Yeni kitabı Herkes Her Şeyin Farkında ile okurla buluşan gazeteci ve yazar Anıl Mert Özsoy, “Öykülerimde yüzleşmek yerine hesap sormaya, erkin kurduğu ‘gerçekliği’ tarumar etmeye niyetliyim” diyor.

Yüzleşmek yerine hesap soruyorum

OĞUZCAN ÜNLÜ

Çağdaş edebiyatımızın dikkat çekici isimlerinden Anıl Mert Özsoy’un geçtiğimiz günlerde yayımlanan “Herkes Her Şeyin Farkında” isimli kitabı toplumsal yönü ağır basan öykülerden oluşuyor. Yazar ezilenlerin yaşadıklarını büyük bir özenle öykülerinde işliyor. “Herkes Her Şeyin Farkında” Özsoy’un 2017’de yayımlanan Korku Yokuş Aşağıydı ismindeki öykü kitabından ve 2018’de yayımlanan “Yeniden Deniz Olmak” adlı çocuk kitabından sonra edebiyatseverlerle buluşan üçüncü kitabı olma özelliğini taşıyor. Anıl Mert Özsoy’la son kitabındaki öyküleri, hafızayı, direnmeyi ve edebiyat dilini konuştuk.

Anıl Mert Özsoy’a ilk olarak neden toplumsal hayata önemli izler bırakmış meseleler üzerine yazdığını sorduk. Özsoy, edebiyatının bir tavır içerdiğinin altını çizerek, “Edebiyatın, toplumla birlikte yürümesi gerektiğini düşünüyorum. Bunca zulüm ve sömürü varken sanatsal perspektifimi kişisel bir mesele üzerinden inşa edemezdim. Meselelerin zorluğunu kabul etmekle birlikte asıl ilgilendiğim nokta gerçeklikle olan bağlantısı oldu. Yarına dair bir hafıza oluşacaksa, bunda ezilenlerden, sömürülenlerden yana bir tavır almak adına bahsi geçen öyküleri yazdım” şeklinde konuştu.

EZENLERİN DEĞİL EZİLENLERİN DÜNYASI

Özsoy yıllardır gazetecilik mesleğini icra eden bir yazar. Bu bağlamda kendisine yüzleşmenin edebiyatında nerede durduğunu sorduk. Yüzleşme yerine hesap sormaya niyetli olduğunu belirten Özsoy, düşüncelerini şöyle aktardı: “Yüzleşme, iktidarın kelimesidir. Öykülerimde yüzleşmek yerine hesap sormaya, erkin kurduğu ‘gerçekliği’ tarumar etmeye niyetliyim. Gazeteci oluşum, toplumsal travmalara daha yakından bakmama, daha geniş düşünmeme olanak sağlasa da mesleki etik gereği tarafsızlığımı koruma noktasında beni zorlayan da bir durum. Oysa ki edebiyatta asıl muradım tam cepheden tavır ve pozisyon almak… Yaşadığımız bu zorbalık çağının bir ürünü olan ve memleketi de ele geçirmeye niyetlenen faşizm insanları susturdu, görmezden gelmeye itti fakat yine de gerçek olanın üzerini örtemiyor. Yaşamın her alanında örgütlenmek, birlikte mücadele etmek bu suskunluğu bitirecek tek yol.”

Herkes Her Şeyin Farkında’da bulunan öykülerin neredeyse hepsinde ‘yol’ karşımıza çıkıyor. Yol kimi zaman göç, kimi zaman sürgün ve kimi zaman hayatta kalma çabası demek. Özsoy’a yolun kendisi için ne anlam ifade ettiğini anlatmasını istedik. Özsoy, “Yol, yazdıklarımda bir noktadan sonra özneye dönüştü. Sizin de söylediğiniz gibi kimi zaman göç, kimi zaman sürgün kimi zaman da hayatta kalma meselesi olarak okunabilir. Buradan kişisel bir teşekkür iletmek istiyorum izninizle… Yazarken, İlkay Akkaya’nın Yol şarkısını defalarca dinledim, ilham oldu çok defa. Eksik olmasın…” diyerek sorumuzu yanıtladı.

YALANI İFŞA ETMENİN BİR YOLU

Bir yanda halkın kendi sorunları ve yaşam çabası, öte yandan egemenlerin ve devletin saldırıları Özsoy’un öykülerinde dikkat çekiyor. İktidarın kendi tarihsel anlatısı var. Buna karşı direnenlerin hafızası ve mücadele birikimi önem kazanıyor. Özsoy’a öykülerinde hafızayı nasıl ele almaya çalıştığını sorduk. Özsoy sorumuza şu şekilde cevap verdi: “Hafıza, yazdıklarımdaki en önemli nokta. İktidarın yazdığı ‘yalan’ı ifşa etmenin bir yolu olarak edebiyatı seçtim. Ezenlerin değil ezilenlerin gördüğü dünyayı yazının efsunlu haliyle bizden sonraki -naçizane bir çaba- nesle aktarıp bugünün zorbalığını pazara çıkarmak gerektiğini düşünüyorum. Toplumsal hafıza bir noktada bizleri birleştiren ve mücadele etmeye yönlendiren en önemli payda olacak.”

Son olarak Özsoy’a savaştan, acıdan ve ölümden uzaklaşıp kentte tutunmanın ne anlam ifade ettiğini sorduk. Kentin belki de başka bir savaş alanı olduğunu hatırlattık. Özsoy sorumuza, “Kentlilik kavramı, neoliberal politikalarla birlikte değişti. Kentli olmak artık burjuvanın konforu değil, emekçinin hayatta kalmak için üç kuruşa saatlerce çalışmasına dönüştü. Kent soylu bir aileden olmasam da uzun yıllardır görece büyük denebilecek kentlerde yaşadım, yaşıyorum. Kentli yoksulluğu, varoşların gün geçtikçe daha da sömürülmesi, orta sınıfın yok olması, yoksulun şehrin dışına sürgün edilmesi gibi gerçeklikler kentte bir hikâye olduğunu gösteriyor. Bu savaşı hep birlikte vereceğiz ve yeni bir hikâye yazacağız” diyerek cevap verdi.