İçinde bulunduğu anın tek kahramanı, başrol oyuncusunun her zaman sadece kendisi olduğunu sanmak. Olayların merkezinde hissetme hali.

Arzularına hakikat muamelesi yapmak; ben istiyorsam benimdir, ben yapmışsam olmuştur, ben söylediysem doğrudur ilkesini dünya ile ilişkisinin temeline yerleştirmek.

Olaylara, durumlara, insanlara kendisiyle ilişkisi üzerinden değer vermek. Onunla bağlantısı olanı, her ne olursa olsun önemli, kendisiyle ilişkili olmayanı ise üzerinde durmaya bile değmeyecek denli önemsiz bulmak.

Kurala, kendine yaradığı sürece uymak, çıkarıyla çatıştığı anda aynı kuralı modası geçmiş gelenekçilik olarak damgalamak. Kendisine uymayan geleneği muhafazakârlık olarak görmek. Tabu devirme fetişizmi. Devrilen tabuların neden sadece ve sadece onun arzularına gem vuranlar olduğuna hiç kafa yormamak. Zamanında devirdiğini iddia ettiği bir tabu, bu kez kendisinin işine yaradığında ise hızla geleneğin değerini keşfetmek.

Geçmişi her defasında kendi hatırladığı şekliyle yaşanmış kabul etmek. Bugüne nasıl gelindiği sorusunu yanıtlarken kendince önemli olan dışında hiçbir tarihsel süreci önemli bulmamak. Biteviye kendisine, kimsenin fark etmediğini fark edebilen, kimsenin önemini anlamadığını geçmişten bulup çıkaran kaşif muamelesi yapmak.

Herhangi bir olay, durum hakkında söz söylenecekse ve o durum onun başından geçmişse tek ve en doğru açıklamanın onun açıklaması olduğunda diretmek. Bir olay onun başına gelmişse o olayla ilgili istediği gibi konuşma, yazma, yorumlama hakkı olduğuna inanmak. O yapabilir çünkü o yaşamış. Başkasının da aynı konuda fikri olabilirmiş, itiraz edebilirmiş, doğru bulmayabilirmiş gibi seçenekleri yok saymak.

Her zaman en değerli olanın kendisi olduğuna dair sonsuz inanç.

Kendisine vehmettiği öznel değer nedeniyle bir tür dokunulmazlık atfetmek. Başkasında gördüğünde hışımla kınadığı eylemleri kendisine hak bellemek. Yapıyorsa mutlaka yapmak zorunda olduğundan yapıyordur diye kabul edilmesini beklemek.

Hiç kimseyi güvenilir bulmamak. Kimseye güvenmediğinden de kurduğu ilişkilerin hiçbirinde gerçek düşüncelerini, duygularını ifade etmemek. Dostum dediklerinin kendisinin düşmanları olduğunu kabul etmek. Herkesin gizli ajandası olduğuna olan inancı nedeniyle gizli ajandası olmadan hiçbir ilişkiyi, sevda dahil, kurmamak.

Herkesi, en yakınındakini bile, sevgilisini bile potansiyel rakip olarak görmek. Kendisi dışında bir başkasının iyi, doğru, güzel bir şey yapması durumunda haset duygusundan kıvranmak. Mutlaka bir kulp takmak, geçici, rastlantısal diye karalamak.

Suçluluk hissi yaşayamamak. Kendi suçunun bile başkasının suçu yüzünden olduğuna inanmak. Suçüstü yakalandığında utanmak ve kendisini utandırana kin beslemek. Kinini unutamamak ve mutlaka öyle ya da böyle utanmasına neden olana zarar vermek için fırsat kollamak, fırsatını bulduğunda da acımasızca saldırmak.

Özür dilemeyi bilmemek. Yapıp ettiklerinin mutlaka kaçınılmaz, başka türlü yapılamaz eylemler olduğunda diretmek. Yapmak zorunda kalmış olmasının sorumluluğunu bile başkasında bulmak. Çok sıkışıp da özür dilemeden sıyrılması olanaksız olduğunda ise bir lütuf olarak özür dilemek. Özür dileyip, geçmek. Kesinlikle hatasının sorumluluğunu üstlenmeden, ortaya çıkan olumsuzluğun bedelini ödemeye yanaşmadan. Herhangi bir konuda hatalı olduğu ortaya çıktığında, kendi hatasından, hatasını söyleyeni sorumlu tutmak.

Hepimizin aklına çok sayıda insan gelmiş olabilir, özellikle tam da birini tanımlıyor gibi düşünmüş de olabilirsiniz. Haklısınız. Haklısınız ama O ya da onlarla mücadele etmenin yolu önce kendimizdeki bu özelliklerle hesaplaşmak.

Doğan (Tılıç) geçenlerde bir yazısını galiba bu halimizi gördüğünden “Bireyler, toplumsal muhalefet hareketlerine, bir şeyleri düzeltme, değiştirme umut ve amacıyla katılıyorlar. Mücadelenin olduğu her yerde, kolaylıkla hedef alınabilen bir düşman da bulunabiliyor,… Ancak, dış düşmana karşı mücadele, bir toplumsal hareketin kendi iç sorunları, açmazları ve hastalıklarına karşı verilen mücadele ile eşzamanlı yürütülemezse, galiba o zaman da büyük değiştirme umuduyla harekete katılanlar içinden uzaklaşmalar başlıyor. Düşmanı ‘düzeltme’ mücadelesi, kendini de düzeltme mücadelesi ile el ele gitmediğinde bıkkınlık, yorgunluk ve uzaklaşma eğilimi güçleniyor…” diye bitirmişti.

2018 de gönlünüzce bir gelecek için umut ve cesaret sizinle olsun.