İnsandan umut kesmek ahmaklıktır. Ne çok söz eder Melih Cevdet; denizden, tekneden, ay’dan, Anadolu’dan ve elbet aydınlıktan ve insandan…

Dünden bugüne edebiyat ödülleri hep tartışılır oldu. Genellikle seçici kurulların kişi kayırdığı, sağlıklı ölçüt koymadığı, üç ahbap çavuş ilişkisi içinde bu işlerin sürer olduğu dile gelir. Tamamen haksız desem, yalan söylemiş olurum. Birçok nedenden ötürü edebiyatımızda ödüllerin saygınlığını yitirdiği görülüyor. Oysa ödül vermek sorumluluk ister. Sağlıklı bir değerlendirme yapılmazsa, adına ödül konulan kişiye de zarar verilir. Ödülün niçin verildiği, amacı mutlaka iyi bilinmelidir. Ki çoğu zaman bu gözden kaçar…

Yaş ilerledi demek, artık seçici kurullarda yer alıyorum. İlk romanım “Bir An Bin Parça”yla Yunus Nadi Ödülü’nü kazandığımda ne hissettiğimi anımsamaya çabalıyorum. Genç biri için, ki bu yaşla ilgili değildir, edebiyat dünyasına girdiğiniz tarihle ölçmek gerek, itici bir güçtür ödül almak. Hem yazar sesini duyurmuş, kendini tanıtmış olur, hem de çileli yolculukta yılgın olmasının önüne geçer bu armağanlar. Bir de, ödül almak, sanat yaşamında bunun bir önemi olmadığını anlamak için anlamlıdır. Yazar, zaman geçtikçe ne okurun terazisine, ne eleştirmene takılır kalır; kendi yaratısıyla baş başa, giderek daha güç bir sürece girer ve kendi ölçüsünü kendi koyar. Bir zaman gelir, seçici kurul yazarı tartacak çapta olmaktan uzak kalır.

yuzuncu-yasinda-melih-cevdet-anday-edebiyat-odulu-97702-1.Leyla Erbil baştan beri ödüllere inanmıyor ve kitaplarında hiçbir ödüle katılmadığını belirtiyordu. Elbet bu ilkeyi bir haksızlık sonucu edinmişti. Öyle bir gün geldi ki, Leyla Erbil’e ödül vermeye kalkan bir kurul olamaz hale geldi. Tüm seçicilerden üstün bir yeri vardı artık Erbil’in. Ödüllerin adil olması hepten olanaklı değil kuşkusuz. TÜYAP Kitap Fuarı onur yazarlarının nasıl saptandığını hep merak ettim doğrusu. Akla Atilla Dorsay geliyor mesela, Leyla Erbil, Ahmet Oktay, Ataol Behramoğlu gelmiyor. Niyeyse… Belki bir açıklama yapar, ölçütlerini paylaşırlar…

Geçen hafta Behçet Aysan Şiir Ödülü için Ankara’daydım. Ahmet Telli’nin çok incelikli konuşma yaptığı o gecede genç bir şair ödül kazandı. O güne dek kimsenin tanımadığı, hiçbir verimini okumadığı birinin ödül alması müthiş güzel oldu. İçimizde adalet duygusu tatmin oldu doğrusu. Ödülü alan Alper Beşe’yi dinledik. Hem şiirini sevdim, hem siyasal tavrını. Bu günlerde yapıtı ve yaşamı arasında tutarlılık bulmak bir sanatçıda çok kolay değil. Behçet Aysan’a yakışmış duruyor Alper Beşe.

Bir ititrazım var
İlk seçici kurul üyeliğim Ümit Kaftancıoğlu Öykü Ödülü’nde oldu. Günlerce evde ne çektiğimi iyi anımsıyorum. Adil olabilmek için tekrar tekrar okudum öyküleri. Sonra kurul bir araya geldi ve benzer bir ölçü koyduğumuz çıktı ortaya. Gönül rahatlığıyla verdik ödülü. Metin Altıok Şiir Ödülü ve Orhan Kemal Roman Armağanı’nı da anmalıyım burada. Hem adına ödül konan büyük ustalar yaşıyor böylece, hem de ödül alanlar göneniyor. Yalnız bir itirazım var…

Seçici kurullar; edebiyatımızda gücü, derinliği, etkisi belli isimlere ödül vererek yanlış yapıyorlar. Söz gelişi Metin Altıok Şiir Ödülü büyük şair Gülten Akın’a verildi. İki ismin yan yana olması ne güzel. Ancak, böyle bir ölçü koyunca, daha sonra ödül vermek güçleşir. Tutarlılık olması açısından bu tür isimlere belki ‘Onur Ödülü’ vermek gerekir. Bir de şunu söylemeliyim, her seçici kurulda Doğan Hızlan’ın olmasını anlamış değilim. Bir kimsenin hiç işi olmasa bile, bunca yapıtı okuması olanaklı değildir. Şiir, roman, öykü… Nasıl olacak ki! O zaman yine ödüle gölge düşüyor. Hepimiz biliyoruz ki, Doğan bey okumuyor bu eserleri. Olanaklı değildir zaten. Niçin kendimizi kandırıyoruz?

yuzuncu-yasinda-melih-cevdet-anday-edebiyat-odulu-97704-1.Tüm ürünlerinde ödül
Benim Melih Cevdet Anday hayranı olduğumu tüm çevrem bilir. Anday’ın adına ödül konulduğunda çok sevinmiştim. Anlaşılan gayret gösterilmesine karşın pek ses getiremedi ödül. Bu yıl yüzüncü yılını kutladığımız düşün/yazın adamını eşi sevgili Suna Anday’la söyleşirken yeni bir yaklaşım gösterilmesi gereksinimi doğdu. Şiir yerine Anday’ın ürün verdiği tüm türlerde ödül konmasını önerdim. Şiir, deneme, roman, tiyatro oyunu Melih Cevdet’in yetkinlikle eser verdiği türler. Her yıl birinde ödül verilse ve tüm ülkeye iyice duyurulsa ne güzel olurdu…

Kapı herkese açık
Melih Cevdet Anday’ın Muğla/Ören sevdasını bilmeyen yoktur. Yeni yasayla Ören belediyesi Milas’a bağlanınca, ödülü veren yeni belediye burası oldu. Başkan Muhammet Tokat müthiş sanat düşkünü ve özenli biri… Datça’da buluştuk ve ödülün çerçevesini çizdik. Başkan Melih Cevdet’in yüzüncü yaşını hak ettiği gibi kutlamamızı sağladı ve ödülün yeni halini ilk kez orada paylaştık. Gelecek sene ‘deneme’ türünde verilecek bu ödül ilk kez. Duyurmuş ve müjdelemiş olayım. Kapı herkese açık…

Onu iyi tanıyanlar vardı
Peki, seçici kurul nasıl oluştu diyeceksiniz. Şöyle; Melih Cevdet Anday’ın ilgi alanına uygun, onu iyi tanıyan ve yetkin isimlerle yola çıkmak istedik. Felsefe merakı, birikimi ve yapıtlarında derinliğini bilince Anday’ın, değerli İoanna Kuçuradi’ye öneri götürmek kaçınılmazdı, sağ olsun kabul etti hoca. Müzik tutkunu olan Anday’a hem edebiyatçı yanıyla, hem müzikçi yanıyla Ahmet Say çok yakışacaktı. Hemen ve sevgiyle benimsedi görevi Ahmet abi. Benim gibi “Melih Cevdet” tutkunu olan, benden farklı olarak dostluğunu kazanmış değerli ağabeyim Ali Sirmen zaten ‘hayır’ diyemezdi bize, o da katıldı kurula. Büyük şairi hem şiiriyle, hem tiyatroculuğuyla yakından bilen şair/tiyatrocu sevgili Orhan Alkaya katıldı ardından aramıza. Çok genç yaşında Anday’la uzun söyleşme olanağı bulan dramaturg, yazar, şair sevgili dost Eren Aysan sevinçle karşıladı önerimi ve o da bizden biri oldu. Son öneriyi, uzun yıllardır kitap dergiciliği yapan, kültür yayıncılığı deneyimine sahip Cem Erciyes’e götürdüm. O da iki ilginç öneriyle kabul etti görevi.

Cem: “Ben şiirde yeterince yetkin saymam kendimi. Bu yıl kurulda olayım, seneye yerimi başkasına bırakayım” dedi. Bu yaklaşım, aklımıza iyi bir fikir getirdi. Her yıl bir üyesi değişecek kurulun. Böylece yorulan, mazereti olan, yerini bir başkasına bırakacak. Ödül her yıl ayrı türde verilecekken, yeni bir üyesi de olacak böylece. Ancak Cem’in diğer önerisi beni sıkıştırdı doğrusu. “Sen de kurulda olmalısın. Bu işlerde bir kişi sorumluluğu üzerine almalı ve takipçi olmalı” dedi. Diğer üyeler de benzer yaklaşımla gelince son üye ben oluverdim.

Soluk olsun istiyoruz

yuzuncu-yasinda-melih-cevdet-anday-edebiyat-odulu-97703-1.
Tüm bunları niye anlatıyorum size… Yeni bir girişim bu ve edebiyatımıza derinlik katsın, soluk olsun istiyoruz. Özenle oluşan kurul ve son derece değerli katkı yapan başkanla bir yola çıktık. İlk ödül ‘deneme’ türünde olacak. Bu hakkı yenmiş, gereken değer verilmeyen türün canlanması için bir olanak olsun istiyorum. Geçen yaz sanatçı dostlarım Dilek Türkan, Zeynep Halvaşi, Aykut Çınar, Çiğdem Erken, Derya Türkan, Özge Metin, Didem Erken, Ant Karabacak’la yüzüncü yaşını kutladık ustanın, sahnede bir gösteriyle. Artık her yıl Ören’de şiir, müzik, tiyatro haykırılacak yeniden ve yazarlar ödüllerini alacak.

Ören’de “Gündüz Yakamozları” adlı gösteriyi sahnelerken, açık havada binlerce yurttaşımızın nasıl istekle, sevgiyle bizi izlediğini, Melih Cevdet için kalplerinin attığına tanık olduk. Bir düşün/yazın insanı ancak böyle halkıyla buluşuyor ve ölümsüz hale geliyor. Tutkunu olduğum büyük ustayı yine, yeniden anacağımıza ve edebiyatımıza yeni eserler kazandıracağımıza seviniyorum. Sabahlara dek süren söyleşilerimizin tadı damağımızda! Memleketimizin insanı bayağılıktan, sığlıktan, cehaletten beslenmiyor. Eğer özgürlük rüzgârı eserse, halkımız en çok buna katkı veriyor.

Yüreğime dokundu ve gitti
Gösteri günü köyden gelen bir amca adımı seslendi. Yanıma geldi. Aydınlık güzüyle gülümsedi, kucakladı beni. “Senin için geldim köyden” dedi. “Ben Melih beyi de tanıdım, çok sohbetimiz oldu” diye ekledi. “Seni ekranda görüyordum Karaoğlan, şimdi de sarılmaya geldim” dedi. Köyde imammış amca. “Ben o yobazlardan değilim cumhuriyet çocuğu, aydınlanmacıyım” deyip, yüreğime dokundu, gitti.

Umut kesmek ahmaklıktır
Diyeceğim; insandan umut kesmek ahmaklıkktır, her an bir mucize böyle çıkıverir karşımıza! Değil mi ki Anadolu nice uygarlıkların beşiği olmuş, elbet köylüsü de sezgiyle bulacak aydınlığı. O gece denize baktım uzunca. Ne çok söz eder Melih Cevdet; denizden, tekneden, ay’dan, Anadolu’dan ve elbet aydınlıktan ve insandan… Evinde kahvaltı ettik büyük ustanın… Anısına rakı kadehlerimizi kaldırdık…
Şimdi Suna ablayla (Anday) yeni bir heyecanın eşiğindeyiz. Adada ziyarete gittim geçende Anday’ların evine. Ne çok fotoğraf, anı yüklendik geldik. Şimdi elimde el yazması şiiri var Anday’ın. Kızıma bırakacağım en güzel armağan.