“Zayıf karakterlerin yaşamlarını sürdürmek için kindar duygulara ihtiyaçları vardır. Ancak saldırarak ve nefret ederek var olurlar”.

Nasıl buldunuz? Çok iri bir lakırdı değil mi? Bana sorarsanız çoğu kişinin “genel bir doğruyu ifade ettiğini” sanarak kolayca “evet” diyerek onaylayacakları sıradan bir cümle bu. “Zayıf karakterler” (herhalde zayıf karakterli insanlar demek istiyor ama diyememiş cümleyi söyleyen) kindar mı olurlar, zayıf oldukları için mi saldırırlar, bu lakırdının sahibi kadar emin olamadığımdan “vecize” için “doğrudur” diyemiyorum kolayca. Öylesine bir laf bu işte.

CHP’nin yürüyüşünü eleştiren bir AKP yetkilisi “biraz da işçi hakları için yürüyün” diyebiliyor, grevi yasaklayan, sendikaları bitiren AKP iktidarı değilmiş gibi

Zaten amacım da cümleyi sorgulamak değil. Belli ki bunu sosyal medya hesabından yazıp görmemizi isteyen zat, kendince önemli bir keşif yaptığını düşünmüş. “Zayıf karakterler”den yakınıyor. Onların saldırganlığından, kininden pek bir şikâyetçi. “Tanıyın bunları” dercesine duyuruyor bize.

Bu, Soma’da “devlet”ten yüzüne tekme yiyen maden işçisinin paylaştığı bir cümle değil. Cem Küçük’ün tetikçiliğinden gına getiren bir meslektaşın yakınması da değil. Bunu yazan, Soma’da yere düşen maden işçisinin yüzüne tekme atan “adam” Yusuf Yerkel. Yerkel gibiler için yazılacak böylesi bir cümle, Yerkel gibi biri tarafından hepimize yazılmış yani. Normalde sokağa çıkacak yüzü olmaması gereken bu zat, sosyal medya hesabından sanki Soma’da “devlet”in tekmesini yiyen kendisiymiş gibi cümleler kurabilip, görülsün diye paylaşabiliyor. Yere düşmüş madenciye tekme sallarken “kin”, “nefret” neymiş görmüştük biz.

AKP dönemi, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik dönemi olarak anılacağı gibi bir “yüzsüzlük” dönemi olarak da anımsanacak kuşkusuz. Bu dönemde, o kadar çok yalancı, o kadar çok ikiyüzlü “insan” türedi ki inanılır gibi değil. Hayatını kaybeden laik, Kemalist, solcu kim varsa arkalarından ağız dolusu küfürler yazan gerici gazetenin bir yazarı, aile içi şiddette hayatını kaybetmiş genel yayın yönetmenleri için sarf edilen, elbette hoş bulmadığım kimi sözleri anımsatıp “işte bu insanlarla beraber yaşıyoruz” diye yazabildi örneğin. Tarık Akan’ın, Levent Kırca’nın, Türkan Saylan’ın (daha da eklenebilir birçok isim) ölümlerinden sonra bu gazetenin yazdıklarını görüp “bunlarla beraber paylaşıyoruz bu hayatı” diye yakınan bizlerdik oysa.

“Müslümanın günah işleme özgürlüğü vardır” diyerek yüzsüzlükte zirve yapan o milletvekili, “hırsızlık yolsuzluk değildir” diyen o fetvacıbaşı din “âlimi” hiçbir ahlaki bariyeri olmayan “çokyüzlü” tiplerin en çarpıcı örnekleri. Bu dönemin ürünleri bunlar. Hiç ahlakları yok. Yalan söylerken, daha önce söylediklerinin tam tersini, herhangi bir özeleştiri yapmadan dile getirirken müthiş “genişler”.

Ele geçirdikleri iktidarı kaybetmemek için türlü yollarla elinde tutma çabalarında ilk feda ettikleri inandıklarını iddia ettikleri “ilkeleri” oluyor önce. “Makamda mevkide gözü olmama” prensibini (!) iktidara geldiklerinde uygulayabiliyor değiller. Bir kez kaybederlerse bir daha asla gelemeyeceklerini bildikleri için, geldikleri yerde kalabilme uğruna yalan söylemekten, ikiyüzlülük yapmaktan çekinmiyorlar.

Örneğin vatandaşı, emekçiyi tekmeleyen densiz, haksızlığa uğramış biri gibi “zayıf karakterliler”in kindar oluşundan, nefret duygularından yakınıyor. “Tekme” atan kim, tekmeyi yiyen kim karışıyor böylelikle.

CHP’nin yürüyüşünü eleştiren bir AKP yetkilisi “biraz da işçi hakları için yürüyün” diyebiliyor, grevi yasaklayan, sendikaları bitiren AKP iktidarı değilmiş gibi.

İnanılmaz bir yüzsüzlük dönemi bu. “Hesap vereceksin ey Erdoğan” diyen zat ile “Erdoğan’ın kalbi Ali diyor, dili Muaviye” diyen zat, “TIR’lar Türkmenlere gitmiyordu, Erdoğan yalan söylüyor” diyen öteki zat bugün kabinede post sahibi. Hiç sıkılmadan, utanmadan, arlanmadan dolaşıyorlar ortalıkta.

Yerkel bunların takipçisidir elbette. Memlekette yere düşmüş işçiyi tekmeleyen “adam” kinden, nefretten yakınıyor.

Bu yüzsüzlük asla unutulmayacak.