Sevdin Özdin, Van’dan gelmişti, depremin korkusunu yüreğinde taşıyarak; Fatih Acun, dört ay önce Ordu’dan yola çıkmıştı, 23 yaşında… Seyfettin Topal, Ahmet Yahal ile İsa Topal da Ordu’dan; Bayram Ege Pehlivan, Çetin Coşgun Sivas’tan; Abdurrahman Demir Tokat’tan; Barış Kıyak Muğla’dan, Hakim Alican Bitlis’ten, Ahmet Keskin Bartın’dan gelmişlerdi evlerine bir dilim ekmek götürmek için…

En genci 22 yaşında, yaşlısı 48…

Günde 70 liraya çalışan 11 işçi, ömrünün sılasına kavuşmadan 12 dakikada adlarını ecel defterine yazdıran 11 gurbetçi…

Esenyurt’ta bir AVM inşaatında, çadırda yanan ülkenin mazlum çocukları…

Akıl almaz bir ihmalin, vurdumduymazlığın kurbanları…

Yalnız onlar mı? Davutpaşa’da patlamada ölen 23 kişi… Ankara OSTİM’de 15 kişi… Van’da bir çadır yangını daha, 11 çocuk… Zonguldak’ta grizuya verilen 30 kişi…

Tuzla’da art arda gelen 130 ölüm…

Adana’da baraj sularında kaybolanlar, toprak altında kalanlar…

Yılda binden fazla işçinin yaşamını yitirdiği bir ülke…

Dünyanın 17. büyük ekonomisi diye övünülen, ama iş kazalarında Çin’den sonra dünyada ikinci, Avrupa’da birinci sırada gelen bir ülke…

Bir insanın sağlığı, emeği, işgücü, geleceği, umudu, düşleri, düşünceleri bu kadar mı ucuz?

İşten, işçiden sorumlu devletin yetkilisi Esenyurt’ta yaşanan facia için “Çadırın iki kapısı olması gerekiyordu, bir kapı varmış; ayrıca tabi malzemeler yanmaya müsait malzemeler” diyebiliyor.

Malzemeler yanmaya müsait de insanlar “çelik” mi? Ateşe, suya, toprak altında kalmaya müsait midirler?

Bir hükümet ki 10 yıldır iktidarda. On yılda bir iş güvenliği yasası hazırlamaz mıydı? Bırakın yasaları iş tüzüğünde de işyerlerini denetlemeyle ilgili yaptırımlar yok mudur?

Bakanlık, belediye, işyeri sorumlusu gereğince bir denetleme görevinde bulunabilseydi bu facia ve facialar yaşanabilir miydi?

Ama yangın bir değil ki, hangisini söndüreceksiniz…

Sivas katliamının dumanı hâlâ tüten yangını da zamanaşımı zırhına sokularak katillerinin adalet önünden kaçırılmasına vesile oldu. Üstelik “insanlık suçu değildir” nitelemesiyle…

Sivas’ta yakılan 35 aydının, sanatçının kimlikleri belli, onları kara karanlığın aleviyle yakanların da…

Peki, Sivas katliâmı sanıklarını savunan bugünün iktidar yetkililerinin adlarını bilen var mı?

Dünün katliâm avukatları, bugünün muktedirleri kimler acaba?

Bütün bunlar yaşanırken bir savcının değerlendirmesi: “Son bir yıldır terör cinayetlerinde zamanaşımını kaldırdık ve bugün tek bir cinayet bile işlenmiyor.”

Savcının adı mı?

İspanya’da ETA soruşturmalarını yürüten Eloy Velasco…

 ***

ŞAİRİN NOT DEFTERİ

*Seçici Kurulu’nu Adnan Binyazar, Müslim Çelik, Refik Durbaş, Şükrü Erbaş, Bahar Gökler, Emin Özdemir ve Sevgi Özel’in oluşturduğu Ceyhun Atuf Kansu  Şiir Ödülü’ne “Başka Tufan” kitabıyla Selami Karabulut değer bulundu. Karabulut’a ödülü yarın saat 18.00’de Ankara Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yapılacak törenle verilecek. 1986 yılından beri verilmeye başlanan Kansu Şiir Ödülü’nü ilk olarak 1993’te Sivas’ta yitirdiğimiz Behçet Aysan “Eylül” şiir kitabıyla kazanmıştı.

*Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un 50. yıl sergisi “Zaman ve Mekânın Sûretleri” Fındıklı’daki MSGSÜ Tophane-i Amire Beş Kubbe Salonu’nda açıldı. Sergi 20 mayısa kadar görülebilecek…

*"Galiplerin, muzafferlerin şairi olunabilir mi? Bundan çok kuşkuluyum. Büyük İskender’in yıkıp yakıcı orduları ne tür bir şair yaratabilir?" Mahmud Derviş

   ***

TUZLA

İlkbaharın güz kuyusunda
zemherinin kış kuytusunda
bedeline köle olduğum
kimliksizliğime değil de
gençlik ömrüme gömün beni

Tuzun tuzlanın tersanenin
kan öğüten tezgâhına
künyesi “Kimliksiz” yazılan
kimsesizliğime değil de
alın terime gömün beni