Kasım Açık, dönemin İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nce MLKP üyeliği suçlamasıyla tutuklandı. Gebze Cezaevinde, 18 Mayıs 1997’de iple boğularak öldürüldü.

Sorgusunda verdiği ifadesinde “devlet ajanı olduğunu”, birçok kontrgerilla eyleminde görev aldığını söylemişti. Ayrıca mensubu olduğu çete, Diyarbakır’ın Silvan ve Lice bölgelerinde birçok kişiyi kaçırıp öldürmüştü.

Daktiloyla yazılı ifadesi beş sayfaydı:

Ağrı, Çayırköy doğumlu Kasım, 1994’te Çorlu’ya taşındı, un fabrikasında işe girdi. Burada Murat İpek ve Murat Demir ile tanıştı. Onlarla birlikte polis komiseri Mustafa K., polis memurları Ersan ve Ahmet ile arkadaşlığa başladı. Ülkü Ocakları’na gidiyor, Atalay diye biriyle görüşüyordu. 1995 yılında, cesedi Çadırkent’te bir çöplüğe gömülen Düzgün Tek de dahil bazı kişilerin öldürülmesi ve Edirne bölgesindeki işyerlerinin haraca kesilmesi olaylarına karıştı. İfadesinde, elde ettikleri geliri polis memurları ile birlikte harcadığını, paranın bir kısmını da Ülkü Ocakları’na verdiklerini ileri sürdü. Ayrıca Diyarbakır’a gittiğini, burada kendisine ve arkadaşlarına ordu tarafından bir haftalık eğitim verildiğini, daha sonra Türkiye’nin güneydoğusundaki çeşitli operasyonlarda görev aldığını iddia etti. Çorlu’ya döndükten sonra MLKP’ye sızdığını ve partinin etkinliklerine ilişkin bilgileri komiser Mustafa K.’ye ilettiğini söyledi. (Bu ifadesi AİHM dosyasında yer alıyor.)

2001 yılında, Kasım Açık imzalı ifadenin orijinalliği kontrol edilmek istendi ancak inceleme belgelerin orijinalinden yapılamadı. Belgelerin kopyasını inceleyen Emniyet Genel Müdürlüğü Adli Tıp Laboratuvarı uzmanları, tutuklama ve arama tutanakları ile itirafnamenin farklı kişilerce imzalandığı sonucuna vardı.
Ölümünün ardından Türkiye Devrim Partisi bir bildiri yayımladı ve Kasım Açık’ın casusluk yaptığını, “yargılanıp ölüm cezasına çarptırıldığını” açıkladı. Hükümet ise AİHM’e gönderdiği yazıda devlet ajanlığı iddiasını tamamen reddetti, Kasım’ın “devletle ve devlete ait mercilerle hiçbir bağlantısı yoktu”. Ölümüyle ilgili davada, bir diğer tutuklu Ayhan Güneş tarafından, aralarında çıkan kişisel bir kavga sonrası öldürüldüğü sonucuna varıldı. İtirafları üzerine açılan soruşturmalarda da ifade sahibinin ölmesi gerekçe gösterilerek takipsizlik kararları verildi.

Ancak Kasım Açık’ın ifadelerinde bir cinayet çok fazla ayrıntı içeriyordu: Talat Türkoğlu cinayeti.

Talat Türkoğlu’nun eşi Hasene Türkoğlu’nun savcıya ve Edirne Valisine de ilettiği, önce teybe kaydedilip sonradan yazıya aktarılan bu ifadeye göre, Talat Türkoğlu polis memurları, askerler ve itirafçılardan oluşan bir ekip tarafından sorgulanmış, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım’ın yönettiği Murat Demir ve Murat İpek tarafından öldürülmüş, cesedi Meriç Nehri’ne atılmıştı.

Kasım Açık sorgusunda, cinayetin işlendiği yerin krokisini de çizmiş ve Talat Türkoğlu’nun üzerindeki giysileri, ayakkabılarını, cüzdanını ve saatini ayrıntılı tasvir etmişti: “İki araçla Çadırkent’e gittik, Talat Türkoğlu’nu da götürdük. Yanımızda Murat Demir ile bir komutan vardı. Talat bizimkinin önündeki arabadaydı, onu Meriç Nehri’nin kıyısındaki bir yere götürdük. Orada Apo ile ben onu [arabadan] çıkarttık ve öldürdüler. [Talat Türkoğlu’nun] Kolunda bir saat vardı, eski bir Seiko’ya benziyordu. Bir cüzdanı ve küçük bir defteri de vardı. Koyu mavi bir takım giyiyordu. Onlar Talat Türkoğlu’nu öldürdükten sonra Apo ile ben cesedi nehre attık. Daha sonra Çadırkent’e dönüp komutanı Çadırkent’in dışında bıraktık. Kendisini götürürken Talat Türkoğlu işkence görmüş gibiydi, elbiseleri kirliydi.”

Eşi aksesuarlar ve giysilerle ilgili detayları doğruladı. Kroki de resmi belgeler arasına konuldu. 24 Mayıs 1996’da, bir başka talebe cevap yazan Edirne jandarma komutanı, Türkoğlu’nun gözaltı kayıtlarının doğrulandığını kayıt altına aldı. Ancak bu kayıtlar İstanbul Emniyet Müdürlüğünce kabul edilmedi. “Yanlışı düzelten” Emniyet’in, 14 Ekim 1996’da savcıya ilettiği belgeye göre Türkoğlu’nun gözaltı kaydı yoktu.

Hasene Türkoğlu, “Yaptığı bütün araştırmaların, eşinin MİT, JİTEM ya da kontrgerillanın elinde olduğunu gösterdiğini” belirten bir dilekçe verdi. Başvurusunda, evlerine bir kişinin anahtarla kapıyı açarak gizlice girmesini ve kendisinin takip edilmesini de kanıt olarak gösterdi. Eşi Talat da kaybedilmeden önce polis takibindeydi.

Talat Türkoğlu ilk olarak 1980’de Türkiye Komünist Partisi / Birlik üyeliğinden Ankara’da tutuklanmıştı. 13 ay 17 gün sonra serbest bırakıldı. Aynı nedenle, 1984’te İstanbul’da tekrar tutuklandı. 1989’da serbest kaldı. Üçüncü kez yine aynı nedenle yine İstanbul’da tutuklanıp serbest bırakıldı. Dördüncü alıkonması Edirne’deydi: 21 Eylül 1994’te Havsa’da tutuklanıp serbest bırakıldı.

Son olarak 1 Nisan 1996’da Edirne’deki annesini ziyaret etmek üzere İstanbul’daki evinden ayrıldı. 26 yıldır ‘kayıp’. Ölümüyle ilgili dosya zamanaşımından kapandı. Ama memleket o zamanları aşamadı, aynı labirentte dönüp duruyoruz.