüze. Hayat çoğu zaman her şeye; bütün yorgunluklarımıza, koşuşturmalarımıza, mutsuzluklarımıza rağmen bir yüzleşme gerektiriyor. Yüzleşmeler için acı çekmeyi bilmek, öğrenmek için sabır ve sabretmeye katlanabilmek için de zamanı ve kendimizi iyi tanımamız gerekiyor. Bir bilgelik gerektiriyor hayat. İnsanın kendisine yapabileceği en büyük kötülüklerden biri kendini cahilliğe mahkûm etmesi, kendi hapishanesinde bütün bir ömür boyu bunun cezasını çekmesi ve aynı zamanda çevresindekileri de cezalandırmasıdır. Bir ülkenin, fakir olmasından öte, cahil insanlarla dolu olmasından daha talihsiz ne olabilir? J.F Kennedy’nin de demiş olduğu gibi: “demokrasilerde bir seçmenin cehaleti bütün halkın güvenliği için tehlikedir.” Bütün bunların yanında bugün konuşmak, yazmak artık kimsenin içinden gelmiyorsa, içinden gelse de içeriye alınmamak için susmak zorunda bırakılıyorsa insanlar, her fırsatta bir ileri demokrasi dersi veriliyorsa bize ne yapmalıyız? «Darbe» ve  «demokrasi » üzerine söyleyecek çok şeyi var bu ülkenin oysa. Gazetecilerimiz yargılanıyor, öğrencilerimiz işkence görüyor, öğretmenlerimiz öldürülüyor. Sanatçılar, çevirmenler, yazarlar; bu ülkenin aydınları ileri demokrasiden payına düşenden fazlasını aldı.
Sağda, solda, ortalarda bir yerde veya çemberin dışındayız. Nerede olursak olalım, haksızlığa karşı söyleyecek sözümüz, akıntıya karşısında seçeceğimiz bir yön, bir duruş var. Olmalı. Siyasi değil insani. Bugün adalet, eşitlik, hak, hukuk gibi şeyler üzerine yeniden düşünüyoruz hepimiz. Geçiş dönemlerimiz bitmiyor. Böyle zamanlarda kelimeler güzel seçilmemiş bile olsalar sessizlikten çok daha anlamlı ve şık duruyorlar oldukları yerde.