Günlerdir evlerinde ekşi mayalısından glutensizine kendi yaptıkları ekmekleri sosyal medyadan paylaşanların, cuma gecesi ekmeğe hücum edenlere yönelik öfkeleri kısa sürede söndü. Cahiller sürüsü diye heyheylenenlerin çoğu, “insanların” niye bu kadar cahil bırakıldıklarını sormaya başladı. Yoksulluktan, günlük ekmek parasına çalışanlardan, kıtlık paniğinden söz edilir oldu.

Henüz baskın hale gelmemiş olsa da iktidarın gücü, yetkinliği ve koruma becerisi ile ilgili kuşkuyla karışık bir huzursuzluğun yayılmaya başladığı ortada. “Tek adam rejimi” kendi inşa ettiği düzenin dayattığı sorumlulukla yalnız başına kalmışa benziyor.

Korona’ dan sonra dünyanın nasıl değişebileceğine dair öngörü bombardımanına uğramamızın bizatihi kendisi kaygıdan kaynaklanıyor. Filozofundan siyasetçisine, borsa analistinden ruh bilimcisine herkes öngörmeye çalışıyor. Tamam, belli ki çok sayıda insan ölecek de, ölenlerin arasında ben/ biz olacak mıyız, sağ kalırsak nasıl bir dünyada yaşayacağız? Belirsizliğinin yaydığı korku, kehanetten öngörüye, modellemeden sezgiye her tür araçla aşılmaya çalışılıyor.

Korona, göze görünmez elle tutulamazlığına karşın bulaşabilirliği ve “ölümcül” olabilirliğiyle dünyaya gerçekten büyük bir korku salmış durumda. Korku, evet ilkin aklı eritir ve hele dehşet boyutuna vardığında bireyler, gruplar “akılsızca” tepkiler verebilirler. Ama korkunun çok bilinmeyen, göz ardı edilen bir özelliği, zaman sınırlı olmasıdır.

Hiç bir somut tehlike, insanı (aslında tüm memelileri) yaklaşık 1 saatten uzun korkutamaz. Demem o ki korktuğumuzda belli bir süre o korkunun esiri oluruz, davranışlarımız, akıl yürütmelerimiz korku tarafından biçimlendirilir. Bir süre sonra ise “hayatta kalma” ağır basar ve korkuya rağmen, korkuyla birlikte yine de yaşamaya çalışırız. Korkudan önceki gibi yaşamayız elbette, ama ilk korktuğumuz anlardaki gibi de yaşamayız. Yeni hayat stratejisinin uyumlu/ sağlıklı/ normal olup olmaması bir ayrıntıdır, olabilir de olmayabilir de.

Korona salgını en azından aylarca daha korku salmaya ve öldürmeye devam edecek. Insanlar da bu “yeni düzende” hayatlarını sürdürme yolları arayacak ve öyle ya da böyle bulacaklar. Çoğumuz yaşayacağız. Peki nasıl?

Zamanımızın eski salgınlardan, büyük kitlesel korkulardan iki önemli farkı var. Nükleer savaş tehdidinde her yer bombalanmayacaktı diye düşünülebiliyordu, HIV için “eşcinsellerin” hedef gösterilmesinin insanları rahatlatıcı bir etkisi vardı. Korona için oluşan (ve aslında yine yanlış olan) ise zengin yoksul, ırk cinsiyet ayırt etmeden öldürücü olabildiği korkusu.

Ikinci fark da çok önemli. Hemen herkes nasıl hayatta kaldığını başkalarına gösteriyor ve bir diğerininkini de görebiliyor! Nasılsa kendisi paylaştığı için hedef gösterme olmaz. Boğazdaki yalısının bahçesinde pahalı egzersiz bisikletiyle hayatta kalma stratejisini “gösteren” ile cuma gecesi ekmek, luppo ya da kola, sigara alma paniğine kapılanın arasındaki farkı her iki tarafın da görüyor olmasının yarattığı/ yaratacağı etki, önümüzdeki dönemi belirleyecek gibi görünüyor.

Bin yoksula karşın olsa olsa bir zenginin öldüğünü de görüyor insanlık.

Şimdi yazının başına kısmen “bize” özgü olana, bu önermelerle bir daha dönelim. 18 yıldır ilmek ilmek örülen güçlü, koruyucu, kurtarıcı ve zenginleştirici Reis imgesi, her geçen gün biraz daha tökezliyor. En azından 10 Mart tarihinden bu yana Reis balkona bile çıkmadı, kimse onu açık havada, sokakta göremedi. Görüntüler en fazla bir kaç kişinin onunla aynı ortamda olabildiğini, onların da iki metreden çok yaklaşamadıklarını “gösteriyor”. Korunaklı karargahında bilim kurulunun önerilerini (yalvarmalarını) kendine göre eğip bükerek talimatlar yağdırıyor. Herkes “O” na bağlı çalışıyor, her şeyi “O” biliyor, her şeye “O” karar veriyor. Talimatlarını uygulayanlar birbirlerinden habersiz birbirlerinin yaptıklarını baltalıyorlar.

Ucunda ölüm olduğundan ve güç de sadece O’nda olduğundan yandaşı, muhalifi yıllardır “çağırdığı” sesine dönmüş onun ne yapacağını seyrediyor ve emirlerini uyguluyor.

Herkes, her şeyi görüyor.

Zalim, giderek daha çok yalnızlaşıyor ve giderek daha da bocalıyor.