Arkadaşım Alberto Modiano geçen hafta bana son albüm-kitabını iletti. Çalışmasını ‘Zaman ve Mekân İçinde Musevilik’ olarak adlandırmış.

Bir toplumun din kültürünü/yaşamını fotoğraflamak deyince zikrim beni yalnızca din değil, fertlerin veya sosyal grupların sınıf, ırk, dil, siyasi-felsefik görüş, etnik azınlık, engellilik, cinsel ve benzeri ayrımcılıklara da götürüyor. Ülke olarak ayrımcılık konusunda malumunuz tarihimiz zaten zanlı. İnsantekine de, bu topraklarda yaşayan halklara da ayrımcılık yapmakla kalmamışız, zalimliği ve zulümleri de onlara reva görmüşüz.Yıllarca bu toprakların kadim halkları olan Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Ezidiler şimdi sayıca azaldılar ve bu ırkçı- siyasetlerin hesabı verilmedi. Şimdi yürüttükleri Kürtlerle kirli savaşın da hesabını veremeyecekleri gibi...

Yazıya başlarken niyetim Alberto Modiano’nun kitabından kelam etmekti. Fotoğraf tarihi konusunda ciddi çalışmaları, iyi bir arşivi olmasına rağmen bugün tarihçi yanını bıraktığını söylüyor. Fotoğrafçı özgeçmişini sitesinden ulaşabilirsiniz, çünkü bu satırlara sığmayacak kadar çalışkan bir arkadaşım.

Alberto’nun çalışmaları içerisinde önemsediğim işlerinden biri; ‘Holocaust Icons / Soykırım Simgeleri’ sergisi. Ki bu sergi; 1995 yılından bu yana her yıl Polonya’da yapılan ‘March of the Living/Yaşam Yürüşü’ etkinliğine katılmasıyla gerçekleşiyor. Yürüyüşe, SS subaylarının baskısı ile Auschwitz - Birkenau ölüm kampları arasındaki yaklaşık 4 kilometrelik yolda ölen Yahudilerin yaşlısından gencine binlerce yakınları katılıyor. Alberto Modiano 2012 yılında Şalom gazetesi fotomuhabiri ve reportörü olarak bu yürüyüşü izlemiş ve açık hava müzesi ve müzelerdeki soykırıma ait izleri kendi sanatsal yorumuyla fotoğraflamış.

Kendisinin de içinde olduğu toplumu uzun soluklu bir proje olarak çalışarak bizlere sunduğu ‘Zaman ve Mekân İçinde Musevilik’ çalışması ise, anlaşılacağı üzere Türkiye’deki Musevi vatandaşlarla ilgili. Bir küçük anımsatma yapmamda yarar var.

Musevi toplumunun Osmanlı topraklarına girişi 1492’de İspanya’dan zorunlu göçleri sonrasında oluyor. Osmanlı ticaret hayatında dikkat çeken Museviler, matbaa gibi yeniliklerin bu topraklarda ilk kez kullanılmasına öncülük ediyor. 20. Yüzyıl başında 200 bin olan Musevi nüfusu 2002 yılına gelindiğinde 22 bine, bugün ise 14 bine düşüyor.

Osmanlı’nın son dönemlerine kadar Musevilerin bu topraklarda oldukça rahat yaşadığını belirten Modiano, 1910’lar ve sonrasındaki süreçte milliyetçilik ve Türklük politikalarının ön plana çıkmasıyla zor dönemlerin başladığını belirtiyor. 1948’de İsrail devleti kurulunca, yüzlerce yıldır bu topraklarda yaşayan birçok Musevi ‘nin göç ettiğini biliyoruz.

Kitap-albümde; Hamursuz, Pesah, Omer, Şavat Bayramı, Büyük Kefaret Günü, Çardaklar, Simhat Tora, Hanuka, Tu- Bişvat, Purim Bayramı, erkek çocukların doğumdan sonra 7. gün sünneti; doğumundan sonra 40. Gününde kız çocuklara isim takılması için yapılan törenler, çocukların dinsel eğitim gördüğü Talmid Tora, yağmur suyuyla dolu havuzda yapılan paklanma töreni Mikve, evlilik törenleri, boşanma akitleri, cenaze merasimleri, Kaşer et kesimi gibi etkinlikleri de Modiano’nun fotoğraflar eşliğinde aktardığı bilgiler. Düğünlerden önce yapılan törensel uygulamaları, damadın gönderdiği ‘gelin bohçası’, İzmir Musevilerinin ‘Kezada’ isimli badem şekerinden yapılan tatlısının gelin-damadın başında sembolik olarak ufalanmasını, Sinagoglardaki kandillere yağ dökülmesi, hamilelik döneminde doğacak bebek için yapılan hazırlıklar...

Modiano hazırladığı kitapta İstanbul’da yaşayan Yahudilerin dini ritüellerini dini bayramlar, dini uygulamalar, dinsel kavramlar ve geleneksel uygulamalar olmak üzere 4 ana başlıkta sunuyor. Kitap tasarımı son derece iyi. Kişisel anıların albümde yer alması sözel tarihin minimal bir parçası olarak albümü zenginleştiriyor. Bir sonraki projesi olan Musevilerin sosyal ve kültürel yaşamları, bu çalışmayla birlikte bir bütünlük oluşturacak. Sabırsızlıkla bekliyoruz.