Geçen hafta Kanada’da çocuk psikiyatrisi alanındaki doktorların kongresindeki konuşmam için...

Geçen hafta Kanada’da çocuk psikiyatrisi alanındaki doktorların kongresindeki konuşmam için yine kolumda bir saat olmadan salona girdiğimde, toplantı salonundaki konuşma sırasında benim gibi kolunda saati olmayanlar (ya da kolundaki saatine bakmayı akıl etmeyenler) için konmuş 'timer' (sınırlı zamanlı konuşmalarda kullanılan geri sayım aygıtı) görmek beni rahatlattı. İster istemez de, Kanada’daki toplantıdan iki hafta önce Lütfü Kırdar'daki benzer bir durumda karşılaştıklarım aklıma geldi. Konuşmacıların saati izleyebilmelerini sağlama amaçlı bir ‘timer’ olup olmadığını sorunca, toplantı düzenleyicilerinden bir kişi, "sormayın," dedi. "Biz artık timerları kaldırdık; daha doğrusu, konuşmacılarımız saat konmasının, konuşmalarının kalan zamanlarını göstermemizin konuşmacının özgürlüğünü kısıtladığını, asabını bozduğunu söyleyip bizi saygısızlıkla suçlayınca vazgeçmek zorunda kaldık." Zamanın sınırları olduğunun hatırlatılmasına karşı alerjisi olan konuşmacıların daha ziyade iş dünyasının ‘liderleri’ veya liderlere akıl veren gurular olduğunu öğrendim. Tıp ya da diğer bilim alanlarındaki kongrelerinde bu açıdan rahatlarmış.

Zamanın kıymetini bilmek için zamanın sınırlı olduğunu görmek, tanık olmak, (hastanede çalışan bir doktorda olduğu gibi) yaşamak gerekiyor. Belki o sınırı görmenin hatırlattığı yaşamın kendisinin sınırlı olduğu gerçeğini görmek, timer istemeyen konuşmacıların (ve bir ölçüde hepimizin) asabını bozan durum. Bu özde karamsarlık, hayatın sonluluğunun bu biçimde farkına varmayı engellemez; ama yadsınmasını doğurur. Böylece bir anlamda farkında olunan sonluluğu aşmak için mevcut koşulların sonuna kadar zorlanması, günümüzü gün etmenin ve geleceği hiç düşünmeden hareket edip kaynakları talan etmenin zemini içimizde oluşur. ‘Sonuç odaklı düşünme’yi küçük parçaları önemsemeyip lokmanın bütününü yutma olarak görme yeni bir durum değil; ama içinde olduğumuza benzer bazı dönemlerde talancılık olarak ortaya çıkabilir.